“Bankalardaki limitlerinizi arttırın! Bunun için bankalar ile ilişkilerinizi iyi düzeyde tutun ve firmanızı iyi anlatın.” 2 yıl kadar önce katıldığım bir hazine eğitiminde eğitmenimiz tarafından katılımcılara verilen bu tavsiyenin ne kadar önem arz ettiğini şu günlerde daha çok idrak ediyorum.

***

Zor günler geçiren şirketlerin bankalarla olan ilişkilerinde meydana gelen aleni bir hata, şirketin hızla itibar kaybetmesine ve iflas bayrağını çekmesine sebep oluyor. Bugün bankalar ve diğer finans kurumlarıyla ilişkisi olmayan şirket sayısı yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla bir şirketin çeklerinin arkası yazılsa, şirket, kredi anapara/faiz/kira borcunu ödeyemese ya da işçi maaşlarını bankanın sistemine yüklemekte gecikse anında o şirket ile ilgili olumsuz haberler piyasaya yayılıverir.

***

Ticari hayat içerisine bu denli sirayet etmiş bankalar ile ilişkilerin iyi düzeyde tutulması bir firma için kritik önem arz eder. Özellikle finansman ve likidite kıtlığı yaşanan bu dönemde bankalar, imkanlarını sunmak konusunda oldukça titiz bir haldeler. Şirketler nezdinde bazı durumlarda can simidi gibi hayat kurtaran banka finansman destekleri, geçtiğimiz yıl ve öncesinde pazar malı gibi kolaylıkla bulunabilirken şu anda oldukça zor şartlarda elde edilebilmektedir.

***

Şirketlerin bankalarda limit oluşturabilmeleri ve kendilerini güvence altına alabilmeleri için, kendilerine finans kurumlarına iyi anlatmaları gerekir. Bunun için sağlam bir mali tablo sunmak yapılması gereken işlerin başında gelir.

***

Çoğu şirketin 2018 yıl sonu gelir tablosu ve bilançosu, sene başında bütçelediği seviyeden uzak bir şekilde gerçekleşti. Bu duruma Temmuz 2018 sonrası azalan iç talep ve kur kaynaklı artan maliyetler sebep olmuş görünse de mali tablolara asıl tahribatı kur farkı giderleri hesabı verdi. Maliyeti ucuz ve vadesi uzun olduğu için vaktizamanında alınan dövizli borçların TL cinsinden değeri yükselince, şirketler henüz anaparasını bile ödemediği bu borçlardan dolayı gelir tablosunda zarar yazdı. Kur kaynaklı yüksek zararlar, şirketlerin özkaynaklarını azalttı ve neticesinde şirketler, almış oldukları finansman amaçlı ilişkili şirket/ortak borçlardan dolayı örtülü sermaye barajına takıldı. Bu durum şirketlerin bu borçlara ait adat faizini kanunen kabul edilmeyen gider (KKEG) olarak sınıflamasına sebep oldu. Bu da faaliyet karlılığını azaltan ve firmaya vergi külfeti getiren bir başka etkendir.

***

Ülkemizde muhasebede esas alınan Vergi Usül Kanunu (VUK) hükümlerine göre, gerçekleşmemiş kur farkı ve KKEG gibi nakdi olmayan giderler ayrı bir kalemde ayrıştırılamamakta ve bu durum şirketlerin mali durumunu olduğundan daha kötü göstermesine sebep olmaktadır. Bununla birlikte Uluslararası Finansal Raporlama Standartları (UFRS/IFRS) kriterlerine göre nakdi olmayan giderler ayrıştırılmakta ve şirketlerin mali durumu daha net ortaya çıkmaktadır.

***

Şirketler için tavsiyem, bankalara ve diğer finans kurumlarına mali durum anlatılırken mutlaka UFRS raporlama standartlarına uygun mali tablo sunulması yönündedir. UFRS’ye göre hazırlanmış mali tablolar, sayısı her geçen gün artmakta olan bağımsız denetim şirketleri tarafından hazırlanabilmektedir. Denetlenmiş mali tablolar hem şirketinizin gerçek performansını yansıtır hem de denetlendiği için finans kurumları nezdinde güven uyandırır. Buna ilaveten şirketinizin durumunu anlatırken finansal kurumların yetkililerini şirketinize davet etmek ve onlara üretimhanenizi, müşterilerinizi, satış hacminizi, çalışma ortamınızı canlı halde göstermek de etkili bir çözüm olacaktır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.