Fetullahçı terör örgütü tarafından 15 Temmuz 2016’da gerçekleştirilmeye çalışılan hain darbe girişiminin 4’üncü yıl dönümü dolayısıyla CNN Türk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nin bahçesinde gerçekleştirdiği canlı yayınına katılan AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, önemli açıklamalarda bulundu. Konuşmasında 15 Temmuz’un gün geçtikçe anlamı, değeri ve tarihi derinliği daha iyi anlaşılmaya başlanan bir milat olduğunu kaydeden Ünal, “15 Temmuz ilk olduğu anda olayın sıcaklığı ile fark etmediğimiz birçok şeyi bugün daha net olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı. 15 Temmuz’un Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi bir var oluş ve yok oluş meselesi olduğuna dikkat çeken Ünal, “15 Temmuz bize gösterdi ki eğer Türkiye’nin iddiası olmasaydı 15 Temmuz gerçekleşmezdi. Eğer Türkiye uluslararası güçlere küresel egemenlere direnmeseydi 15 Temmuz gerçekleşmezdi. Eğer Türkiye oluşturmak istenen bölgesel ve küresel düzende kendisine biçilen role evet deseydi, 15 Temmuz gerçekleşmezdi” dedi. FETÖ terör örgütünün bir kukla olduğunu belirterek Türkiye’nin uzun bir süre kuklalarla mücadele ettiğinin altını çizen Mahir Ünal, Türkiye’nin 15 Temmuz’dan sonraki pozisyonunun artık kuklalarla değil, kuklacılarla yaptığı mücadele olduğunu söyledi.

“15 TEMMUZ'UN NEDEN GERÇEKLEŞTİĞİNİ DAHA NET BİR ŞEKİLDE GÖRÜYORUZ"

Mahir Ünal, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün kurulan masaların, bölgede oluşturulmak istenen düzenin Türkiye’nin bölgedeki egemenlik mücadelesi, haklarını koruma, sınır güvenliğinden toprak bütünlüğünü korumaya kadar verdiği mücadelede neler karşılaştığını gördükçe aslında 15 Temmuz’un ne anlama geldiğini ve 15 Temmuz’un neden gerçekleştiğini daha net bir şekilde görüyoruz. Evet, 15 Temmuz Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi bir var oluş ve yok oluş meselesiydi. 15 Temmuz’un öncesine ve sonrasına baktığımızda 15 Temmuz öncesinde Türkiye bölgesinde özellikle dış politikada verdiği çok temel bir mücadele var. Neydi? Türkiye diyordu ki ben uluslararası alanda masada eşitlerden bir eşit olarak oturmak istiyorum, birilerinin hakları, birilerinin görevleri olduğu bir masa istemiyorum diyordu. Bir şeylerde kendilerini hak gören Türkiye’ye rol ve görev biçenlerin olduğu masalarda ben oturmak istemiyorum. Türkiye’nin oturduğum her masada haklarını korumak, Türkiye’yi eşitlerden bir eşit kılmak istiyorum diyor ve Türkiye ortaya bir iddia koyuyordu. 15 Temmuz bize gösterdi ki eğer Türkiye’nin iddiası olmasaydı 15 Temmuz gerçekleşmezdi. Eğer Türkiye uluslararası güçlere, küresel egemenlere direnmeseydi 15 Temmuz gerçekleşmezdi. Eğer Türkiye oluşturmak istenen bölgesel ve küresel düzende kendisine biçilen role evet deseydi 15 Temmuz gerçekleşmezdi.

“15 TEMMUZ’DAN SONRAKİ POZİSYONU ARTIK KUKLACILARLA YAPTIĞI MÜCADELEDİR”

Biz FETÖ terör örgütünün bir operasyon aparatının olduğunu bir kukla olduğunu biliyoruz. Cumhurbaşkanımız geçen günlerde bir önemli şey söyledi. Dedi ki: ‘Biz artık kuklalarla değil, kuklacılarla mücadele ediyoruz.’ Türkiye uzun bir süre kuklalarla mücadele etti. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın milat dediği ve artık Türkiye’nin 15 Temmuz’dan sonraki pozisyonu artık kuklacılarla yaptığı mücadeledir. Türkiye artık Libya’da Doğu Akdeniz’de Suriye’de dünyanın değişik bölgelerinde Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korurken, doğrudan masada eşitlerden bir eşit olarak otururken doğrudan kuklacılarla artık görüşüyor. 165 ülkede ülkede örgütlenmiş ve 165 ülkede kimlere hizmet ettiği bilinen bir yapıdan bahsediyoruz. Bu yapının Türkiye içerisinde birçok ölçekte hala devam eden en azından kara propaganda düzeyinde devam eden etkilerini görüyoruz.

“BİRİLERİ 15 TEMMUZ’A TİYATRO, KONTROLLÜ DARBE DİYORSA Kİ BU FETÖ AĞIZIDIR”

Türkiye artık öyle bir ülke konuma geldi ki Türkiye bunları bulundukları ülkelerden paketleyip getiriyor artık. Türkiye bugün uluslararası operasyon gerçekleştirebilen ve bu FETÖ’cü hain alçakların bulundukları ülkelerden paketleyip Türkiye’ye Türk yargısının önünde hesap vermek için getiren güçlü bir ülke durumunda. Biz artık zaten FETÖ’yü konuşmuyoruz. FETÖ’nün bir operasyon aparatı olduğunu, FETÖ’nün bir kukla olduğunu, son olarak 15 Temmuz’da içimiz ki son kuklayı da masaya sürdüklerini millet tarafından, milletle beraber siyasetin, devletin el ele vererek bu belayı bertaraf ettiğini ve 15 Temmuz’dan sonra da bunların 15 Temmuz gecesi suçüstü yakalanıp, yargının önünde hesap verdiklerini biliyoruz. Burada asıl üzerinde durulması gereken bence en önemli şey şu: Cumhurbaşkanımızda bunu söyledi her kim ki 15 Temmuz’u değersizleştirmeye itibarsızlaştırmaya, gölgelendirmeye çalışıyorsa işte bu derin tarihi anlamını ortadan kaldırmaya çalışıyor demektir. Bunu bilerek ya da bilmeyerek birileri 15 Temmuz’a tiyatro diyorsa ki bu FETÖ ağızıdır. 15 Temmuz’a kontrollü darbe diyorsa ki bu FETÖ ağızıdır. Bugünü ve bugünün tarihi derinliğini anlamsızlaştırmaya, değersizleştirmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışıyordur.

“BÜLENT ECEVİT’E YA DA MESUT YILMAZ’A BİZ FETULLAHÇI MI DİYECEĞİZ?”

Her şeyden önce FETÖ ile mücadelede FETÖ’nün siyasi ayağı en çok konuşulan en çok tartışılan konulardan bir tanesi. Bizim burada çok net bir pozisyonumuz, söylediğimiz çok net açık bir şey var. Biz diyoruz ki; 17-25 Aralık Emniyet ve Yargı darbesiyle beraber FETÖ tam olarak deşifre oldu. Meclis’te 16 Aralık 2013 günü yani 17 Aralıktan 1 gün önce yayınlanan bir röportajımda açık bir şey söylemişim röportajı 14 Aralık’ta vermişim 16 Aralık günü yayınlanmış 17 Aralık’tan 1 gün önce yayınlanan röportajda diyorum ki Cemaat siyasi pozisyonunu değiştirdi diyorum. Cemaat siyasi pozisyonunu değiştirdi demekle neyi kast ediyorum; Cemaat sürekli olarak siyasetin içine sızmak yerine siyasetçileri kullanmak gibi ve siyasetçilerle birlikte mesela zamanın emniyet müdürü Cevdet Saral’ın bir röportajı vardı. Çok açık bir şey söylüyor, diyor ki; Emniyet Müdürü olduğum dönemde kayıtlara Fetullah Gülen’in bir mafya lideriyle ilişkisi ifadelere, tutanaklara geçti diyor. Ben bunu gittim dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’la diyor konuştum. Mesut Yılmaz’a dedim ki bu tutanaklara geçtiği için bu adama mensup olan kişilerin saldırısına uğruyoruz, biz bunu deşifre edeceğiz dediğimde Mesut Yılmaz bana dedi ki diyor sakın bu konuyu gündeme getirme eğer bu konuyu gündeme getirirsen Bülent Ecevit için bu hükümeti bozma gerekçesi olur dedi diyor. Şimdi biz bu yapının siyasetle, yargıyla emniyetle 1985’ten beri ilişkisi sivil toplum örgütü görünümünde, dini grup görünümünde, hizmet görünümünde, cemaat görünümünde ilişkisi biliniyor. Şimdi biz kalkıp Bülent Ecevit’e ya da Mesut Yılmaz’a biz Fetullahçı mı diyeceğiz? Hayır, diyemeyiz ama bu yapı siyasette de yargıda da emniyette de değişik yerlerde bulunmuş ve 17-25 Aralık’ta da sivil toplum örgütü görünümündeki bu yapının bir terör örgütü olduğu ortaya çıkmış ve deşifre olmuş.

“BUNA BAKMAK GEREKİYOR”

Bu yapı deşifre olduktan sonra ve Bakanlar Kurul kararıyla bu yapının bir terör örgütü olduğu, Milli Güvenlik Kurulu belgesine girdikten sonra bu yapının bir terör örgütü olduğu kimin hangi pozisyonu aldığı burada çok önemli biz buna bakıyoruz. AK Parti olarak biz 17-25 Aralık Emniyet ve yargı darbesinden sonra bütün kongrelerimizde, bütün yerel seçimlerde, bütün genel genel seçimlerde biz bu yapıyla ilişkisi olanları ince eleyip sık dokuyup çok ciddi bir temizlik yapmış mıyız yapmışız. Şimdi burada soruyu şu şekilde sormak gerekiyor; 17-25 Aralık emniyet darbesinden sonra sivil toplum örgütü görünümlü bu yapının terör örgütü olduğu ortaya çıktıktan sonra Milli Güvenlik Kurulu belgesine bu yapının 2014’te terör örgütü olduğu yazıldıktan sonra bu konuda kim hangi tedbiri almış buna bakmak gerekiyor.

“FOTOĞRAF SON DERECE AÇIK”

FETÖ’nün siyasi ayağını değerlendirirken bu yapının terör örgütü olduğu devlet tarafından tescillendikten sonra hangi siyasinin hangi pozisyonu aldığına bakmak gerekir. Yoksa Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Turgut Özal; Turgut Özel hasta yatağında yatarken odasında yanında oturan kişi Fetullah Gülen, sızmış oraya oturuyor. Biz sivil toplum örgütü görünümünde, dini grup görünümünde bir yapı olarak hareket eden bunlar, ne zamanki devlet belgelerine, devlet kayıtlarına Milli Güvenlik Kurulu Belgesine artık bir sivil toplum örgütü değil, bunların bir dini grup değil, masum bir yapı değil, terör örgütü olduğu devlet tarafından tescillendikten sonra kimin hangi pozisyonu aldığına bakarsak fotoğraf son derece açık.

“BUNLARIN SİYASETLE İLİŞKİLERİ ÜZERİNDEN BU SİYASETÇİLERİ BİZ SUÇLAYAMAYIZ”

Bu yapı hiçbir zaman siyasete sızmayı düşünmedi. Bu yapı emniyete sızdı, yargıya sızdı, orduya sızdı, iş dünyasında çok ciddi anlamda bir örgütlenmeye gitti ama bu yapı FETÖ ele başısının da ifade ettiği gibi siyaseti aşağıların aşağısı olarak gördüğü için siyaseti ve siyasetçiyi sadece ilişki kurulan o sivil toplum örgütü masumiyetiyle geçmişti. Bunlar Tansu Çiller’le de bunlar geçmişte Mesut Yılmaz’la da Süleyman Demirel’le de yani geçmişti ki bütün siyasilerle bir siyasilerle bir sivil toplum örgütü görünümünde. Bunların ilişkileri oldu, bunların siyasetle ilişkileri üzerinden bu siyasetçileri biz suçlayamayız ama dediğim gibi devlet kayıtlarına bunların terör örgütü olduğu tescillendikten sonra hangi siyasetçinin hangi pozisyonu aldığına bakmak gerekir. Zaten bunlar siyasetle ilişkilerinde kendi adamlarından siyasete koyduklarının kimler olduğunu da açık bir şekilde ifade ettiler. 17-25 Aralık’tan sonra da onlar ne yaptılar; onlar zaten istifa etti gittiler.”

(Haber: Abdulsamet İspir)

Editör: Mahmut Beyaz