Dünyayı alt üst eden covid-19 pandemisinin hayatımıza girdiği günden bu yana sevdiklerimize gönül rahatlığıyla sarılmayı, maske takmadan, test olmadan, mesafe korumadan ve dostlarımızla koyu sohbetlere dalmayı özledik.

Bunca özlem aşı olma oranımızı artırmaya neden yaramıyor? En öğrenmek istemediğimiz şu gerçekle baş başayız: “Benim sağlığım herkesin yapacaklarına, herkesin sağlığı benim yapacaklarıma bağlı.”

Farkındaysak; aşılananların beklediği ve onlara sunulan ödül, maskelerden kurtulmaktır. Bu yalnızca “eski normalimize “ dönmek değil, aynı zamanda birbirimize bağlandığımız zincirlerden kurtulmak ve bireysel özgürlüklerimize kavuşmak umudu. Özetle hepimizin tüm arzusu, en kısa sürede tekrar eski “bireyselliğimize” dönmek. Oysa bu arzumuzun gerçekleşmesi, arzunun bizzat kendisinden kaynaklanan nedenlerden pek de yakın gelecekte olacak gibi görünmüyor. Çünkü bir türlü atlatamadığımız bu bencil “bireycilik”, salgını bitirmek için gerekli olan yeterli sayıda aşılanmak, emniyetli olana kadar maske kullanmak gerekliliğinin de önündeki en tehlikeli engel.

Kabul etmemiz ve anlamamız gereken, özlediğimiz eski normalimizin aslında salgını başlatan ve pandemi haline dönüştüren şartlar olduğu. Yakın zamanda herhangi bir normale dönmek için, hem ülkeler hem bireyler olarak bu bencil “bireycilik” anlayışının bertaraf edilmesi şart ki; bu da hedefi bir ütopyaya dönüştürüyor ve bizden uzaklaştırıyor. Hedefleri hatta arzularımızı zamana bölerek gerçekleştirecek olacağımızı varsayarak şimdilik, bu salgında geçen bunca zamanda giderek yorgunluğumuz ve kederlerimiz artsa da, olmakta olanların yine de daha iyiye evrildiğini söylemek mümkün. Bu salgın boyunca iyimserlik bizi hep yanıltmış olsa da, yeterince aşılanamasak da, aşılanmış kişiler korunacak ve virüs hiçbir yere gitmeyecek olsa da pandemi haşmetini azaltacak diyebiliriz mesela. Bireycilik anlayışımıza hızla dönmek istesek de kavrayanlar ve empati yapanlar arasında zincirler değil, güçlü bağlar oluşmakta diye de ekleyebiliriz mesela.

Şimdilik önümüzde aşılması gereken en önemli engelin, yeterince aşıya sahip olup yeterince aşılanmak olduğu gerçeğine dönerek “aşı tereddüdü” ve “aşı karşıtlığı” meselelerine bakalım. Çünkü salgının önlenebilmesi için ülke nüfuslarının %75-80’inin aşılanması ve bireyciliğin aşılması gerekiyor. Aşı tereddüdü, doğru ve güvenilir bilgi akışı ile giderilebilecek olsa da “aşı karşıtlığı” aşılamanın başladığı tarih kadar eski, bir o kadar karanlık ve tüm toplumun sağlığını tehdit eden bir durum. Çünkü aşı karşıtları hem tarihsel hem bilimsel bilgiden yoksun olmakla kalmayıp bu bilgiye erişmek istemiyor ve gruplarının varlığını, bu bilgiyi sabote eden eylemler yaparak sürdürüyor.