Türk halkı çayı demlikte sever. Hele bir de köz ateşi üzerinde, semaverde, ya da soba üzerinde demlenen ve içilen çayın lezzetine, keyfine doyum olmaz. Çay tiryakiliği başka. Çay tiryakisine yemek verme, çay ver, gıkı çıkmaz. ‘çay var mı, çay!’ şarkısı bile çıktı yakın tarihte.

Esprisini de patlatırlar, ‘Sesin güzelse bir çay söylesene!’

Günde en az 15 bardak çay içmezsem, kendime gelemem. Yazı yazamam, şarkı-türkü dinleyemem, geçen dakikalardan keyif alamam.

Oldu bitti sallama çaylardan uzak dururum. İçmediğim olmadı mı, oldu. Mecburiyetten.

Çay içmek bile bir kültürdür. Bazıları var, ağzını şapırdatır içerken, bazıları da hüpletirken yedi mahalleyi ayağa kaldırır. Sağında solunda, yanında insan mı var, düşünmezler!

Neyse ne, çayın sallamasını sevmem, nefret ederim. O bakımdan büromda bile sallama çay bulundurmam!

*

Adamın dallamasına gelince…

Bizde dallama hakaret sözcüğü yerine geçiyor. Birine ‘dallama’ desen, onu kaba, görgü - kural tanımaz, karakter yoksunu, cahil cühela kimseler için kullanılan bu kelimeyi hak eden, bünyesine enjekte eden, ruhunda yaşatan, neredeyse bu kavramı yaşam biçimi sayan küstahlar yok mu sanıyorsunuz aramızda!

Gıran kadar, köküne bereket!

*

Gündem ne, içki… İçen biri değilim, kokusundan bile nefret ederim. Lakin, amma, ancak…

Sovyetler neden çöktü, votka içtikleri için mi?

Almanya’da duvarlar neden yıkıldı, birayı fazla kaçırdıklarından mı?

Temel ihtiyaç ne, insan olmak, vefa, karakter sahibi duruş, samimiyet…

Olmazsa olmaz temel ihtiyaç ne; özgürlük…

Keyfi müdahaleye maruz kamadan hayat tarzına, tercihlerine müdahale edilmeden yaşayabilme hakkıdır temel ihtiyaç!

Günümüz dünyasında zorunlu temel ihtiyaçları hala boğaz tokluğu zanneden, inşa haklarının markette satıldığını düşünen zihniyet…

Aslında çooktaaaaan ‘son kullanma tarihi geçmiş’ üründür.

*

Demem o ki, çayın sallaması kadar, adamın dallamasından nefret ederim! Karakter yoksunu ise, millete tepeden bakan küstahın önde gideni ise, dindar gömleği altında kindarlık güdüyorsa, son kullanma tarihinin geldiğine, hatta geçtiğine kendisi de inanıyorsa, doktorun tavsiyesine kulak verin ve söylediklerini yerine getirin!

Ne demişti doktor amcası; ‘Bırakın kendi haline, gönlünü hoş tutun, ne yerse yesin!’