İslam dininin bizlerden istediği “Kulluk Kıvamı”na ermek uzun ve erdirici ibadetlerle mümkündür. Dünya, ahiret ayrımı yaparak, dini vicdanla saflık arasına sıkıştıranların işlerinin hayli zor olduğunu belirtelim.

Hayatı çepeçevre kuşatan bir dinden bahsettiğimiz iyice anlaşılmalıdır.

İman, ibadet, ahlâk, hukuk, iktisat ve estetik formatlarla insanı şekillendirmeyi esas alan yüce İslam dini seyru sülûk eksenli bir donanıma da işaret etmektedir. Sıkı disiplini gerektiren bu yolda şu evrelerden geçilir: Kulluk, yaratılışın sırlarına aşina olmak, amelleri takva potasında eritmek ve iyilik yapmak.

Hadisi şerifte; “Hesaba çekilmeden önce kendi nefislerinizi muhasebe edin” buyurulur. Kur’ân-ı Kerim de ise: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir.” (Haşr sûresi, 18-19)

Koca bir yılı da geride bıraktık.

Geçen yılın ilk vakitlerinde bizimle olanların bazıları yanımızda yok. Hayat her gün değişiyor ve bizleride un ufak edip öğütüyor. Eskiler onun için “bir değirmendir bu dünya” demişlerdir.

Peki ne kalıyor?

Kendimize dönüp her vakit bu soruyu sormamız şart. Peki bu soruyu niye aklımıza getirmiyoruz? Unutkanlık mı yoksa ayeti kerimede geçen o sırrın tecelli etmesi mi?

İnsan amaçsız değildir ve olmamalıdır. İnsan Allah’a kulluk için yaratıldığını, başıboş bırakılmadığını, ölümü ve hayatı, malı ve evladı, iyilik ve kötülüğü, hayır ve şerri, doğruluk ve yalanı, dini görevler ve nimetler konularında imtihana tabi tutulduğunu bilmelidir.

“Kıyamet günü insan, beş şeyden sorulmadıkça bırakılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden; bedenini nerede yıprattığından; malını nereden kazanıp nereye harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorulacaktır.” diyen sevgili Peygamberimizin uyarısını dinlemeliyiz.

Bu kadar duyarlılık hayatı sıkmaz mı? Evet aklımızdan bu ve benzeri fikirler geçmiyor değil ama kendi yaşadığımız dinle Peygamberimizin bize öğrettiği din arasındaki farklılıkları öğrenince bu korkumuzun yersiz olduğunu da göreceğiz.

Din insana hayatı armağan eder!

İslam dini temennilerle yerine getirilmediğinden bu hususta “İhsan” penceresini önümüze açarak bize: “Allah’a onu görüyormuşun gibi ibadet et” hikmetini fısıldar. Kur’ân-ı Kerîm “O, Allah, nerede olursanız olun sizinledir.” (Hadid, 4) diye buyurur.

Savaş ancak böyle biter.

İnsanın insana yaptığı zulüm önlenmek isteniyorsa kişi nefsiyle cihad’a başlamalı, her dem Esma zikrinin tecellileri altında varlığından mutluluk duymalıdır.

Ekolojik denge tabiatı tahrib edenlerin vicdanları kandırmaları önlenmek isteniyorsa insanlar, İslâm’ın rahmet esenliğine bir an önce ulaşmak için çaba sarfetmelidirler.