Türkiye kurtuluş savaşından bu yana birçok badireler atlattı. En sonda 15 Temmuz FETO terör örgütü hareketiydi.

Benimde tanık olduğum 1980 yılında askeri darbe olmuştu… Bu darbe 1982 anayasasından sonra tekrar genel seçimler yapılarak demokrasiye dönüldü. Birçok artıları olsa dademokrasi ve ekonomik alanda büyük kayıplar yaşandı. Açıkçası: Eğitimde, sanayide, kültürde, turizmde ve ulaşımda yeteri kadar gelişim sağlayamadık sınıfta kaldık. Gelişmiş AB ülkelerinden daha çok uzaklaşmış olduk.

Esas meseleyegeliyorum:

Şimdide Kudüs meselesi geldi gündeme oturdu. 56 İslam ülkesi arasında bunca ülke varken bunuda savunmak yine bize düştü.

Bir taraftan Irak,Birtaraftan Suriye gündem akışkanlığını devamettirirken diğer ülkeleri saymıyorum…

1919 yılında tüm Ülkemiz işgal altındayken bile umut ile yaratılmış iman ve yaratıcı arasında kopmaz bir ilişkivar. İnsan en iyiyi gerçekleştirmeyi umut eder. Olanca gücü ve sorumluluk bilinciyle erdemli olmaya çalışır.

İnanç ne kadar akılcı bir zemine dayanıyorsa da o kadar artar. Akılcı bir zeminde yansırsaumut o kadar artar. “Umut aslında geleceğe olan inancı artırır”. “Umut, bir bakıma geleceğe ilişkin inanç yâda inancın gelecek zaman kipidir. Diyen”Eagleton”, buna rağmen bu ikiside birbirinden ayrıdır.

Bizde ise yine aynı düşünce hâkimdir; umut ve inanç birbirleriyle bağlantılı olsalar da aynı değillerdir.

Çünkü eksik olan sevgidir. Onuda kattığımızda işte o zaman cümle tamamlanmış oluyor.

Çoğu zaman biliyorum ve inanıyorumdan daha zayıf “biliyorum ve kesinlikle bir beklentimiz olduğunu dilegetirmeye çalışırız”. Bir şeyin ne kadar gerçekleşeceğineinanırsak, gerçekleşmesinde o kadar şaşmayız.

Türk insanının ne kadar umutlu, inançlı ve heyecanlı olduğunu hep birlikte yaşıyoruz. Başta ülkesine sahip çıkar bulduğu ile yetinir mücadeleyi bırakmaz.

Çünkü Başta Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde bu ülke düşman işgalinden kurtulmuş.

Bunun başında insanlarımızın umudu, inancı, sevgisi ve mücadele hırsı ön plana çıkmıştır.

 Osmanlının yıkılış sürecinde yaşanan derin travma Müslümanların demokrasi karşıtlığını besleyen önemli bir etken olmuştur. Sonrasında yeni kurulan demokrasi ve Batılaşma, İslami kesimlerde derin kırılmalar yaratmış demokrasi karşıtlığını dahada güçlendirmiştir.

Bunun yolu da halklarıyla uyum içinde, demokratik hukuk düzeninde yaşayan, temelhak ve özgürlükleri gelişmeye açık ülkelerden geçer.

Eğer bir ülkede Demokrasi, hukuk ve özgürlükler yoksa... Birçok hayati konularda tek başına karar alamazlar ve karar veremezler. Bunun için 56 İslam ülkesinin sorumluluğunu tek başına Türkiye üstlenmiştir...

Önemli sorunlarımız var. Fakat dünya bize düşman değil. Çeşitli ülkelerle uyuşan ve çatışan milli çıkarlarımız vardır.

+++

30 ağustos zafer bayramını ilimizde, ülkemizde, KKTC ve birçok büyükelçiliklerimizde kutlandı. Aradan 97 yıl geçmesine rağmen heyecanın ve onuru hep birlikte yaşadık.

Ülkemizde bir ekonomik kriz yaşanmakta… Ama bu ülke çok krizleri gördü ve tarihe gömdü, bu krizde inşallah tarihe gömeriz.

Ama bu krizler bizlere ders olmalı. Artık üretmeden tüketmeyide hak etmiyoruz. Önce teknoloji, “yapay zekâ”ve katma değeri yüksek sanayi mamullerini de üremek zorundayız. 

21 yy. Nüfusun çokluğu konuşulmuyor. Ekonomi güçlüyse o zaman değer görüyor değer buluyorsunuz...