Gün geçmiyor ki, birini bitirmeden bir başka bela ile boğuşmak zorunda kalmayalım. Son yüz yıldır batının bizim için tertip ettiği ve yürürlüğe koyduğu binbir bela ve musibetle meşgul ediliyoruz. Bizim ve diğer İslam ülkelerinin kendi plan ve programlarımız olmadığından olayların ardı sıra sürüklenip duruyoruz. Öyle planlı ve programlı bir saldırı ile karşı karşıyayız ki, beynimizi çatlatırcasına karşı duruş ve istiklalimizi koruma adına yapmaya çalıştığımız cılız müdafaa girişimleri geleceğimizi kurtarmaya yetmiyor. Batının bizim için ve bütün İslam ülkeleri için ayrı ayrı ve toptan uygulayabileceği A, B, C, D programları varken biz yalnızca saldırılara çözüm üretmenin peşinden koşuyoruz.

Oyun kurma ve karşı hamlelere cevap yerine, kendi milli hamlelerimizi ortaya koyma kabiliyetinden şu gün itibariyle hala çok uzaktayız.

Biliyorum, birçoğumuz aslanların bufalo sürülerine saldırdığı, her biri akıl dolu kuşatma ve avlanma belgesellerini seyretmekten zevk alıyoruz ama hiç ders çıkarmıyoruz. Aslanlar devamlı sürülerin zayıf halkalarına hücum ediyorlar. Kafirler de öyle Müslümanların zayıf halkalarına hücum ederek kuşatmalarına devam ediyorlar. Kimi İslam ülkelerini liderlerinden, kimi ülkeleri kurulurken müdahil oldukları sistemlerini kullanarak, kimilerini aç bırakarak, kimilerini de parayla satın alarak emperyalist egemenliklerini devam ettiriyorlar.

Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE, Bahreyn, Ürdün vs gibi ülkelere bakın, liderlerinin yedi sülalesi İngiltere ve Amerika'da okumuş, karılarını da İngiliz, Amerikan vs. seçmeleri sağlanmış, bir değil üç nesli devre dışı bıraksanız dördüncü kuşak yine İngiliz tezgahından geçmiş lider adayları hazır.

50 Yıl sonra mevcut ülkelerin yerine ikame edecekleri, daha kolay yönetecekleri planları şimdiden hazır. 

Bütün bu saldırılar içerden ve dışardan harim-i ismetimize yapılırken, bizim bırakın İslam ülkelerinin bağımsızlığı, kendi istiklalimiz ve istikbalimiz için söyleyecek bir sözümüzün olmaması ne kadar acı.

Şu son 20 yıldır gösterdiğimiz mücadele bile batının dikkatinden kaçmadı ve ayağa kalkışımızı, güçlenmemizi, sorgulamamızı ve birlik oluşumuzu önlemek için her gün yeni bir desisenin içinde buluyoruz kendimizi. 

AB'ye üyelik meselesinde muhataplarımızın hain planlarını yeni yeni anlamaya başladık ama onlar da bizim niyetimizi anlamakta gecikmediler. Her gün yeni bir entrika peşindeler. Buna bir de içimizdeki manda heveslilerin, azat kabul etmez teslimiyetlerini eklerseniz, sıkıntımızın büyüklüğünü anlarsınız. NATO artık apaçık bir düşman gibi üstümüze üstümüze gelirken, bizim yurt savunması için okuttuğumuz eğittiğimiz ve devletin sırlarını emanet ettiğimiz askerlerden büyük bir kitle NATO'dan sığınma talep edip ülkelerini satmakla meşguller. 

Dışişleri Bakanlığı'nda, diğer bakanlıklarda ülkesinin sırlarını düşmanlarımızla paylaşan daha ne kadar hain var acaba, bilmiyoruz.

Koskoca dünyaya karşı bir dik duruşu sergileyebilmek için bizi anlayabileceklerini umduğumuz Katar gibi, Pakistan gibi, Somali, Sudan gibi ülkelerin nasıl da cezalandırıldıklarını. Onların başına gelenleri gördükçe diğer İslam ülkelerinin tir tir titrediklerini üzülerek müşahede ediyoruz. Kudüs'ün işgalini bile bir hafta sonra dışişleri bakanları nezdinde görüşebilen bir Müslüman ülkeler teşkilatımız var. Bütün bu saldırıların muhatabı olan ülkemizi yarınlara taşıyacak şuurlu, azimli kadroları kurabilmiş miyiz? Ne gezer. 15 Yıllık iktidarın sonunda reisimiz metal yorgunluğundan şikayet ediyor. 

Metal yorgunluk neden olur? Sistemin temel taşları iyi hesaplanmadan yola çıkıldığında, kazanılan küçük mücadeleler iyi yetişmemiş kadroları sarhoş eder ve ganimet sevdası sizi meşgul ederse işte o zaman metal yorgunluk baş gösterir. 

Şimdi daha silahını, elektriğini, otomobilini, yakıtını kendimiz üretemediğimiz ülkemizin yeraltı ve yerüstündeki rantını devşirme mücadelesine girişen vatandaşımızın gözünü ganimet hırsı kapladı. Helal haram demeden amansız bir menfaat çekişmesinin içinde bulduk kendimizi. 

Bizden önce parçalanan, yıkılan, işgal edilen, yağmalanan ülkelerin haline bakıp ibret alacağımıza, büyük bir SAVRULMA ile biz de günü kurtarmanın hesaplarını yapıyoruz. Samimiyetini ve fedakarlığın unutulduğu kurumlarımızda devletin önümüze serdiği devasa nimetleri şahsi çıkarlarımız uğrunda savurup duruyoruz. 

O zaman çare nedir diye düşündüğümüzde bu savrulmadan bir an evvel kurtularak, devletin bütün kurumlarının yeniden formatlanması gerçeğini keşfederiz. 

Evet, eğitimden yargıya, güvenlikten ekonomiye bütün sistem İslami prensip ve Peygamberî metodlar çerçevesinde yeniden kurulmalıdır. 

Eğer bu savrulmadan kurtulamazsak, belki silah üretirsiniz ama projesini kâfirlere satmayacak sağlam adamınız olmaz. Üçüncü havalimanını yaparsınız ama yönetecek vatanperver adamınız olmaz. Üniversiteler kurarsınız ama yeni buluşlara ve keşiflere imza atacak profesörleriniz olmaz. 

Navaz Şerif bizim kazanımızda kaynayacak bir lider değildi. Ülkelerimiz arasında var olan kardeşliği birazcık önemsedi diye onu bile devre dışı bırakmaktan çekinmeyen kâfirler bize bir şey anlatıyorlar, anlayabilene aşkolsun.

Tez vakitte reisimizin etrafında ülkesini seven, istikbalimize ve istiklalimize gönül vermiş vatan evlatlarının birlik ve beraberliğine acil ihtiyaç var.

Bütün teşkilatları kapsayacak bir değişim hareketinin arifesinde. Allah'ını seven herkes önüne çıkan değişim fırsatını memleket ve millet adına kullanmalı. Rakiplerini devredışı bırakma sevdasından vazgeçmelidir.

Eğer bu değişim fırsatını da şahsi ihtiraslarınıza kurban ederseniz Allah 2019 seçimlerinde öyle bir tokat vurur ki yüzünüze, gözünüzü kıyamette açarsınız.

Fırsat bu fırsat, belden aşağı vurmanın günüdür diyenlerin, devletin bekasını önemsemeyenlerin, devleti herkes yanıltıyor, bir kere de ben yanıltsam ne çıkar diyenlerin kulakları çınlasın.

Biliniz ki herkesi yanıltsanız Allah alimdir. Her yaptığınızdan haberdardır. Allah'ı yanıltamazsınız.

Kalın sağlıcakla.

Not: 05.09.2017 Tarihine kadar Hac görevi münasebetiyle aranızda bulunamayacağım. Hakkınızı helal ediniz.