Sevgi’, şüphesiz insanları en yakından ilgilendiren olgudur. Sürekli onun açlığı çekilir. Buna rağmen, pek az insan sevgiye ilişkin bir şeyler öğrenmenin gerekli olduğunu düşünür. Sevmek yerine önce sevilmek ister insan.
 
Sevme yetisi bebeklik ve çocukluk döneminde öğrenilir. Sevilerek sevmeyi öğrenmek, çocukluk dönemine özgüdür. Çocukluk yıllarında bu duygunun temelini atamamış bir insan bunu telafi etmekte zorlanır. Yetişkinlik döneminde ne kadar sevilirse sevilsin parçaları tamamlayabilmesi hiç de kolay olmayacaktır. Bu aşamada yapılabilecek ilk ve en önemli şey kişinin kendisini sevmesidir. Kendisini sevmeyen bir insandan başkasını sevmesini beklemek mümkün değildir.
 
Kendini sevmek; Özüne yaklaşmakla, gerçek kimliğini tüm yönleriyle kabul etmekle başlar. Kişi başarısını, başarısızlığını, umutlarını, hayal kırıklıklarını, içindeki meleği ve şeytanı tüm netliğiyle görerek ve benimseyerek işe başlamalıdır. Biz tüm bu duyguları bir şekilde yaşıyoruz. Fakat birini alıp diğeri reddettiğimizde önce kendimizi inkâr ediyoruz. Her şey zıddıyla bilinir kaidesince, hayatta bir şeyin anlamlı olabilmesi, tezat gibi görünen hadiselerin varlığına bağlıdır. Bu insanın bilinçli ve sorumlu oluşunun bir getirisidir. İnsanoğlu varoluşundaki bu dinamikleri görmezden gelemez. Dostoyevski’nin Yer Altından Notlar kitabında şöyle bir bölüm geçiyor:
Evet, baylar, dinlemek isteseniz de istemeseniz de, neden bir böcek bile olamadığımı anlatmak istiyorum. Önce gurur duyarak söyleyeyim ki, böcek olmayı birçok kez istedim. Ama bunu bile başaramadım. Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır.’ Bilinçli olmak insanoğluna has bir özellik… Bilinçli olmak aynı zamanda sorumlu olmak, farkında olmak demek…
 
Kusurlu bir yanımızla yüzleşip bunu kabul edebilirsek, bu yanımızın bir süre sonra ortadan kalkma olasılığı da artar. Bu çoğu kez bilinçli bir çabayı gerektirebilirse de, bazen çözüm hiç fark etmeden gerçekleşir. Böyle bir süreci başlatmış olmak, insanlarla ilişkilerimizde daha da etkin olmamızı sağlar. Çünkü kendimize hoşgörülü oldukça, diğer insanların kusurlu yanlarını da daha kolay kabul edebiliriz. Dolayısıyla onlara gerçek anlamda bir şeyler verebilmemizin gururunu yaşamaya başlarız. Bu, benliğin şişmesiyle sonuçlanan gururdan çok farklı bir duygudur. İnsanın kendisine değer verebilmesini içerir!
 
İşte o zaman insan olarak yaratılmış olmanın, bilinçli ve sorumlu olmanın gayesine doğru adımlarımızı daha sağlam atabiliriz.