Seçimleri, sandığı, siyaseti çok seven bir milletiz. Ülkemizdeki seçimlere katılım oranı, dünyadaki pek çok ülkenin üzerinde. Örneğin ABD’de seçimlere katılım oranı yüzde elli seviyelerinde iken, ülkemizde yüzde yetmiş beşi düşmez. Sandığın ucu göründüğü zaman, birbirimiz ile en çok konuştuğumuz konudur seçimler. Kahvede, pazarda, dost meclislerinde hep siyaset konuşuruz.

Gelişen teknoloji ile birlikte buna yeni ve kalın bir halka daha eklendi. Sosyal medya. Son günlerde sosyal medyada en çok rağbet gören konu, yaklaşan seçimler. Hatta bunu görev addedip sabahtan akşama kadar siyasi paylaşım yapanlar, sosyal medyayı propaganda alanına çeviren kişiler var.

Sosyal medyayı siyasi propaganda alanına çeviren kişilerin herhangi bir siyasi parti ile organik bağı olması belki kabul edilebilir. Ancak hiçbir bağı olmadan, başka düşüncelere tamamen kendisini kapatıp, saygı perdesini indirerek paylaşımları anlamak pek mümkün değil.

Demokrasi, insan hakları, özgürlük, düşünce özgürlüğü… Aşina olduğumuz kavramlardır bunlar. Temel olarak hepimizin benimsediği, olması gerektiğinde mutabık kaldığımız soyut kelimelerdir.

Ancak, zaman zaman bu kavramların içeriği ve sınırları konusunda tereddütler hasıl oluşur. Birbirine karıştırılır. Özgürlüğü başkasının özgürlüğünü kısıtlamak olarak algılarız. Hakaret sınırlarına ulaşan düşüncelerimizi, düşünce özgürlüğü olarak ilanı arzında sakınca görmeyiz. Oysa temel kriter çok basittir. Benim özgürlüğümün başladığı yerde senin özgürlüğün biter.

Dillerden düşürmediğimiz, hep beklediğimiz SAYGI kelimesinin yerli yerine oturmasının temel kriteri de budur. Ötekinin özgürlük sınırlarını ihlal etmemek.

Çoğulculuk kültürel bir zenginliktir. Düşünce çeşitliliği, düşünebilen insan sayısının çokluğunu ifade eder. Düşünce özgürlüğü, bir toplumu ileri taşıyabilen temel unsurlardandır. Tek düze düşünce şekli, tek düşünce yapısı ile idare edilen bir ülke, o düşünce ve yönetimini sorgulamayan, alternatifini oluşturmayan buna kafa yormayan insan yığınlarından, önder ve lider ülke beklenebilir mi? O halkın mutlu, refah, özgün ve yaratıcı olması mümkün müdür? O toplum içerisinden aydınlar, bilim insanları, yeni liderler çıkması ne kadar beklenebilir?

Arkadaşımızı severiz. Patronumuzu severiz. Amirimizi müdürümüzü severiz. Komşumuzu severiz.

Yada Sever miyiz?

Evet bazılarını severiz. Ama bazılarını da sevmeyiz. Sevgi yürek işidir. Gönülden kopup gelir. Bazen da kopup gelmez yüreğimizden sevgi. İstesek te zorlasak ta bazılarını sevemeyiz. Herkesi sevmek zorunda değiliz. Duygulara emir verilmesinin mümkünatı yoktur. Ancak zorunda olduğumuz bir duruş şekli vardır. O da saygıdır. Sevmediğimiz insanlara da saygı göstermek, sosyal yaşantımızın, dolayısı ile toplumsal barışın olmazsa olmazlarındandır.

Yine geçen haftaki yazımızın son cümlesi ile noktayı koyalım;

Saygı ayna gibidir…