Benim çocuğum özel, benim çocuğum farklı, benim çocuğuma hiçbir çocuk vuramaz, kızamaz, velhasıl öte git bile diyemez…

Garip olduk. İyice bir garip olduk.

Koca koca adamlar, koca koca kadınlar komşunun çocuğunu çekmiş köşeye, ayırmış gözlerini;

“Sen benim çocuğuma niçin bağırdın? Sen benim oğluma neden vurdun? Sen benim çocuğuma neden küfrettin?” Muhatap olduğu, hesap sorduğu, öldürecekmiş gibi baktığı karşısındaki çocuk ise henüz yedi, sekiz yaşlarında.

Benim çocuğum vurmaz, benim çocuğum bağırmaz, benim çocuğum küfretmez…

Başkasının çocuğu, hep başkasının çocuğu…

İlginç olan benzeri olayların genellikle avukatların, doktorların, hakimlerin bilahare eğitim seviyesi yüksek insanların oturdukları lüks sitelerde yaşanıyor olması. Öğretim herşey demek değil o zaman. Eğitim Öğretim Yılı derken “Eğitimi” çok boşlamışız.

Hani bizim zamanımızda evden çıktık mı güneş batınca dönerdik eve. Susadık mı, vehayut acıkınca en yakın komşunun kapısında bulurduk kendimizi.

Kavga etmez miydik! Çok kavgalar ederdik. Kendi içimizde çözer, birkaç saat içinde barışırdık. Büyüklerimiz kavga eden iki çocuğu gördüğü zaman kimseye haklı demez, her ikisinin de kulağını çekerdi.

Büyüklerin çocuk kavgasına karışması abestti. Ayıptı.

Garip olduk. İyice bir garip olduk.

Çocukları Tanrının emaneti görüp öyle sevip sahip çıkmaktan ziyade, ebeveyn onları görür olduk. Her dedikleri yapılan, her istedikleri alınan, dokunulmayan, kızılmayan…

Birde ters yüzü var ahvali durumun. İnsan yerine konulmayan, hakaret şiddet hatta taciz edilen binlerce çocuk. Atılan, terk edilen, sahip çıkılmayan. Bilmediğimiz, görmediğimiz, yok farz ettiğimiz çocuk yuvaları var mesela. Yolunuz düşerse uğrayıp bakın. Ayrılan eşler, sahip çıkılmayan, istenilmeyen çocuklar. Kendi elleri ile öz evladını yetim yurduna teslim eden anneler, babalar. Zevki sefası bozulmasın, özgürlüğü kısıtlanmasın diye düşünüp, evladını ayak bağı olarak gören analar, babalar…

Bir yanda tapanlar, bir yanda atanlar…

Garip olduk… İyice bir garip olduk.