Hepiniz yaşamışsınızdır; bir konuda iki farklı düşünceniz olduğunu..

Bir yanınız evet derken diğeri hayır diye bağırır. Biri git der diğeri kal. Biri cesurdur biri korkak.

Siz ve biri daha vardır içinizde sanki. Karar veren, düşünce üreten, yönlendiren, iki tane siz.

Doğrudur. Bir siz varsınız, bilinçli beyniniz. İkincisi de bilinçaltınız.

Ve doğruyu bilen daima O’dur.
Köylerde yaşayan için değil belki ama kentlerde yaşayan ve iş yoğunluğu nedeniyle tempolu çalışan insanlar büyük bir tehlike altındadır. Özellikle saate karşı yaşayan ve haftanın 5 veya 6 günü çalışmak zorunda olan insanlar bu tehlikenin özneleridir. Çok çalışmak, yoğun olmak – tabi işsiz olmaktan iyidir- ama asıl mesele yoğunluğun getirdiği yükten dolayı kişinin kendisini dinleyememesidir daha doğusu dinlenememesidir. Hele kişinin zamanı kısıtlı, zevk alacak uğraşıları yoksa zamanla enerjisi tükenecek, hayata küsecek, çabuk yıpranacak ve hızla kendinden ve çevresinden uzaklaşacaktır.

Yorgun, argın ve yeterince dinlemeyen insan kendini işine veremeyecek, doğru ve anlamlı ilişkiler kuramayacak, somurtkan ve asık suratlı; yaptıklarından daha çok yapamadıkları ve yapamayacakları yüzünden bir ömrü heba edecektir.

Oysa çalışmanın içinde dinlenmekte vardır. Dinlenme olmayan bir çalışma eksik ve yanlıştır. İşin özü de ne kadar yoğun ve sıkı çalışmışsa insan dinlenme de o kadar uzun ve derin olmalıdır.

Dinlenmemek; fedakârlık etmek bizde kutsanız ama insan güç ve enerji toplayamadığından dolayı bir sonraki işe veya güne daha yorgun gider. Bu tekrarlanırsa kronik bir durum alır ve kişi yaptıklarından soğumaya kadar gidebilir.

Dinlenme aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayrılır. Pasif dinlenmek tembellik etmektir ve insanın tembelliğe ihtiyacı vardır. Bir şey yapmadan yatmak, uyumak ve miskinlik beden, ruh ve duygular için gereklidir. İşin dozunu kaçırmadan bu pasif dinlenmeler önemlidir.