Yine geldi çattı yoğun kalpler ve sevgi sözcükleri ile dolu haftamız… Bu yılda aynı geçen yıllarda olduğu gibi sokaklarımızda ve konuşmalarımızda bol bol sevgi kelimesi geçecek. Ekonomiye kısa süreli bir canlanma getireceği çok açık. Haftanın etkisi; hediye alma ve aldırma reklamları ile çok önceden başladı zaten. Ben de dilimizden düşmeyen sevgi üzerine biraz daha derin bakmaya çalışmak istedim bu hafta…

Yağmuru sevdiğini söylüyorsun; ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun. Güneşi sevdiğini söylüyorsun; ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun. Rüzgârı sevdiğini söylüyorsun, rüzgâr çıkınca, pencereni örtüyorsun. İşte bundan korkuyorum; çünkü beni de sevdiğini söylüyorsun.” William Shakespeare

Sevgi nedir?

Kelimelerle, sarılmalarla, hediyelerle ifade edilebilir mi? Seni seviyorum demek yeterli midir? Sevgi hatırlamaktır… Öyle özel günleri hatırlamaktan falan bahsetmiyorum. Not edilip bir güne sığdırılmaya çalışılan ve çoğu zaman zorlama izlenimi uyandıran günler de değil kastettiğim. İnsan sevdiğini farkında olmadan hatırlar. Evcil hayvanının yemek saatini hatırlar mesela. Sonra balkonundaki çiçeğin sulanma gününü hatırlar. Çocuğunun ödevi için alması gereken kitapları hatırlar. Değer verdiği ve sevdiği her şeyi doğal olarak hatırlar insan. Çünkü farkında olmadan dikkatini verir. Bir dostu arayıp bir ricada bulunduğunda, dostum dediği insanı ne kadar sevdiğini gösterir ricayı hatırlama oranı. Günlük koşturmalar ve yoğunluklar asla bahane edilmez. İnsan kendisi bile düşünse şaşırır onca yoğunluğu içinde yaratabildiği zamana. Sevgi anlamaktır… Hiç kimse, hiçbir zaman aynı pencereden bakmaz hayata. Herkesin durduğu noktanın bakış açısı farklı bir yer gösterir. İnsan gerçekten sevdiğinde, karşısındakinin gözlerinden bakmaya çalışır dünyaya. İkna olmasa da, karşısındaki gibi düşünmese de ya da hak vermese de anlamaya çalışır. Farklı bakış açılarından dünyasının ne kadar renklendiğini bilir. Sürekli kendisi gibi düşünüp yaşaması için zorlamaz, değiştirmeye çalışmaz. İnsan ya olduğu gibi kabul eder ve sever, ya da sevmez. Sevgi bakmak değil görmektir… Çoğu zaman bedenimizin dilidir aslında, söylemek isteyip de söyleyemediklerimizin aynası. Dudağımızda bir kıvrılma, ellerimizin duruşu, boynumuzda bir bükülmedir anlatamadıklarımız. Sevgi emektir… “Nasılsa sevgi var” deyip çabalamayı asla bırakmamaktır. Çünkü sevginin de taşıyabilecekleri ve taşıyamayacakları vardır. Sevgi için emek verilmiyorsa eğer; bollukların, zenginliklerin ve güzelliklerin içinde olsa bile yaşadığı hayat hep eksik gelir insana. Sevdiğinin mutlu olması için emek vermeyen bir insanın, kendisinin mutlu edilmesini beklemesi anlamsızdır. Sorun, herkesin kendi mutluluğu için emek verilmesini beklemesi olabilir mi dersiniz… Sevgi çoğalmaktır… Sevince, sevgi verildikçe her şey çoğalır. Yapılan her iş daha verimli, daha bereketli olur. Katlanarak büyür. O nedenledir ki ya benimsin ya toprağın tarzı sözde sevgi söylemlerinin sevgi ile alakası olamaz.Ancak saplantı göstergesi olabilir.Sevgide azalmak olmaz. Paylaşılır, büyürve devleşir.

Sevgi karşılıksızdır… Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığıyla sevgi verilmez. Sevginin asla bir ölçü karşılığı olmadığı için gösterilen sevgi karşılık beklenecek hiçbir iyilik, yardım ya da değerle kıyaslanamaz. İnsan sevdiğine gösterdiği sevginin hesabını asla tutmaz. Gün gelip de sevgi için harcanan emeklerin defter kayıtları tutulmaya başlandıysa; artık sevgiden bahsetmek imkânsız bir hale gelmiştir. Erich Fromm sevgiyi dört şekilde ifade eder. Çocuk sevgisi; “sevildiğim için seviyorum” Büyüklerin sevgisi; “sevdiğim için seviliyorum” Olgunlaşmamış sevgi; “seni, sana ihtiyacım olduğu için seviyorum ”Olgun sevgi; “seni sevdiğim için, sana ihtiyacım var.”

Peki hiç düşündünüz mü; siz nasıl seviyorsunuz acaba?