Türkiye’nin kaderini önemli bir şekilde etkileyecek, referandum için geri sayım devam ediyor. 16 Nisan’da sandıktan “Evet” çıkması neden gerekli? Mevcut sistemin eksiklikleri nelerdir, neden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmeliyiz? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ne gibi yenilikler getiriyor? Tarihten de örnekler vererek geçmişteki Türk devlerinde kullanılan sistemle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin benzer noktaları var mı? Referandum süreci ile birlikte Avrupa devletlerini neden Türkiye’ye karşı reaksiyon gösteriyor? Tüm bu sorularımızı Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Doğan yanıtladı. Doğan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tarihimizde gerek Osmanlı gerekse geriye doğru gidildiğinde İslam öncesi dönemde nasıl yönetimler uyguladıysak, o yönetimlerle dünyayı yönetmeye talip olduysak ve dünyayı yönettiysek tekrar biz o yönetim şeklini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile getirmiş olacağız” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini Türkiye için fırsat olarak gördüğünü de dile getiren Orhan Doğan, “Bu fırsatı milletimizin önüne koyan başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım’a ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum” dedi.

İşte röportajımız;

HAYIR BU MİLLETİN HAYRINA DEĞİL”

Türkiye çok önemli bir referanduma hazırlanıyor. Referandum sonucuna ilişkin beklentileriniz nasıl? Referandumdan “Evet” çıkması neden gerekli?

Türk milletinin birliği, beraberliği ve bekası açısından 16 Nisan’ın “Evet” oyları ile neticelenmesi gerektiğini belirten Doğan, “Nereden bakarsak bakalım Hayır’ın bu milletin hayrına olmadığını söyleyebilirim” dedi. Doğan, “Büyük resme baktığımızda etrafımızın ateş çemberi ile çevrili olduğunu söyleyebiliriz. Güçlü devlet, güçlü millet, güçlü yürütme sistemi ile bu ateş çemberinin dışına çıkacağımızı ve bu ateş çemberini alt edeceğimizi biliyorum. Türk milleti aksiyoner, vicdan sahibi bir millettir. Merhamet ve adalet duyguları ile bezenmiş bir millettir. Ecdadımız bu noktada hakim olduğu coğrafyada yönetmiş oldukları toplumlar üzerinde vicdanı, merhameti, adaleti esas kılmış bir millettir. Batılılar ise tüm bunların tam tersini yaparak gitmiş oldukları coğrafyada, yönetmiş oldukları insanlara zulüm etmişler, dilini, dinini değiştirmişler. Emperyalist duygularla asilime etmişler. Yeniden ecdadımızın yönetmiş olduğu o toplumlar üzerinde ezilen milletlerin yanında yer almak istiyorsak, ilahi adaleti yeniden tesis etmek istiyorsak bizim bu yeni sistemi desteklememiz gerekir. Bizim bu bakımdan milletimizin güçlü yürütme sistemi için “Evet” diyeceğini düşünüyorum. Güçlü olmak zorundayız geleceğimiz ve istiklalimiz buna endekslidir. Milletimizin de bu referandumu isimlere de endekslenmemesi gerekiyor. Bu gelecek olan kişiler için çocuklarımız, torunlarımız, ülkemizin geleceği için bu sistem değişikliğini gerçekleştirmemiz lazım. Bunun dışında Batılıların amacının süründürme politikası olduğunu nihai hedeflerinin Türk milletini Anadolu’dan uzaklaştırma olduğunu düşünüyorum. Türk milletin beyin gücünü teknoloji gücü ile birleştirip ve Türkiye’de oluşturulacak güçlü yürütme sistemi ile ülkenin istikbaline yönelik bir adım atılması noktasında 16 Nisan’ı önemli buluyorum. Bunlardan dolayı büyük devlet olmanın özelliğinin güçlü yürütme sisteminde yattığını milletimizin bilmesi gerektiğini düşünüyorum.”

MEVCUT SİSTEMLE GELEBİLECEK EN SON YERDEYİZ”

Mevcut sistemin eksiklikleri nelerdir, neden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçmeliyiz?

16 Nisan, ülkemiz için çok önemli bir tarihtir çünkü tüm Türkiye referandumda kendi vereceği oy ile ülkemiz adına önemli bir kararın altına imza atmış olacak. Birçok anayasal değişikliği kapsayan bu referandum için herkesin aklında doğal olarak bir soru işareti var. Evet dersem Türkiye’de nasıl bir sistem değişikliği olur, hayır dersem bu parlamento ile Türkiye daha ileriye nasıl gidebilir sorusu akıllarda. Ama hayır, sorusunun cevabı ise çok kısadır. Hayır’ın bu milletin, bu devletin yücelmesi ve istikbale adım atması noktasında hayırlı bir davranış olmayacağını düşünüyorum. Çünkü bu parlamento ile bu ülkenin gelebileceği yer burasıdır. Cumhuriyetin kuruluş tarihinden itibaren hadiseyi değerlendirdiğimizde bunun gelmiş olduğumuz nokta ile cevabı gayet açıktır. Eğer şu 15 yıl olmasaydı yani 15 yıl istikrarlı bir sürece girildi ilk defa önce Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı ve daha sonra cumhurbaşkanlığı ile ülke istikrarlı bir süreç yakaladı. Bu bakımdan geçmişteki açığımız en azından kapatılmaya çalışıldı. Ancak bu 15 yılda da neler olduğunu istikrarın bozulması noktasında dış güçler ve iç güçlerin ne tür hamleler yaptığını hepimizin bildiği bir realite ve en son 15 Temmuz bunun en somut örneğidir.

GÜCLÜ BİR YÜRÜTME SİSTEMİ TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇACAKTIR”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ne gibi yenilikler getiriyor?

Anayasa değişikliği birçok maddeyi kapsıyor ve birçok yenilikler getiriyor. Özellikle bu değişiklikler Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini getirecek olması bakımından büyük önem arz ediyor. Mevcut durumda bakıyoruz, cumhurbaşkanı vatan hainliği dışında işlediği hiçbir suçtan sorumlu değil ancak yapılacak olan bu değişiklik ile birlikte cumhurbaşkanının hepimizin o kafasında yetkili ama sorumsuz olma durumunu ortadan kaldırılıyor. Bu bakımdan 16 Nisan tarihini ve çıkacak sonucu çok önemsiyorum. Ben milletimin ferasetine inanıyorum ve milletimin bu noktada yüzde 60’ı bulacak bir evet oyları ile bu referandumda ülkemizin önünü açacağını, güçlü bir yürütme sisteminin önünü açacağını ve güçlü bir yürütme sistemi ile ülkemizin ileriye dönük çok önemli hamleler yapacağına inanıyorum. Buun aksini düşünenler bu konuda öyle inanıyorum ki yapılacak olan değişiklik maddelerini okumuştur. Okumadıysa da zaten benim en büyük tavsiyemde okumalarıdır. Okuduklarında zaten Hayır’ın bu ülkeye hayır getirmeyeceğini görecekler ve bu ülkenin istikbaline önemli ölçüde Evet oyu vererek katkı sağlayacaklarına inanıyorum.

BU MİLLET YANLIŞ BİRİNİ İŞ BAŞINA GETİRMEZ”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile hükümetin görev süresinin 5 yıla çıkacağını görüyoruz bunu nasıl yorumlarsınız? Geçmişten de örnekler vererek açıklarmısınız?

Mevcut anayasa ile Türkiye’de seçimler 4 yılda bir yapılıyor ve 4 yıl içinde icraat yapmak o kadar kolay değil. Birde 4. Yılda gerek kamuoyunun gerek muhalefetin baskılarıyla hükümetin değişme olasılığını da göz önüne almak gerek. Mevcut anayasa da istikrar beklemek mümkün olmayacaktır. Mevcut düzenlemeler ile birlikte ise hükümetin görev süresinin 5 yıla çıkacağını ve daha uzun bir yönetim süresi ve süreci gerçekleşeceğini ve bunun da başta ekonomiye önemli ölçüde katkı sağlayacağının ifade etmek isterim. Türkiye’nin ilk hükümetinin 30 Ekim 1923 yılında kurulduğunu varsayacak olursak ve bu kurulan ilk hükümetinde 6 Mart 1924 yılında sona erdiğini düşünürsek, Türkiye’nin kaderinin özellikle daha kurulan ilk hükümetin ömrünün bile sadece bir kaç ay sürdüğünü düşünecek olursak durumun daha ileriki tarihlerde ne boyutlara ulaştığını şu şekilde açabilirim; Mesela 1646 yılında çok partili hayata geçtik ancak seçim 1950 yılında yapıldı. Aynı yılın yine mayıs ayında da Birinci Menderes Hükümeti’nin kurulduğunu biliyoruz. Daha sonra Menderes’in ikinci kez seçimi kazandığını ve 1960 yılına kadar ülkeyi yönettiğini biliyoruz. Yani 10 yıllık bir istikrar oldu ancak bunun sonucunda da 1960 darbesi gerçekleşti. Gerek dış güçler gerek iç güçler Türkiye’nin istikrarlı bir süreçte ilerlemesinin önünü kesti. Daha sonraki yıllarda da demokrasiye curulan darbeler bunun en somut göstergesidir. Örneğin 12 Eylül 1980 ihtilali, 28 Şubat sürecini. Aynen 2003 yılından itibaren bu tarihe kadar muhtelif aralıklarla AK Parti hükümetinin önünü kesme girişimlerinde bulunulduğu gibi o dönemde de böyle bir durum söz konusu oldu. Güçlü lider bugün cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, onun dirayetli inançlı duruşu ve milletine olan inancı ve milletinin de onu her seçimde destekliyor olması gerek Avrupalı emperyalist güçlerin, gerekse içerdeki bu negatif bakış açılarının önünü kesmiş oldu. Tabi güçlü lider sayesinde Türkiye hamleler yapıyor. Biz Türk milleti olarak lidere bağlı toplumuz. Lideri yakaladığımız bulduğumuz an ve ona inandığımız an bırakmayız. Bizim Türk milletinin böyle bir yapısı var ve şuna da inanıyorum bizim milletimiz feraset sahibi bir millettir. İnanmadığı bir kişiyi ne başkan ne de devlet başkanı yapar. Diyorlar ya, bugün Erdoğan güzel götürüyor ama yarın başka biri gelirse diye, bu millet yanlış birini getirmez. Geçmişte gelenler cumhurbaşkanı olarak Ahmet Necdet Sezer ülkenin en büyük talihsizliği olmuştu ama atanarak geldi milletin seçimi ile gelmedi. Millet seçmez velev ki bir yanlışlık yaptı ilk seçimde düşürür.

İSTİKRAR İÇİN “EVET” DEMELİYİZ”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bürokraside istikrarın ve hızlanmaların yaşanacağını söylediniz bunu biraz daha açar mısınız?

1960 ile 2003 yılları arasına baktığımız zaman tam 51 tane hükümetin kurulduğunu görüyoruz. 43 yılda 51 hükümet genel anlamda baktığımız zaman ise bir hükümetin ömrü 8 ay sürmüş. İşte tüm bunları yaşamamak adına bir daha 16 Nisan’da cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi için ‘Evet’ demek durumundayız. Milletimiz bu hadiseleri hafızalarını yeniden tazeleyip değerlendirmesi ve oyunun rengini Evet’e dönüştürmesi gerekiyor.

Hadise biraz daha açıldığı zaman cumhurbaşkanı ve başbakan çatışmasından doğan ekonomik krizleri hatırladığımızda yaşananlar hala zihinlerimizde tazeliğini koruyor. İşte bu koalisyon hükümetlerinin verdiği zararları Türk milleti ve o dönemin yönetimleri birlikte ödedi. Şimdi eğer cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geldiği an bürokrasinin azaldığını göreceğiz yani güçlü bir yürütme sistemi ile bürokraside ki tıkanıklıklar tamamıyla çözülmüş olacak. Başbakan aradan çekilecek yönetimde sadece meclis ve başkan olacak. Aslında sadece halk var işin özünde. Artık bürokrasiye takılmadan kararlar hızlı bir şeklide alınacak. Ekonomi alanında doğru ve hızlı adımların atılabilmesi için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’nin önünü açacağına inanıyorum. Bürokrasi, koalisyon, cumhurbaşkanı ve başbakan çatışması artık ekonomiyi olumsuz etkilemeyecek. Yine en önemli noktalardan birine baktığımızda kendi sözünü söyleyen, küresel ekonomide etkin güçlü bir Türkiye, istikrarlı bir yönetim sistemi ülkemizde gerçekleşmiş olacak.

ÇOK VAHİM BİR AÇIKLAMA”

CHP Konya Milletvekili Hüsnü Bozkurt’un referandumda “Evet” diyenleri İzmir’den denize dökeriz açıklamışını nasıl yorumlarsınız?

30 Ağustos’ta millet İngilizlerin maşası Yunanlıları denize döktü. CHP’nin yaptığı bu açıklama öyle vahim bir açıklama ki Türk toplumunu milli mücadelede düşmanımız olan Yunan halkı ile eşdeğer tutan bir açıklamadır. Bu çok vahim, talihsiz bir açıklamadır. Bu konu hakkında da gerek cumhurbaşkanımız gerek başbakanımız gerekli cevapları verdi. Esasında hayır oyu kullanacak olanlar ve tarafsız olanların sadece ve sadece bu kişinin yaptığı açıklamasından sonra düşüncesini değiştirmesi ve Evet’e dönmesi noktasında karar alması için sesleniyorum.

HER HALÜKARDA İPLER HALKIN ELİNDE”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin rejim değişikliği ve tek adam rejimi getireceği muhalefet tarafından anlatılıyor, bu konudaki görüşleriz nelerdir?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin rejim değişikliği ile hiçbir ilgisi yoktur. Öncelikle milletimizin bunu bilmesini arzu ediyorum. Türkiye’nin rejimi hala cumhuriyet olacak sadece ve sadece sistem değişecek. Sistem ise Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olacak. Sorumlu bir cumhurbaşkanı olacak. Diktatörlük, monarşi, tek adam gibi sözleri de sıklıkla duyuyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bu kavramlar ile örtüşen bir sistem değildir. Aksine bu söylenilenlerden tamamıyla ayrışan bir sistemdir. Bu söylenenlerin yine tam aksine meclise ve halka karşı sorumlu bir sistem geliyor. Mevcut cumhurbaşkanı vatan hainliği dışında herhangi bir konu ile yargılanamazken bu gelecek sistem ile cumhurbaşkanı yaptığı yanlışlardan dolayı meclis tarafından soruşturulup sorgulanacak. Yeni sistem ile birlikte devlet başkanı 5+5 olmak üzere toplamda en fazla 10 yıl devlet başkanlığı görevi yapabilecek. Seçimle devletin başına gelen bir kişi dikta rejimini uygular mı? Böyle bir şey mümkün mü? Meclis ya da cumhurbaşkanı seçim istediği an her iki tarafta kendi varlığına son verecektir. Nerede bunun dikta ile örtüşen yanı. Siyasette uzlaşma zorunluluğunun var olduğu bir sisteme geçiyoruz. Yani bu sistemde Devlet başkanı ile meclis uzlaşacak. Burada keyfi yönetimin olmadığını, dikta yönetiminin olmadığını, tek adam rejiminin böyle bir sistemde olmadığını söylemek mümkün. Sorumlu Cumhurbaşkanı kavramı da yine milletin iradesi ile iş başına gelen yöneticinin millete hesap verme noktasında halkın elini güçlendirmesi bakımından önem taşıyor. Yani halk beğenmezse başkan gider. Her hâlükârda ipler halkın elinde.

BU SİSTEMLE ÖZÜMÜZE DÖNECEĞİZ”

Hocam eski Türk devletlerinde nasıl bir sistem vardı? Tarihten de örnekler vererek geçmişteki Türk devlerinde kullanılan sistemle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin benzer noktaları var mı?

Gerçek manada halkın egemenliğinin meclis üzerindeki gücünün pekiştiğini söylememiz mümkün. Zaten tarihin çok gerisine doğru gittiğimizde Türkler kendilerine bağladığı insanları idare etmek üzere yeryüzünde ilk siyasi kadrolar kuran ve ilk kanun koyucu millet. Yani esasında biz bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile özümüze döneceğiz. Türklerin en büyük hususiyetlerinin başında devlet kurucu olmaları geliyor. Mesela en büyük Türk Hukuk tarihçimiz var Sadri Maksud Arsal, “Türkler kanun seven, hukuk oluşturan bir millettir. Hukuk oluşturan bir millet olmaları devlet ve millet olmalarının bir sonucudur. Hukuk, devlet ile doğar” der. Türklerin fazla devlet kurması hukuka vermiş oldukları önemle örtüşüyor. Neden böyle diyoruz, özümüze döneceğiz diyorum ya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile biz tarihimizde gerek Osmanlı ve gerekse geriye doğru gittiğimizde İslam öncesi dönemde nasıl nasıl yönetimler uyguladıysak ve o yönetimlerle dünyayı yönetmeye talip olduysak ve dünyayı yönettiysek tekrar biz o yönetim şeklini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile getirmiş olacağız. Yani biz tarihimizde var olanı yeniden güncelleyeceğiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile. Üç kıta üzerinde 120’ye yakın devlet kurduk. Böyle bir ecdadın torunlarıyız biz. Hürriyet ve adaleti temsil etmek üzere kurduk bu devletleri. Devlet kurmak insanlar arasında hukuk nizamı tesis etmek anlamına geliyor. Bakıyoruz İslam öncesi döneme eski Türk devlet teşkilatında birbirinden ayrı ve farklı fonksiyonlar ifade eden üç farklı müessesin olduğunu görüyoruz. Devlet başkanlığı sistemi var, meclis sistemi var ve hükümet sistemi var. Biz esasında bu sisteme dönüyoruz yani başarılı olduğumuz dönemlere dönüyoruz bu sistemi getirerek esasında. Böyle olunca geçmişte Türk topluluklarından olan her şeyi Hakan’dan beklemesi, hükümdardan beklemesi bu tam otorite anlayışından geliyor. Bugünkü kuvvetler ayrılığına dayanan sistemi değil de, bugünkü iktidarın tek mercide toplandığı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını vereceğimiz bu yeni sistemin getirilmesi ile birlikte Türk milleti olarak bizde kendi tabiatına dönmüş olacağız diye düşünüyorum. Kutsal devlet anlayışından esasında bu parlamenter sistemle uzaklaşmıştık yeniden kutsal devlet anlayışımızın bu yeni sistemle gerçekleşeceği anlamını taşıyor.

HİÇBİR ŞEKİLDE ‘DİKTA’ REJİMİ YOK”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin dikta rejimi getireceği muhalefet tarafından millete aktarılıyor. Az önce de bu sistemle özümüze döneceğiz dediniz, tarihten de örnekler vererek Türk devletlerinde “dikta” rejimi var mıydı?

Tarihi geçmişe baktığımızda hiçbir Türk hükümdarının dikta yönetimi uygulamadığını görmekteyiz. Bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde başa geçecek olan kişinin hiçbir şekilde dikta rejimi getirmeyecektir. Anayasa değişiklik maddelerini bunu göstermektedir. Çünkü şu anda örnek verecek olursak Amerika Birleşik Devletlerindeki başkanlar neden diktatör değil bu soruyu sorabilirim bu şekilde söyleyenlere. Neden Amerika Birleşik Devletleri Başkanlara meclislerinin aldığı kararlara uymak mecburiyetinde hissediyorlar kendilerini? Yine bir başka soru geçmişteki Türk Devlet adamlarımızla ilgili, Türk hükümdarlarının geçmişini bilmeyen yarı aydınlarımız Türk hükümdarlarının diktatör olduklarını ifade ediyorlar. İşte konunun tam can alıcı noktası burada yatıyor. Bakıyoruz tarihe İslam öncesi döneme ve Osmanlı’ya baktığımızda hiçbir Türk hükümdarının geçmişini bilmeyen, tarihini bilmeyen aydınlarımızın zannettikleri gibi bir yönetim sergilemediklerini görüyoruz. Türk hükümdarlarının zalim ve despot olmadıklarını tarihte vermiş olduğum örneklerle somutlaştırabilirim. Zira Türk hükümdarlarının salahiyeti ve icraatlarına baktığımızda da bu icraatlar töreye dayanıyor. Töre ne demek, kanun demek. Bütün icraatlar kanuna dayanıyor. Ve töreyi tatbik ile vazifeli bakıyoruz Türk hükümdarlarının görevlerine. Yani Türk hükümdarları geçmişe baktığımızda meclislerin kontrolü ile çalışıyor. Meclis ile uyumlu bir çalışma yaptıklarını görüyoruz. Türk hükümdarları kanun yapan fakat yaptıkları kanunlara uymayarak yönetim sergileyen diktatör devlet yöneticilerinden değil. Türklerdeki siyasi düşüncenin altında yatan temel sebebin “Devlet halk içindir” prensibine dayandığını burada söylememiz mümkün. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin tamamıyla halkın egemenliğini pekiştireceğini tarihten vermiş olduğum örneklerle söyleyebilirim. Bu yeni sistemle özümüze döndüğümüzü söylemem mümkün.

REJİM DEĞİŞMİYOR, ÜNİTER YAPI KESİNLİKLE YOK”

Yeni sistemle Türkiye rejim değiştirecek, Türkiye eyaletlere bölünecek, Türkiye’de Cumhuriyet ortadan kalkacak diyorlar nasıl yorumlarsınız, böyle bir durum mümkün mü?

Ben açık ve net bir şekilde bu yeni anayasa değişikliğinin rejimin değişmesi ile yakından uzaktan hiçbir alakasının olmadığını aksine Cumhuriyet rejiminin devam edeceğini hatta Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi modeliyle yönetilen ve rejimi cumhuriyet olan devletlerin yapısına şöyle bir göz atmalarını tavsiye ediyorum. Türkiye hiçbir şekilde bu gelecek olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile eyaletlere bölünmeyecek. Bu maddelere baktığımızda bu değişiklik ile ilgili hiçbir maddenin olmadığını söylemem mümkün. Bölünmeye yol açacak bir adımın atılacağının hiçbir işareti yok. Yani sözün özü rejim değişmiyor, Türkiye federal bir yapıya bürünmüyor. Anayasa değişikliği rejime ve Türkiye’nin üniter yapısına dokunmuyor.

SEÇİM YAŞININ 18’E DÜŞÜRÜLMESİ OLUMLU”

Seçim yaşının 18 yaşına düşürülmesi konusunda eleştiriler var sizce düşürülmeli mi? Birde yargının tarafsız olmasına, bağımsızlıkta eklenecek bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Seçim yaşının 18’e düşürülmesi konusu var. Bu gayet doğal ve tabi bir madde. Yani 13 milyon üzerinde Türkiye’de genç nüfus var. Ve geleceğin inşasında gençlerin rolünü de gözümüzün önüne almamız lazım. Burada şu ayrıntıya da dikkat çekmek istiyorum. 13 milyon gencin temsilcisi olmasın mı mecliste. Sembolik de olsa. Olsun istiyorum ve bu maddeyi de destekliyorum. Milletvekili sayısının da 550’den 600’e artırılması milletin iradesinin mecliste daha güçlü olması anlamına geliyor. Artan nüfusun temsil ihtiyacının karşılamak adına böyle bir değişikliğin olması gayet normal. Avrupa devletlerinin parlamentolarına baktığımız zaman temsil durumları nüfusa göre orantılı. Vatandaşlarımız kendi illerinde daha fazla temsilciye sahip olacak. Tabi yargının bağımsızlığı ilkesi ek olarak yargının tarafsızlığı ifadesinin de ekleneceğini biliyoruz yeni sistemle. Yargının bağımsız olması tek başına yetmez. Yargının tarafsız olması gerekiyor. Yargının tarafsız ve bağımsız olmasıyla birlikte FETÖ ve benzeri yapılanmaların yargı içerisinde güç kazanması engellenecek. Öte yandan yargı da sivilleştirilecek. Yargıda birlik geliyor, yani asker ve sivil ayrımı ortadan kalkıyor.

SİYASET DAHA GERÇEKÇİ ZEMİNE OTURTULACAK”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Cumhurbaşkanı partili olabilecek, bu durum cumhurbaşkanının siyasi sorumluluğunun da olmasını sağlar mı?

Yine şu anki mevcut anayasa da Cumhurbaşkanı millet tarafından seçiliyor. Ancak Cumhurbaşkanının siyasi bir sorumluluğu doğmuş oluyor, millet tarafından seçildiği için. Fakat partisi ile ilişiği kesilen başkanın siyasi bir hükmü kalmıyor. Yani bu konuda yapılacak olan düzenleme ile bu ilişiğin devam etmesi sağlanıyor. Yani Cumhurbaşkanının partisi ile ilişiği kesilmeyecek. Böylelikle partili cumhurbaşkanlığı ile siyaset daha samimi ve gerçekçi bir zemine oturtulmuş olacak. Çünkü seçime partisi ile girip o makama gelen Cumhurbaşkanının patisiyle ilişiğinin kesilmesi gerçekçi değil. Bu yapılacak olan değişiklik ile tam anlamıyla milletin temsilcisi olan Cumhurbaşkanının partili cumhurbaşkanı olmasının önü açılmış olacak.

TÜRKİYE’DE ZAYIF İKTİRDARLAR İSTİYORLAR Kİ YÖNETEBİLSİNLER”

Referandum süreci ile birlikte Avrupa devletlerinin bize karşı reaksiyon göstermesini nasıl yorumlarsınız? Mesela Hollanda’da bakanlarımıza saldırdılar, bizim referandumumuz onları neden ilgilendiriyor?

Avrupa ülkelerinin konuya yaklaşımları konusunda ben biraz daha tarihin gerisine gitmek istiyorum. 16 Ağustos 1064 yılında Ani şehrinin alınması ile Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı. Hep 1071 ile açıldı deriz ama Ani’nin alınması ile başlar bu süreç. Malazgirt zaferi ile de Anadolu’da Türk’lerin hakimiyeti pekiştirilir. 1453’te İstanbul’un Fethi ile devam eden bu tarihi süreci Viyana’ya kadar götürebiliriz. Türklerin bu ilerleyişi haçli zihniyetinin Türklerin aleyhine bir takım planlar yapmasını sağlar. Türklere yönelik korku ve nefret duygusu oluşur. Bu korku ve neftret duygusu günümüze kadar devam eder. Türkler sürekli taarruz halinde Avrupa’ya doğru ilerler. Tabi ki bu durum 1815 yılında Avrupa’nın merkezi krallıkları arasında Viyana Kongresinde ‘Şark Meselesi’ olarak tezahür eder. Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı uyguladıkları temel politikanın Türklerin önce Avrupa’dan sonra Balkanlar’dan İstanbul’dan sonra da Anadolu’dan çıkarılması olarak tarihte kendini gösterir. Tabi Avrupalı devletler Osmanlı’da yaşayan azınlıkların haklarını korumak amacıyla yaptıklarını söylerler bu girişimlerini. Esasında kendi hakimiyetlerini daha da pekiştirmeyi amaçladıklarını açıkça görürüz. Dünya’da süper bir güçtü Osmanlı Devleti, cihan-şümul bir devletti. İlahi kelimetullah uğruna Avrupa ve Balkanlar’da Allah’ın kelamını yayma felsefesi gütmüştür. Bunun üzerine emperyal güçler Osmanlı Devletini parçalamak üzere harekete geçmiş ve nihayet 1. Dünya Savaşıyla ve savaş sonunda imzalanan antlaşmalarla Osmanlı Devletini parçalamışlardır. Türk milleti 1919-1922 aralığında Mustafa Kemal Paşa ve onun silah arkadaşları ile birlikte yeniden diriliş hareketini başlatmış ve işgal güçlerini ülkeden kovmuş ve yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. Bir takım güçlerin ülkemiz üzerinde emellerinin olduğu ortada, bu güçler Türkiye’de zayıf iktidarlar istiyorlar ki kendileri yönetebilsinler. AK Parti hükümetine kadar, Recep Tayyip Erdoğan’a kadar vesayetlerle gelen bir kısım hükümetler ya ordunun yada Avrupa’lı bir takım yöneticilerin isteğiyle ülkeyi yönetmeye kalktılar. Onların kontrolünde bu ülke idare edildi. Sürekli bu idareler de istikrarsızlıklar getirdi. Darbeler yada başka girişimlerle ülkenin önünün kesilmesi noktasında kendi getirdikleri hükümetleri kendileri yıktılar. Ancak Recep Tayyip Erdoğan millete dayadı sırtını, milletle geldi, milletle birlikte yönetti. Dolasıyla bu durum batılılarıda rahatsız etti. Çünkü 2003’ten 2017 yılına kadar tek bir kişi ülkeyi yönetiyor. İstikrar yakalandı ve Türkiye’nin çıtası her geçen yıl artıyor. Batılı devletlerin bu halet-i ruhiyesini doğal buluyorum. Böyle baktığımızda, batılıların ülkemiz istikrarını bozmaya dayalı faaliyetleri onlar açısından anlamlı. Sonuç olarak büyük devlet, büyük millet ve dünyada söz sahibi olan devlet olacaksak 16 Nisan’da evet oyunun kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Demokrasinin bir diğer kuralı olan Cumhurbaşkanlığı Hükümüt Sistemine geçilmesinin zaruri olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu sistemin gelecekte ülke-millet olarak bizlerin içte birlik ve beraberliğin sağlanmasında, dışta ise dünya toplulukları içerisinde eskiden olduğu gibi kudretli bir seviyeye yükselmesinde basamak teşkil edeceği kanaatindeyim. Bu fırsatı milletimizin önüne koyan başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı Binali Yıldırım’a ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Ropörtaj: Kübra Dilbirliği

Editör: Mahmut Beyaz