Zaman akıp gidiyor, etkisi üzerimizde o kadar hissediliyor ki şaşırmamak elde değil. Daha dün çocuk denilecek vakitleri yaşarken bu gün bir bakıyoruz ki olgunluk yaşları gelivermiş. Yıllar onları takip eden vakitler ve onların bizlere yaptıkları nice bilinmezlerle dolu

.Vakitleri esenliğe dönüştürmenin elbet bir yolu olmalı.

Çevremizde bulunan insanların çoğunluğu suçu günahı hep zamana yükleyerek kendilerini temize çıkarmanın mücadelesini veriyor, kendi sorumluluklarını nerdeyse yok sayıyor. Kendi varlığımızdan bu denli uzak yaşamak mümkün mü ki biz böyle yapıyor, sorumluluğu hep başkalarına atıyoruz.

Ortada büyük bir sorun olduğunu görüyorum.

Kendini yok sayan bir anlayış İslam coğrafyasını kasıp kavuruyor. Peki bu hep böylemi sürecek? Eğer bizler aynı anlayışla yolumuza gidecek olursak tarih tekerrür edip devam edecek. Yok sorumluluk alır Allah’ın yoluna dahil olursak yeni bir tarih ve medeniyet anlayışı hayatımızı şekillendirip yeni muştulara yol açacak.

Din muameledir.!

Özümüzde bulunan ebediyet arzusu bizim başlangıç noktamız, çıkış için yön tayin eden hikmetimiz olacaktır. İnsan olarak niçin ebediliği özlüyor bunun için çaba harcıyoruz? Adem peygamberden beri bizi ilgilendiren bu sırrı aralayarak kendi yönümüzü tayin etmemiz gerekiyor. Ruhumuzda bulunan bu ses kimin avazı, bizi gecede, gündüzde takip ediyor, en unulmadık yerde uyarıp kendinden bizleri hep haberdar ediyor.

"BEN" demek olumsuzluğu çağrıştıran bir algı olarak düşünülmemeli.

Esmanın tecelli ettiği insanlık ele alınıp adamlığa erdirilmeli, oradan da Müslümanlıkla bu hikmet taçlandırılmalıdır.

Şeytanlıkla eş değer tutulan bu köhne anlayışla mücadele etmek şart. İslam toplumlarını benliklerinden arındırmakla sofuluk yaptıklarını zannedenleri akıl izana davet ediyorum.

İnsan olmadıktan sonra ortada ne kalıyor?

Bunun için yol haritamızı belirlemeli sonrada Allaha kulluk, insanlara hizmetle zorlukların üstesinden gelmeliyiz. Yüreğimizin derinlerinden avazı çıktığı kadar seslenen bu sese kulak tıkamayalım.

Şahsiyet oluşumu insanın kendini kabul etmesi ile başlar. İnsan inşa edilecekse benlik alanında ne olup bittiğinin tahlil edilmesi elzemdir.

Avrupa fikir hayatının düşünce hayatımıza getirdiği dar anlayışları kendi geniş irfan donanımımızla değiştirmeli, belki de Nurettin Topçu‘nun şu tespitine kulak vermeliyiz: “Dindar insan, dinsizin bilmediğini bilen adam değildir. Daha çok kuvvetlere sahip olan adamdır. Din insanlar için kuvvetler kaynağıdır. Bilgi kaynağı değildir.” (Sosyoloji, N. Topçu, sh 83)

Bilgi ve din arasındaki ilgiyi hemen farklı bir yere oturtabilirsiniz. Durun etraflıca düşünün.Dinin bilgi kaynağı olmaması ne demek? Kuvvet olarak dinin fonksiyonundan ne kadar haberdarız? Bilgi ve kuvvet arasında yer alan iktidar alanının esenliği bu tespitte yer alıyor diye düşünüyorum. Türkiye’de devam eden zıt çekişmelerde dinden bilgi olarak mı yararlanmak yoksa kuvvet olarak mı yararlanmak şart? Soruyu doğru sormakla önümüzdeki bin yıla şekil verebiliriz. Ahenkli yapıyı kurmak Milletimizi Anadolu coğrafyasından çıkartacak mazlum insanların umut ışığı olarak onların gönüllerinde varlıklarının can suyu olarak görmelerini sağlayacaktır. Varlığını tanımak bahtiyarlığına erişen ulu insanları, elindeki malzemeyle neler yapabileceğinin gece gündüz kaygısını çeken o erdemli gönülleri tebrik ediyorum.