Biri “SARI” diye bağırsa duyanların büyük çoğunluğu “KIRMIZI” veya “LACİVERT” diye karşılık verir. Çünkü Galatasaray ve Fenerbahçe öyle spor kulüpleridir ki tüm Türkiye’de insanların gönlünde yer edinmeyi başarmışlardır. Anadolu’da şehir takımlarından çok bu takımlar desteklenir ve dünyada böyle bir örnek çok azdır. Örneğin futbolun başkenti sayılan ve gerçekten seyir zevki yüksek maçların oynandığı İngiltere’de genellikle şehir takımları desteklenir. Bu bakımdan Türkiye’deki futbol aşkı İngiltere’dekinden çok çok fazladır diye düşünüyorum. Bir başka deyişle futbolla yatıp futbolla kalkan insanların sayısı futbolun başkentinde değil Türkiye’de fazladır. Yani biz koskoca İngiltere’yi geride bıraktık! Vay bee..!

Biz İngiltere’yi bu anlattığım hususta geride bıraktık ama asırlarca farklı etnik kökenlerden ve dini gruplardan oluşan toplumları bir arada barış içinde yaşatabilme özelliğimizi, saygılı tutumlarımızı, hoşgörümüzü maalesef terkettik. Dünyaya saygı dersi verebilecek bir milletken, dünyadan saygı örneklerini dile getiren bir millet olduk. Bunun kanıtını geçtiğimiz hafta oynanan ve her zamanki gibi tüm ülkede hayatın durmasına neden olan Galatasaray-Fenerbahçe derbisinden anlayabiliriz. Son yıllarda eşine çokça rastladığımız kavgalar yaşandı. Sonucunda futbol sevdasıyla ve tutkusuyla anılan bir ülke olmaktan çıkıp, yeşil sahalarda kavga-dövüş ve gerginliğin yaşandığı bir ülke olarak anılmaya başlandık.

Yaşanan istenmeyen hadiselerin neticesinde sorumlulara çıkan fatura belli oldu. Perşembe akşamı kime ne kadar ceza verildiğini öğrendik. Ve ne yazık ki yeşil sahalardaki kavga-dövüş, dijital medya kanalları üzerinden, bu kez taraftarlar yoluyla devam etti. Yani yine ders alacak duruma düştük. Ben de burada “Şuna şu kadar ceza verildi bu az! Şuna neden ceza verilmedi? gibi kısır ve bizi hiçbir yere götürmeyecek tartışmalara girerek kıymetli vaktinizi boşa harcamanıza sebep olmayacağım. Değinmek istediğim konu futboldan yola çıkarak hepinizin görmesini istediğim büyük resim..!

Sermiyan Midyat’ın Hükümet Kadın filmini herhalde izlemişsinizdir. Orada bir sahne var. Gerçekten çok etkileyeci ve ders almamız gereken bir sahne… Film karakterlerinden Müslüman ve Kürt olan belediye başkanı Aziz Veysel Nuroğlu, arabasına aldığı kilise papazına şu konuşmayı yapar: “Dünya senden olmayanlarla hoştur. Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. Sadece senin gibiler değil, senden olmayanlar da yaşasın ki; sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki. Veyahut da siyah… Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. Beni ben yapan yegane şey: benden olmayandır!”

Elbette kimsenin “herkes aynı takımı desteklesin” gibi komik bir düşüncesi yoktur ancak kimsenin kendinden olmayana saygısının kalmadığı bir dönemdeyiz. Bir zamanlar hangi sosyal sınıfa ait olursa olsun huzur içinde yaşadığı bir ülke olmaktan çıkıp, kimsenin kendisi gibi olmayanlara saygısının kalmadığı, hatta maalesef farklıları dışladığı bir millet haline geldik. Bunu sadece sporda değil, siyasette de görebilirsiniz.

Size bir şey söyleyeyim mi? İstanbul fethedilirken iyi ki biz yaşamıyorduk. Yoksa o zamanlarda İstanbul’da yaşayan Hristiyanlar nasıl olacaktı da “Latin külahı görmektense, Osmanlı sarığını görmeyi tercih ederim” diyeceklerdi?!

İşte görmenizi istediğim büyük resim bu. Kavgalar her yerde oluyor, ama saygı eksilmesi sadece bizde…

SAYGIlarımla…