Yöresel yemekleri ile ünlü şehrimize, zaman zaman Türk mutfağının mimarları, ustaları, başkanları gelir, giderler. Bir tek Ender Saraç için gitmiştim Ticaret ve Sanayi Odasına. Kapsamlı bir tanıtım programı idi, alkışlamıştık, tebrik etmiştik. Prof. Dr. Canan Karatay’da olduğu gibi.

Zaman zaman dondurma ve pastane sektörünün ünlü isimleri, markaları, bu isimleri getirirken, kuşkusuz şehrin tanıtımını ön planda tutarlar, masraflı ve zahmetli de da olsa, maksat üzüm yemek olduğu için olumlu karşılar, emeği geçenleri alkışlardık.

Ancak… Son olarak, Ticaret ve Sanayi Odasının İstanbul’dan getirdiği 20 kadar (fazlası da var deniliyor) gurme gazeteci getirdi. Tabi yerel basına haber etmediler, ama haberlerini girmemiz için e.mail’lerimizi kullandılar, ‘Reklamı, şovu biz yapıyoruz, parayı biz harcıyoruz, siz de haberini yapın!’ der gibi, işin kolayına, ucuzuna ve basitine gittiler!

Hani bir banka reklamında diyorlar ya, ‘Başka arzunuz!’

*

Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı sayın Şahin Balcıoğlu’nu her zaman, her demde ve yerde takdir etmiş, şiir tardındaki esprilerine, konuşmalarına hayran olmuşumdur ve bunu da zaman zaman köşe yazıma taşımıştım. Kişilik olarak da harika insan. Otu çek köküne bak misali, evlatları sevgili Aykut ve Emre de öyleler. Beyefendi, terbiyeli, saygılı gençler. Onlardan ümitliyim!

Demem o ki, hayatında çorba dahi pişirmemiş, ya da pişirmekten, daha ötesi fırının düğmesini çevirmekten bile aciz sözde gazeteci@gurmeleri getirirken, acaba diyorum istişare ettiler mi, hoş istişare kültüründen yoksunuz ya, haydi ettiler diyelim, yerel basını çağırdılar mı? “Dostlarımız bizi kırmadılar, geldiler, Maraş mutfağını gördüler, tanıdılar ve tanıtacaklar!” derken acaba bunun için Oda’nın kasasından ne kadar para harcadılar, uçak biletleri, konaklama giderleri dâhil… Para verdiğiniz adamlar ne zaman dostlarınız oldu?

Ne kadar masum soru değil mi?

Ellerini kollarını sallaya sallaya, çat kapı misali, bedava gelselerdi, acaba yine sizin ‘dostlarınız’ olacak mıydı?

*

İşin vahim tarafı, iddia o ki, memleketimize şehidin geldiği gün, misafirlerin (pardon gurmelerin) davul-zurna ile karşılandığı söyleniyor. Sanki kutsal topraklardan, Kabe’den, sanki uzaydan geliyorlar! Eğer öyle ise…

Bir kere, yapıldığı söylenen programı kimse oturup da ekran karşısında bir saat izlemez. Açık ve net yazıyorum, bu tür programların yararına inanan biriyim, sakın yanlış anlaşılmasın da, bir kere zamanlama yanlış. Haydi bu insanlar (gazeteci gurmeler) bu yemeği gördüler, beğendiler, nerede ve ne zaman yiyecekler. İste gelsin mi diyecekler, al götür mü diyecekler, servis mi yapılmasını isteyecekler, paket olursa daha iyi olur mu diye düşünecekler, artık onu etkili ve yetkili insanlara sormak gerekiyor.

Maraş’ta gurme kırıldı, köküne kibrit suyu döküldü, bir sayın Sebahat Küpelikılıç hanımefendi bile o gelenlerin hepsine on basar, sonra; Gastronomi Dernek Başkanımız sayın Gökhan Büyükdereli ve lezzet durağı markalar, firmalar ve bunları haber yapacak mahalli gazetelerimiz varken, siz başkalarına dünyanın parasını vererek kişisel egolarınızı mı tatmin ettiniz, reklama ve şova ihtiyaç duyup adamları davet ettiniz, anladıysam Arap olayım!

*

Yine diyorum, bu tür tanıtım programlarına karşı değilim. Lakin şu pandemili günlerde, insanların canı burnunda iken, işleri sarpa sararken, moraller yerle yeksan iken, her yer kapalı iken, 20’ye yakın belki de daha fazla gazeteci@gurmeleri hangi ve kimin aklına uyarak üyelerin parasını saçtınız?

Bir kere daha soruyorum, İstanbul’dan gelen gurmelerin Maraş mutfağına, şehre ne faydası oldu?

Zamanlama yanlıştı. Ve olacak şey değildi. Madem niyetiniz üzüm yemek, madem şehri ve mutfağımızı tanıtmak, bir kere daha çağırsaydınız Ender Saraç’ı, Canan Karatay’ı ve bizim dilimizi en iyi anlayan, bu şehrin mutfak hafızası, üstelik de kitaplar yazmış Sebahat Küpelikılıç hanımı çağırsaydınız, sizden para da istemezdi. O bir Maraş sevdalısı idi ve sizin de masrafınız  olmazdı.

Ne yapacaktı adamlar, beğendikleri yemeklerin kopyasını çekeceklerdi, fotoğraflarını alıp, başka şehirlerde gösterecek, belki de kendilerine mal edeceklerdi.

Dahası yerli ve millileri dururken, mantık bunun neresindeydi?

*

Tekrardan sıkılmadıysanız yine yazayım, kimse oturup da bir saat ekran karşısında senin yemek kültürünü, damak zevkini, lezzet durağını izlemez. Şunu yapsaydınız şapka çıkartır, normal karşılar, olumlu bulur, helal olsun derdim, bir ulusal haber kanalına verirdiniz üç-beş kuruş, herkesin ekran karşısında olduğu saatte, ana haber bülteninde 5 dakika da olsa gösterilir, anlatılır ancak amacına ulaşılırdı.

Amaç hasıl olmak budur!

Günümüzde insanlar zamanla yarışırken, kimse hele tatil gününde, ekran karşısına çivilenip, kilitlenip bir saat seni izlemez, zamanını heba etmez, öldürmez kıymetli dakikalarını.

Size tavsiyem, sebeplerle değil, sonuçlarla ilgilenin! Ancak niyet başkaysa, bilemem!

Netice itibariyle; hamur un’dan, vaziyet bundan ibaret!