Hakem şike yapmaz ise, takımın sahası toprak değil, hakikisinden çim ise, taraftarı içeride ve dışarıda takımını destekliyorsa, yöneticileri takımın iyi ve kötü gününde yanında ise, atlar da, katlar da…

Adana’da 22 senedir yayın hayatını sürdüren 5 Ocak Gazetesi sahibi Savaş Çokduygulu başlıktaki iddiayı ileri sürmüş. Gazetecilik hikâyelerini anlatırken, genç meslektaşlarına gazeteciliğin kutsallığından, tehdit ve şantaja meyletmeden, yaşadığı şehre katkı sağlamak için mücadele etmesi gerektiğini ifadeyle, yerel medyası güçlü olan şehirlerin lig atlayabileceğini iddia etmiş.

Doğru demiş aslında. Katılıyorum.

*

Biz bugüne kadar, çok yazmamıza, çok konuşmamıza rağmen ne içeride, ne dışarıda bir ‘Maraş lobisi’ oluşturmayı başaramadık.

Biz ortaklığı sevmeyiz. İki kardeşin bile birbiriyle geçinemeyip birbirlerinden uzak durabilecek kadar ayrıldıklarını çok gördük!

Biz birbirimizin ayağına kurşun sıkmayı yalnız ve rakipsiz kalabilmenin ön şartı sayarak bir meslektaşımızın ak dediğine kara demeyi alışkanlık haline getirdiğimiz için, üstelik de kendini çok okunan, çok tıklanan göstererek egosunu tatmin edenleri ‘gazeteci’ kimliği ile aramızda barındırdığımız için bırakın bir üst ligi, süper lige çıkabileceğimizi düşündük!

Bir habere gidiyorsun, hele bir de ballı lokma kahvaltı masası varsa, ya da yemek en nefisinden en nefaset dolusu ise, sırf karın doyurmayı mesleğin önüne iterek muharebeye gider gibi, safariye çıkar gibi bir ordu ile gitmeyi gazetecilik saydık.

 *

Dinamik, enerji dolu, heyecan yüklü olmak yerine, kopyala yapıştırıcılığı gazetecilik yerine koyup, işin ucuzuna kaçtığımız için, özel haber, özel röportaja meyletmediğimiz için, fincancı katırlarını ürkütecek köşe yazıları ile yanlışların, eğrilerin üzerine gidilmediğinden olsa gerek, meslek ayaklar altında bugün itibariyle…

Biz birbirimize kazık atmayı denedik, kendimizi yenilemek yerine.

Biz, baktık olmuyor, baktık dürüst gazetecilik para etmiyor, tehdit ve şantajı kendimize kalkan yaparak kolay yoldan, emeksiz, zahmetsiz para kazanmayı ve basın kartı da çıkartarak hava atmayı kendimize layık gördük.

Baktık yazılı basın masraflı, baktık yazılı basın zahmetli, bastık yazılı basının çalışma alanı yaygın, bir bakkal dükkânı açmak için neredeyse 20 yere imza atarken, Savcılığa verilen bir dilekçe ile internet gazeteciliğini geçim kapısı yapmaya çalıştık. Deneyim yok, kendini geliştirme yok, heyecan yok, ruh yok, varsa yoksa, ‘ilan var mı, reklam var mı, para var mı???!!’

Sonra vatandaşın kafasındaki önyargı; “Sabah erken kalkan gazeteci oluyor!’

*

Belediyelere güvenerek ya gazete çıkarttık, ya internet sitesi kurduk. Şehrin gelişimi için, kalkınması için, sosyal yaşamına katkı için bir adım ileri gitmedik, kılımızı kıpırdatamadık, umduğumuz dağlara kar yağınca, umutlarımız başka bahara kalınca, ‘öldük, bittik, mahvolduk!’ inlemeleriyle, feryad-ı figanlarla belediye başkanlarını tu kaka etmeyi marifet saydık.

Suçu hep başkalarında aradık, özeleştiriyi acizlik, küçüklük olarak görüp, özür dilemeyi aklımıza getirmedik.

*

Destek yok…

Ama her şeyi basından bekleyen bir kesim var karşımızda. Haberimizi yapın, reklamımız olsun, gel sana bir dürüm ısmarlayayım!!

Biz daima her şeyin en iyisini biliriz, biz herkesten daha akıllıyız, bizim aklımız size yeter de artara bile, bu şehirde gündemi bizden başka kimse belirleyemez avuntusuna sığınmış olsak da, baktılar ki basın kopuk, baktılar ki basın birbirinden uzak, baktılar ki basın birbiriyle kavgalı, baktılar ki basın kategorize edilmiş, baktılar ki basını guruplara ayırıp parçala böl taktiği ile bitirmeye kalkışmışlar, sonra da basın sizlere ömür!

Evet, yerel medyası güçlü, iyi olan şehir lig atlar.

Atlar da, hakem ……’lik yapmasa…

*

Bir dipnot: Üniversite sokağında Türk Kızılay Toplum Merkezi vardı. Senelerdir Suriye’lilere hizmet ettiler. Ve bu hafta başından itibaren de, eski adliye arkasındaki AFAD’ın eski binasını restore ederek, dünyanın parasını harcayarak taşındılar.

Bizim ve milletin bildiği, duyduğu, okuduğu kadarıyla yazıyorum, Özel İdare Binası yıkılacak. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanı sayın Murat Kurum öyle talimat verdi. Büyükşehir Belediyesi de bu yıkımı onayladı. Çevresindeki binalar, kurumlar da yıkılacak, meydan yapılacaktı.

Hal böyle iken, meydan yapılacak alandaki AFAD eski binası, dünyanın masrafı ile tadilat görüyor, Kızılay taşınıyor. Yıkılacak kuruma, binaya neden taşınma yapılıyor ve para harcanıyor. Hani israftı, hani israf haramdı, günahtı. Kim izin veriyor, kim onaylıyor, kim, kim…

Sonra, Kızılay’ın oturduğu yerde su mu çıkmıştı?