AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Mahir Ünal, Kanal 7’de yayınlanan ve sunuculuğunu Mahmet Acte'in yaptığı İskele Sancak programının konuğu oldu. Programda gündeme dair açıklamalarda bulunan Ünal, konuşmasının büyük bir bölümünde CHP’ye sert eleştirilerde bulundu. “CHP’nin bugün demokrasi, özgürlük ya da insan hakları demesinin temel sebebi bunları bir araç olarak kullanmasından kaynaklanıyor. Bir taraftan da baktığımız da CHP meşruiyet krizlerini körüklemeye devam ediyor” diyen Ünal, CHP’nin bir durum muhasebesi yapması ve geçmişine bakması gerektiğini vurguladı. CHP’nin meşruiyet krizlerini körüklemeye devam ettiğine dikkat çeken Ünal, CHP’nin iktidar olma gibi bir derdinin olmadığını belirtti. Sözlerinin devamında AK Parti belediyeciliğinden söz eden Ünal, Recep Tayyip Erdoğan belediyeciliği ile yola devam edeceklerinin altını çizdi. AK Parti’nin en güçlü olduğu alanın yerel yönetimler olduğunu dile getiren Ünal, 1 Şubat’tan itibaren seçim çalışmalarına start vereceklerini sözlerine ekledi.

Ünal, konuşmasından satır başları şu şekilde;

CHP 27 NİSAN E-MUHTIRASINDAKİ POZİSYONUNU BİR SORGULASIN”
Tunç Soyer hakkında biz kapalı bir konuyu konuşmuyoruz yani iddianameler de var olan, insanların yaşadıkları, 13 yaşındaki bir kızın yakınının itirafta bulunması için gördüğü işkenceyi konuşuyoruz. İdam edildikten sonra suçsuzluğu anlaşılan gençleri konuşuyoruz. Bunların hepsi toplumun hafızasında var olan şeylerdir. Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti’nin Tunç Soyer’i aday göstermesiyle birlikte gündeme gelmesini konuşuyoruz. Bu toplumsal hafızanın, bu durum karşısında dışavurumunu konuşuyoruz. Burada bütün bunları konuşurken kamuoyu söz konusu olan kişinin yani Tunç Soyer’in düşüncelerini merak ediyor. Kamuoyu bunu merak etmekte son derece haklı çünkü Türkiye’nin son 16 yılda darbelere ve darbecilere karşı verdiği bir mücadele var. 12 Eylül 2010 referandumu ile bu millet, 12 Eylül darbesinin yapanların yargılanmalarına evet dedi ve bunlar yargılandılar ama o günün işkencecileri toplumsal hafızamızda dipdiri duruyordu. Tunç Soyer ile birlikte de bu olaylar yeniden gün yüzüne çıktı. Kamuoyu bu travmanın bir geriye dönüş olarak ortaya çıkmasından duyduğu rahatsızlıkla, bu travmanın tetiklenmesini sağlayan olayla ilgili olan kişinin pozisyonunu merak ediyor. Grup Başkan Vekilliğim dönemimde CHP’lilere hep ‘Allah aşkına geçmişinizle bir hesaplaşın’ derdim. Bu konuda fazla geriye gitmeye gerek yok, CHP 27 Nisan e-muhtırasındaki pozisyonunu bir sorgulasın.

CHP SİYASETİN İTİBARINI NE ZAMAN İADE EDECEK”

Anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip bir partinin kapatılması için Google’dan toparlanmış belgelerle kapatma davası açan bir savcı vardı. Bu dava açıldığında CHP’liler ne dediler? Biz bir siyasi partinin kapatılmasına karşıyız mı dediler, böyle bir şey kabul edilemez mi dediler? Bunları hiçbiri değil. Onlar, Ankara’da da hâkimler ve savcılar varmış dediler. CHP’nin 28 Şubatta ne yaptığını biliyoruz, ordu göreve pankartlarını biliyoruz, Cumhuriyet mitinglerini biliyoruz. Buradan gidebildiğimiz kadar geriye gidelim, Cumhurbaşkanımız 1947 yerel seçimlerinde Mersin’in köyünde yaşanan bir olayı anlattı. Orada o yörük kadınlarının iradesine sahip çıkmak için mahkemede Elif isminde bir yörük kadını, insanın rey’i ırzıdır hâkim bey demesini anlattı. CHP siyasetin itibarını ne zaman iade edecek? CHP, evet ben milletle siyaset yapacağım, milletin hassasiyeti ve değerleri ile siyaset yapacağım ve ben geçmişte yapılan şu yanlışları da yanlış olarak görüyorum deyip bir durum muhasebesi yaptı mı? Yapmadı ve hiçbir zamanda bunu yapmayacak.

CHP MEŞRUİYET KRİZLERİNİ KÖRÜKLEMEYE DEVAM EDİYOR”

CHP’nin bugün demokrasi, özgürlük ya da insan hakları demesinin temel sebebi bunları bir araç olarak kullanmasından kaynaklanıyor. Bir taraftan da baktığımız da CHP meşruiyet krizlerini körüklemeye devam ediyor. Türkiye’nin en iddialı olduğu, en güçlü olduğu geleneği seçim geleneğidir. Seçim geleneğinin bir kurumu olan Yüksek Seçim Kurulu’na CHP’nin yaptığı açıklamalara bakın. Metin Feyzioğlu bile bu duruma isyan etti. Siz Yüksek Seçim Kurulunu itibarsızlaştırıyorsunuz, Türkiye’nin seçim geleneğini itibarsızlaştırıyorsunuz bunu yaparak nereye gitmek istiyorsunuz dedi. Sonuç olarak CHP’nin bir durum muhasebesi yapması, geçmişi ile hesaplaşması ve bunların sonucunda dönüp, ey aziz milletim şu yanlışları yanlış olarak görüyoruz, bizim doğrularımız da bunlardır demesi gerekiyor ama demedi ve demeyecektir de. Şunu da söylemek gerekiyor ki CHP’nin ne geçmişi ile yüzleşecek cesareti var ne de bu yüzleşmenin sonucunda dönüp milletine bir ibrada bulunması söz konusu değildir. CHP’de bir zihniyet değişikliği yok, CHP’de bir pozisyon değişikliği var. CHP bugün tekrar iktidar olsun aynı zihniyeti ile yola devam eder. Biz burada bir siyasi partiyi ya da bir siyasi duruşu konuşmuyoruz. Biz CHP’yi konuşurken bir zihniyeti konuşuyoruz. Bizim Tunç Soyer’i konuşuyor olmamız, Tunç Soyer ile ilgili bir mesele değil ya da bir baba-oğul konusu değil. Bu tamamen bir zihniyet konusudur, bunu aday gösteren ve bundan da herhangi şekilde bir rahatsızlık duymayan bir zihniyettir bizim konuştuğumuz konu. Geçmişe baktığımız Bülent Ecevit CHP’nin içerisinde ciddi anlamda bir dönüşüm sağladı ama Bülent Ecevit’i bunlardan dolayı CHP’de barındırmadılar.

CHP ORTADA KALDI”

CHP’ye göre siyaset öyle çokta kıymetli bir şey değildir. CHP hiçbir zaman siyaset yaparak iktidar olma peşinde olmadı. CHP’nin son 68 yıldan bu yana iktidar olduğu bir dönem yok hemen hemen. Şunu da soralım, CHP son 68 yıl içerisinde iktidar olmak için bir çaba içerisine girdi mi? Hayır. Peki, CHP neden iktidar olmak için bir çaba sarf etmiyor çünkü CHP her zaman vesayetin siyaset içerisinde ayağıydı. Ne zaman ki Türkiye’de vesayet ortadan kaldırıldı CHP ortada kaldı. CHP zaten bir kimlik krizi yaşıyor bu da ayrı bir konudur. Cumhurbaşkanımız geçtiğimiz günlerde, bu seçimlerden sonra CHP tamamen marjinalleşecek ve siyaset sahnesinden çekilecektir dedi. CHP’nin kendisini inşa edecek bir merkezi yok, yaslandığı duvar yıkıldı.

CUMHURİYETİ KURAN CHP DEĞİL, MİLLETTİR”

Bahsettiğim zihniyet aslında tam da bu zihniyettir. Bu zihniyet; cumhuriyeti kendisininmiş gibi gören, devleti kendisininmiş gibi gören bir zihniyettir. Devleti, vatandaşı terbiye etmesi gereken bir aygıt olarak algılayan zihniyettir. Devleti, vatandaşa inanç, düşünce ve yaşam tarzı dikte etmesi ve vatandaşı çağdaşlaştıracak bir aygıt olarak gören. Vatandaşa kültür, sanat ve ideoloji enjekte eden bir Cumhuriyet anlayışından bahsediyor alt metinde. Bu şöyle bir şeydir; aslında CHP Cumhuriyeti kuran parti değildir. Cumhuriyeti bu millet kurdu önce burada bir anlaşalım. Cumhuriyet hak fırkasında CHP siyaset yapması için kurulan ilk siyasi partidir. CHP Osmanlı ve Selçuklu mirasını reddetti kendi kökenini Etilerde, Sümerlerde, Eski Yunanlarda aradı. CHP çağdaşlığı aydınlanmacı paradigmanın, karşıt mantıkçı pozitivist anlayışın insanlara endoktrine edilmesini hep gördü. Bunun içindir ki insanların dans etmesi, alkol kullanması, ibadetler konusunda asla hassasiyet göstermemesi hatta Allah kelimesini kullanmaması gibi bir anlayış hâkimdir. Çağdaşlığı alkol kullanmak zanneden, çağdaşlığı batılı normlardaki sanatı içselleştirmek zanneden, kendi sanatından, kültüründen, edebiyatından, şiirinden ve kendi insanından nefret eden bir lümpen tiptir. Marks lümpen’i tanımlarken der ki, proletarya ile burjuvazi arasına sıkışmış kimliksizler olarak tanımlar. Yani burada meseleyi özetleyecek olursak şu mudur, Fazıl Say’ın temsil ettiği bir sanat anlayışı var bu da Cumhuriyeti temsil ediyor e peki madem böyle ise ülkede her iki kişiden birinin reyini almış ülkenin Cumhurbaşkanı onlar için bir şey ifade etmiyor mu? Milletin tercihleri bunlar için bir şey ifade etmiyor.

MANSUR YAVAŞ’I HİÇBİR ZAMAN SİYASİ PROFİL OLARAK GÖRMEDİM”

Ben bir siyasetçi olarak hiçbir zaman Mansur Yavaş’ı siyasi profil olarak görmedim. Bu şu demektir, benim için siyasetçi kimliği olan, duruşu, pozisyonu ve bir fikri takibi olan kişidir. Siyasetçi her ortamda farklı konuşan, her durumda farklı pozisyon alan hatta televizyonların hassasiyetlerine göre dilini değiştiren kişi değildir. Burada bir sürçü lisandan ya da bir gaftan bahsetmiyoruz kendi anlayışından bahsediyor. Bu söylemlerinde birkaç satır daha ileriye gitse başka şeyler de söyleyecekte aslında siyak ve sibaktan ne diyeceği bellidir. Siyasetçi yerine göre şirin görünmeye çalıştığında ortaya işte böyle tuhaflıklar çıkabiliyor. Mansur Yavaş’ın gezi olayları ile ilgili olan açıklamalarını biliyoruz, toplumsal hassasiyetlerle ilgili olan açıklamalarını biliyoruz. İşte CHP’nin ayrı bir krizi de budur. Allah aşkına şunu soruyorum şu an kendi iç siyasetini yönetemeyen bir siyaset bir ülkeyi hele ki Türkiye gibi bir ülkeyi nasıl yönetecek?

DAHA ÖNCEKİ YEREL SEÇİMLER GENEL SEÇİM HAVASINDA GEÇTİ”

Maalesef Türkiye’de 2009 yerel seçimleri de 2010 yerel seçimleri de bir yerel seçim değil genel seçim havasında geçti. En son 2014 yerel seçimlerini hatırladığımızda 17-25 Aralık yargı darbesi girişimi sonrasıydı ve millet desteğini, onayını, yapılan darbe girişimini gördü bundan dolayı bir genel seçim havasında geçti. Biz de 24 Haziran seçimlerinden sonra, 31 Mart yerel seçimleri bir yerel seçim havasında geçer dedik. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte seçmende yeni bir siyasal bilinç oluştu. Bu yeni bilin ile birlikte seçmen, milletvekilliği seçimlerinde ayrı bir oy verme davranışı gösteriyor, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ayrı bir oy verme anlayışı gösteriyor, yerel seçimlerde ayrı bir oy verme davranışı gösteriyor. Ama CHP, Cumhurbaşkanı gayrimeşrudur dedi, seçimler ve Yüksek Seçim Kurulu gayrimeşrudur dedi. Oluşturduğu meşruiyet krizi üzerinden 31 Mart seçimlerinde eğer İstanbul’u ve Ankara’yı kaybederlerse Cumhurbaşkanlığı ve hükümet sistemini tartışmaya açılma ihtimalini gündeme getirdiler. En sonunda Cumhurbaşkanımız bütün bu olup bitenlerle ilgili, bu seçimler bir beka seçimlerine doğru gidiyor meyanında bir açıklamada bulundu. Bunu bu noktaya getiren kesinlikle CHP’dir.

AK PARTİ’NİN EN GÜÇLÜ OLDUĞU YER YEREL YÖNETİMLERDİR”

24 Haziran seçimleri öncesindeki manifesto daha çok Türkiye’nin genel siyasetini ve bizim tarih içerisindeki yürüyüşümüzü anlatıyordu. Geçmişten günümüze atıflarla kimliğimizi, karakterimizi, vizyonumuzu, bakış açımızı ve siyasetimizi özetleyen bir manifestoydu. Şimdi ise bu manifesto yerel yönetimlerle ilgili şehir, çevre, insan, kültür, sanat yani bütün bunlarla ilgili yeni bir vizyon ortaya koyacak Cumhurbaşkanımız. Çünkü AK Parti’nin en güçlü olduğu yer yerel yönetimlerdir. 1994 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasıyla İstanbul’da bir şey değişti Türkiye’de her şey değişti. Çünkü orada şehre, insana, şehir yönetimine karşı bir anlayış değişikliği ortaya çıktı. Bizim geleneğimizdeki şehrül emin anlayışı Recep Tayyip Erdoğan ile tekrar ortaya çıktı. 1994 yılında çöpü, çukuru ve çamuru konuşuyorduk. Şu an Recep Tayyip Erdoğan bu çöpü, çukuru ve çamuru ortadan kaldırmakla kalmadı gençlik merkezlerinin yapılması, sosyal tesislerin halka açılması ve üniversiteli gençlere burs verilmesine kadar birçok şeye öncülük yaptı.

94 RUHUYLA YOLA DEVAM EDECEĞİZ

Biz 2004’te, 2009’da ve 2014’te ne yaptık ve şimdi 2023 ve 2053 şehirciliğindeki vizyonumuzun hepsini Cumhurbaşkanımız paylaşacak. 94 ruhuyla yola devam edeceğiz. 31 Ocak’ta biz sadece manifestomuzu paylaşmayacağız aynı zamanda kampanyamızı da o gün tanıtacağız. 1 Şubattan itibaren de start vereceğiz. Kampanyaya başlamadan önce de bir çalışma yaptık aslında. Tevazu, samimiyet ve gayretle önce millet, önce memleket dedik. Yine bir ilki gerçekleştirdik ve 31 Ocak’tan 31 Mart’a kadar kampanyamızda ne olacağı gün gün belli. Bu kampanyanın dışında asıl olan bir kampanyamız da dijital kampanyadır. Artık klasik kampanyaların belirleyici etkisi çok azaldı daha çok dijital kampanyalar daha çok gündemi belirliyor. Bizim milletle ilişkimiz hiçbir zaman seçimden seçime olmadı. Biz Cumhurbaşkanımızdan tutun da milletvekillerimize kadar sürekli sahadayız zaten.”

Haber: Tuğçe Kayar

Editör: Mahmut Beyaz