İç piyasada yaşanan durgunluk, bayram tatilinin hemen öncesinde açıklanan ilk çeyrek büyüme verisinde yaşanan hezeyanın en büyük sebebidir. İç talep olmazsa, üretimle uğraşan bütün kesimlerin üretim iştahı kesilir ve bunun sonucunu işsizlikten enflasyona, büyümeden faiz oranına, değersizleşen yerli paradan sosyal adaletsizliğe kadar bir çok göstergede hissederiz.

***

Olumsuz giden Türk ekonomisinde yüzümüzü güldüren tek şey, cari açığın gitgide düşme eğiliminde olmasıdır. Öyle ki Haziran sonunda Türkiye’nin cari fazla veren ülkeler kategorisinde anılması bekleniyor. Peki nasıl oldu da yıllardır kronik hastalığımız olan cari açığı pozitife çevirmeyi başarabildik?

***

Dilerdim ki bu sorunun yanıtı, marka değeri veya teknoloji seviyesi yüksek malları ihraç etmeye başladık ve böylece ihracatımız hem miktar hem de değer olarak yükseldi gibisinden bir şey olsun. Maalesef ihracat birim fiyatlarında yaşanan bir ilerleme olmadı ama sanayici tarafından iç piyasa yerine ihracat pazarı tercih edilmeye başlandı. Bunun üzerine bir de üretimini durduran ya da azaltan fabrikaların ithalatlarını azaltması etkisi gelince cari açık hızla düşmeye başladı. Ayrıca bir diğer etken de ülkemizin yoğun ithalat kalemi olan petrol fiyatlarında yaşanan düşüş oldu.

***

Genel olarak iç piyasaya sattığında daha çok kar elde eden üreticilerin yönünü dış pazarlara çevirmesinin temelde iki sebebi var. Birincisi kar marjı düşük de olsa mal satıp tekeri döndürebilmek, ikincisi ise döviz geliri elde etmek. Döviz geliri elde eden firmalar hem döviz borçlarına karşı pozisyon yaratabiliyor hem de ihracat finansman imkanlarından yararlanma fırsatı elde ediyor.

***

Her ne kadar cari fazla vermemizin altında yatan sebebin yüksek teknoloji ihracatı ya da marka değeri yüksek ürün ihracatı gibi faktörler olmasını arzu etsek de şu an için cari fazla başarısının ihracat artışı yoluyla geldiğini takdir etmemiz gerekir. Neticesinde ihracatçılar da gayet farkındalardır ki böylesine ticaret savaşlarının ve Brexit’in etkisiyle global talebin azaldığı bir ortamda ve tüketim potansiyeli yüksek nüfusa sahip tüm yakın komşu ülkelerimizde ambargo, savaş, iç karışıklık, ekonomik kriz gibi problemlerin bulunduğu bir ortamda, ülke olarak ihracatımızı arttırıyor oluşumuz takdire şayandır.

***

Geçtiğimiz sene bu zamanlarda baş gösteren kur krizinden çıkış reçetesi ihracattır ve bu reçeteyi uygulayabilen ülkemiz ihracatçılarının çeşitli teşviklerle desteklenmesi gerekir. Şu sıralar özellikle yurtdışından tahsil edilen dövizlerin en az %80’inin Türk Lirası’na dönmesi zorunluluğu ve dövize döneceklerin binde 1 oranında kambiyo vergisi ödeme zorunluluğu ihracatçının belini büküyor. Ayrıca yüksek liman-hat lokal ücretleri ihracatçının işini çok zorlaştırıyor. İhracatçılara kolaylık olması açısından bu iki hususta destek ve teşviklerin üretilmesi çok faydalı olacaktır.

***

Bazen birşeylerin ortaya çıkması için büyük stresler yaşamak gerekiyor. İran’a uygulanan ambargolar İran’a kendi motorunu üretmeyi öğretti ve neticesinde şu anda İran’da tam 3 tane yüzde yüz İran üretimi otomobil markası bulunuyor. Bizim de 2016’dan bu yana yaşadığımız stresler, ihracat yapabilme becerimizi geliştirdi, bu sayede üretim kalitesini ve iş düzenini belli bir kaliteye ulaştırabildik. Bu stresler geçtiğinde ve yeniden bahar ayını yaşamaya başladığımızda, ihracat yapan firma sayısının arttığını göreceğiz ve düz yolda daha hızlı koşacağız. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.