Çin’in Wuhan kentinde 2019’un son ayında ortaya çıkana ve tüm dünyaya hızlı bir şekilde yayılarak gündeme bomba gibi düşen koronavirüs, bütün dünyanın tek gündemi haline gelmiş durumda ve Türkiye’de bu ölümcül virüsün maalesef etkisi altında. Şimdiye kadar ülkemizde toplam 75 kişi hayatını kaybederken 3629 vakaya rastlandı. Uzmanlar virüsten korunmak için sık sık elimizi yıkamamızı, birbirimizle tokalaşmamamızı, hijyen kurallarına dikkat etmemizi ve zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamamız gerektiğini belirtirken, yayımlanan genelgeyle de insanların toplu halde bulunabilecekleri camiler, kahvehaneler, kafeteryalar, barlar, kütüphaneler, güzellik merkezleri, okullar, sinemalar, tiyatrolar, düğünler salonları gibi yerler kapatıldı ve bir çok işletmeye kısıtlama getirildi. Bağışıklık sistemi zayıf oldundan en çok kayıp verilen 65 yaş üstü yaşlı insanlara da sokağa çıkma yasağı getirildi. Bizde Manşet Gazetesi olarak yaşamımızı bütün olarak etkileyen koronavirüs salgınının birey ve toplum üzerinde etkileri konusunda bilgi edinmek için Psikolojik Danışman ve Rehberlik Uzmanı, Kişisel ve Sosyal Gelişim Akademisi Derneği Genel Başkanı Alpaslan Yurtsever ile bir araya geldik.

SALGININ KENDİ GELMEDEN NAMI GELDİ”

Koronavirüs salgının toplumda bu kadar etkili olmasının sebebi nedir?

Alpaslan Yurtsever: Korona virüs salgın bir hastalık ve dünyayı etkileyen bir rahatsızlık olması sebebiyle insanlarımız daha korona virüs gelmeden namı geldi açıkçası. İnsanı namının gelmesi daha çok etkiliyor. Köroğlu’na atfen bir kıssa vardır. Burada kısaca buna da değinmek isterim. Köroğlu bir gün Çamlıbel’e giderken yolda çok ciddi bir şekilde acıkmış tabi tek başına dağın eteğinde bir çobana görüp yanına gider ‘Bana şuradan bir koyun kes, ver yiyeceğim’ demiş. Çoban diyor ‘Paran var mı?’ ‘Yok.’ Çobanda ‘Paran yoksa ben niye keseyim.’ diyor. O da “Ben Köroğlu’yum” diyor. Çoban ‘Evet bende padişahım.’ diyor gülerek. ‘Yav bir git.’ diyor ‘Ben gerçekten Köroğlu’yum.’ diyor. Çoban iyice dövüyor Köroğlu’nu tabi Köroğlu ağzı yüzü kanamış vaziyetten Çamlıbel’e dağın zirvesine çıkıyor eşkıyalar Köroğlu’nu görünce ‘Hayırdır’ diyorlar ‘Beyim ne oldu?’ Köroğlu eşkıyalarına ‘Şu aşağıdaki çoban beni dövdü.’ diyor. Tabi eşkıyalar ata biniyorlar çobanın oraya gidiyorlar. Çoban eşkıyaları uzaktan gördüğü an eşkıyaları tanıyor. ‘Ne oldu beyimizin emri nedir? Ne istiyorsunuz emrinizi söyleyin.’ Eşkıyalar da diyor ki ‘Köroğlu beyimiz buraya gelmiş dövmüşsün.’ Çobanda ‘Beyim ben nereden bilirim Köroğlu’nu nereden tanırım. Bana kendi değil namı gelsin.’ Bazen hayatta aynen böyledir. Yani nam iş yürütür, bir selam iş yürütür. Aslında salgında da böyle oldu. Çin’de salgın başladığında ve yayılmaya başlandığında bunun namı sosyal medya aracılığıyla, haberlerle topluma ulaşmaya başladığı için insanlar kaygılandılar, korktular. İlk başlarda şunu gördük; marketleri akın akın gitmeye başladılar. Market ortamlarına gidip tuvalet kâğıdından tut yiyecek eşyaya kadar alışverişe dahil oldular. Buradaki sosyal bir etkinin olduğunu düşünüyorum. Biyolojik etki, fizyolojik bir etki, hastalık etkisi değil. Bu sosyal etkiden dolayı işte ‘İnsanlara zarar veriyormuş.’ algısından dolayı insanlar kendilerini sokağa attılar sonrada sokaktan içeriye almakta zorlandık açıkçası.


 

EN ÇOK DİKKATİMİZİ ÇEKEN TUVALET KÂĞITLARI OLDU”

İnsanın yaradılışına baktığımız zaman iki içgüdüyle dünyaya geliyor. Bunlar; yaşam, ölüm içgüdüleridir. İnsan yaşamının tehlikeye girdiğini hissettiğinde iki seçeneği var ya kaçarak yaşamını devam ettirmek ya da saldırarak karşıdakine zarar verip, yok edip yaşamını devam ettirmektir. Bu içgüdülerin toplumda ya da insanın sosyal yaşantısında karşılık bulması da 0-6 yaş arasındaki gelişim döneminde gerçekleşiyor. Doğduktan sonra anne, baba çevresinin etkisiyle bunu nasıl davranışa dönüştüreceğini öğreniyor. Örneğin evde panik ya da kaygılı bir anne baba ise çocukta 6 yaşına girene kadar bu özelliklerde bir kişilik yapısı oluşuyor. Bu özelliklere sahip kişilik yapısı da sonraki davranışlarımızı belirliyor. Toplumda da bunu çok net bir şekilde görmekteyiz. Bir kesime bakıyorsun vurdumduymaz işte sokakta gezinmeye devam ediyor, kalabalıkların arasına giriyor. Devletin önerilerini ciddiye almıyor. Bir kesime de bakıyorsun bir an önce verdiğimiz örnekteki gibi hastalık Türkiye’ye girdiğini duyduğu an hastalıktan bir tane korona virüs vakası tespit edildiği an marketlere koşuyorlar. Bir şeylere koşmak istediler bir şeylere tutunmak istediler burada da en çok dikkatimizi çeken tuvalet kâğıtları oldu. Orası da çok komik. Tuvalet kâğıdı niye tercih edildi sorusunu sorduğumuzda kimse temizlikten dolayı ölmez insanlar bir şeylere tutunmak istiyor. Tuvalet kâğıdının da şekli büyük olduğu için ona tutunmanın psikolojik bir temeli olduğunu düşünüyorum. Yani temizliği düşünerek almıyorlar aslında tuvalet kâğıdını. Daha çok içindeki korkuyu bastırabilmek için bir şeye tutunma ihtiyacından dolayı otomatik tepki veriyorlar. Düşünerek verilen bir tepki değil. İşte demin bahsettim 6 yaşına kadar olan yetişme, yetiştirilme tarzında kaygı problemi, obsesif takıntılı ruh hali, duygu durumu olan insanlar bundan çok etkilendiler. Olayın adının geldiği an namının duyulduğu an Çin’de ilk görüldü an itibaren haberler yapılıyordu ama bu kadar tepki verilmiyordu. Verilmemesinin sebebi Türkiye’de değildi. Türkiye’de olduğu an kaygılı, stresli, sıkıntılı kesim tepki verdi.


BİR ÇOCUĞA NASIL SABIRLA AÇIKLIYORSAK AYNI ŞEKİLDE YAŞLI BÜYÜKLERİMİZE DE YAKLAŞMALIYIZ”

Yaşlıların evde kal çağrısına uymamasının sebepleri nelerdir?

Alpaslan Yurtsever: Yaşlılık dönemi psikolojide Eric ERIKSON tarafından gelişim dönemleri içinde benlik bütünlüğüne karşı umutsuzluk dönemi olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde yaşayan emekli olmuş insanlar geçmişte yapması gerekenleri yapabilmişse benlik bütünlüğüne ulaşmaktadır. Yapması gerekenleri yapamadığını düşünüyor ise umutsuzluk yaşamaktadır. Benlik bütünlüğüne ulaşan insanlar “Evde Kal” çağrısına uymada sorun yaşamazken umutsuzluk yaşayan insanlar ise daha vurdum duymaz ve rahat olabilmektedir. Bu rahatlığın sonucundaysa bağışıklık sistemi zayıf ve kronik sorunlarından dolayı salgından en çok yaşlılarımız etkilenmektedir. Yaşlılarımızda evde durmakta zorlanırken elbette haklı gerekçeleri, sıkıntıları, ev içerisindeki stres durumları vardır. Onlara karşı saygılı olmak anlayışla karşılamak lazımdır. Bir çocuğa nasıl sabırla açıklıyorsak aynı şekilde yaşlı büyüklerimize de yaklaşmalıyız. Asıl sıkıntının ben bundan sonraki süreçte evin içerisinde kalmaya devam ettiğimizde yaşlılardan aşağı yaşa doğru kayacağını düşünüyorum. Yani gençleri de evde tutmak zorlanacağız. Çünkü evde tutulmuş olduğunda sosyal ortamda olmama nedeniyle psikolojik sıkıntılar çıkmaya başlayacak şu an sosyal medyayı gençler kullandığı için sabahtan akşama kadar internette takılıyor, televizyon seyrediyor bilgisayardan oyun oynuyor. Çok rahatsızlık duymuyor ama bir ay sonra onlarda sıkılmaya başlayacak. “Ben bilgisayarla istediğim kadar oynayayım sıkılmam” diyen genç sıkılacak. “Bana cep telefonu versinler evde hiç sıkılmam, sabahtan akşama kadar bilgisayarla, telefonla oynarım” diyen gencin telefondan sıkıldığını göreceğiz ve gençler kendilerini dışarı atmak isteyecekler. Yetişkin/orta yaş grubunda da aynı davranışı göreceğiz. Şu an yaşlılar biraz erken sıkıldılar, çocuklar gibi…


 

ÇÜNKÜ ONLARI ŞU AN EKSİK VE HATALI GÖRSEK DE ASLINDA TECRÜBELİ VE BİLGE İNSANLARDIR”

Çocukluk dönemindeki psikolojiyle yaşlılık dönemindeki psikoloji aynıdır. İkisinde de ben bilirim, benim dediğim doğrudur, ben ne düşünüyorsam o gerçektir bakış açısı vardır. Dolayısıyla yaşlılara da aynı bir bebekle ilgilediğimiz gibi bir üç yaşındaki çocukla ilgilendiğimiz gibi ilgilenmemiz, açıklama yapmamız gerekir Nasıl çocuklarımıza dışarı çıkmaması için on kere anlatıyorsak; zararını, hatasını, çıkmanın yanlış olacağını sabır ve anlayışla yaşlılarımıza da anlatmamız gerekir. Çünkü onları şu an eksik ve hatalı görsek de aslında tecrübeli ve bilge insanlardır. İlerde onların bilgi ve tecrübelerine çok ihtiyacımız olacaktır. O nedenle onlara saygı ve sevgi ile yaklaşmamız gerekir. Bunun da iki nedeni vardır. Birincisi bilgi ve tecrübelerine olan ihtiyacımız. İkincisi ise onlar bizim abimiz-ablamız, amcamız-dayımız, teyzemiz-halamız, kısacası atamızdır. Türk İslam töresinde her ne şart altında olursa olsun saygısızlık hoş görülmemiştir.


 

SAĞLIKLI BİR DAVRANIŞ DEĞİLDİR”

Çocuklarımızın bu süreçten en az olumsuz etkilenmeleri için neler yapmalıyız?

Alpaslan Yurtsever: Çocuklarımızın bu süreçten olumsuz etkilenmemesi için konu ile ilgili olumsuz konuşmaların çocuğun yanında yapılmaması gerekmektedir. Bunun yerine daha olumlu gelecek hayalleri konuşulmalıdır. Salgın ile ilgili haberleri çocuklarla beraber izlememekle işe başlayabiliriz. Çocuklarla beraber “Ölü sayısı, hasta sayısı kaç oldu, Türkiye’de ne kadar kişi öldü, İtalya’da kaç kişi öldü, Dünya’da ne kadar öldüğü?” ile ilgili konuşmalar hiçte sağlıklı bir davranış değildir. Çocuklar bizim gibi süreci mantık süzgecinden geçirmiyor. Ne konuşuluyor ise ona direk duygusal tepkiler veriyor. 50 kişi öldüğünü duyduğumuzda biz onu gayet normal karşılıyoruz. Çünkü biliyoruz ki ne yapılırsa yapılsın bu salgında ortalama 2 bin, 3 bin kişi ölecektir. Biz bunu makul ve mantıklı görebiliyoruz 50 iyidir diyebiliyoruz ama çocuk haberlerde gördüğünde bugün 50 kişi öldü dendiği zaman çocuk panik yapabiliyor. Bu paniğin duygusal sebepleri arasındaysa annesinin, babasının ölebileceği kaygısı önemli yer tutmaktadır. Haberlerdeki “Çocukları etkilemiyor, çocukları öldürmüyor, çocuklara çok zarar vermiyor, yaşlıları ve kronik rahatsızlıkları verenleri öldürüyor.” şeklindeki açıklamalara bağlı olarak kendinin ölümünden ziyade çocuğun dışa yönelik ilk düşündüğü şey “Yaşlıysa dedem ölecek, anneannem ölecek, babaannem ölecek.” diyerek bir bakış açısı ve duygu durumu ortaya çıkmaktadır.


 

ÖNCELİMİZ OYUN OYNAMAK”

Çocukların bu süreçten duygusal ve davranış olarak olumsuz etkilenmemeleri için birinci yapacağımız iş; çocuklarla haberleri korona virüsün etkisini Türkiye’deki ve dünyadaki etkisine yönelik haberleri bir arada izlemeyeceğiz. Bu konuları onlarla konuşmayacağız. Daha çok konun dışındaki olumlu konuları konuşacağız. Mesela tatilde neler yapılabilir, okuldaki programlar nasıl takip edilebilir. Oyunlar oynayarak duygusal boşalımlarına katkı sağlayacağız. Oyunlarda da olumlu oyunlar tercih edeceğiz. Bazı velilerle konuşuyoruz veli çocukla koca adam gibi salgının etkisini konuşuyor. Yanlışlıkları giden can kayıplarını ya da öldürmezse de hastalık sonrasında bedene verdiği zararı konuşuyor. Evet, salgından bahsedebiliriz ama yüzeysel derinliğine değil salgınla ilgili konu gündeme gelebilir ama her gün bir maç seyreder gibi istatistikleri takip ederek değil. Ölen sayını hastanede olan sayısını takip ederek değil diye düşünüyorum. Dediğim gibi öncelimiz oyun oynamak çünkü çocukların duygu boşalmasını sağladığımız şey oyundur. Resim çizdirmek olumlu şeyler konuşturmak gelecekten konuşmak, çocuğun yaş durumuna göre lise sınavlarına hazırlanan 8 ‘inci sınıf öğrencisi ise hayalindeki fen lisesinden konuşmak. Fen lisesini kazandığında neler yapacak, hangi fen lisesini kazanmak istiyor. Lise de okuyan gençle konuşuyorsak üniversiteyi konuşmak, üniversite yıllarını konuşmak, üniversite de neler yapacağını konuşmak kısacası olumlu hayaller oluşturmak ve o hayaller üzerine konuşmalar yapmamız gerekmektedir. Çünkü gençlerde de çocuklardaki gibi olumsuz duygular oluşmaya başlıyor. Biz ders çalışsak ta çalışmasak ta öleceğiz, sınav iptal olacak mı? Süreç nasıl işleyecek gibisinden sorunlar oluşuyor. Bu sorunlar ise olumsuz duyguları tetikleyerek olumsuz davranışlara yönlendiriyor. Aileler ve çevresindeki diğer insanlar onlara hedeflerini gösterirsek sonrasında olmak istediği yeri üniversite yıllarını, lise yıllarını konuşursak daha verimli olacağını düşünüyorum. Çünkü beyin hayalle gerçeği ayıramaz haz ve huzur duygularını harekete geçirir. Bu haz ve huzur ise insanoğlunda mutluluk oluşturur.


 

İŞTEN ÇIKARTILMALARI KAÇINILMAZ ŞEKİLDE GERÇEKLEŞECEKTİR”

Bu korana salgının hangi sosyal ve psikolojik alanların dışında hangi alanlarda da sorunlar oluşturur?

Alpaslan Yurtsever: Bu salgın olayı insanın yaşamındaki bütün alanları üzgünüm ki olumsuz etkileyecektir. Kişinin bireysel yapısından sadece biyolojik-fizyolojik yapısını, biyolojik, hastalık durumunu değil bireyin psikolojik yapısını da etkileyecektir. Birey toplumsal bir varlık sosyal bir canlı olduğu için eşiyle ilişkisini, çocuğu ile ilişkisini, iletişimini, arkadaşlarıyla iletişimini anne babasıyla iletişimini mahallesindeki ya da apartmandaki komşularıyla iletişimine kadar tüm paylaşım alanını etkileyecektir. Bu sosyal bir alan oluşturuyor yani bireysel bir etkiden sosyal bir alana etkilemektedir. Sosyal bir etki alanın yanında da tabi ki ekonomik alanda etkilerini görebileceğiz. Ekonominin yansımalarını göreceğiz, ekonomik alanda insanlar borçlarını ödemekte zorlanacak ihtiyacını gidermekte, kazandığı para yetersiz gelecek ve buna ek olaraktan piyasada daralma olacağı için insanların otomatik olarak işten çıkartılmaları kaçınılmaz şekilde gerçekleşecektir. İşsiz kalan insan sayısı çoğalmış olacak devletimiz gerekli tedbirleri alacağını düşünüyor, söylüyor ama baktığınızda nereye kadar alacak ne kadar süre alacağını açıkçası kestiremiyoruz. Çok güçlü bir ekonomiye sahip değiliz. Çok güçlü ekonomiye sahip olmadığımız için de istenilen ve rahatlatan bir desteğin gelebileceğini düşünmüyorum ben çünkü Hollanda’da bakıyorsun işten çıkartılmış kişinin devlet maaşını ödüyor, kredi artı borçlarını ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şu an işten ayrılmış bir insanın maaşın devam ettirebilmek artı kredi kartı borçlarının ödemesine yardımcı olabilecek bir gücünün olduğunu düşünmüyorum. Çok ciddi zorlukların olacağını düşünüyorum. Destek paketleri açıklanıyor destek paketleri baktığımızda daha çok büyük işyeri sahiplerine katkısı var küçük işletmeleri çok ciddi bir katkısının olacağını düşünmüyorum. Kredi ötelemesi diye bir destek bahsediliyor, bakıyorsun kredi ötelemesini üç ay ya da altı ay yaptırdığında sana bir faiz daha ekleniyor. Bu maddi sıkıntının içerisinde birde ekstradan faiz ödemesi yapmak zorunda kalıyorsun. Devlet bankaları ya da özel bankalar kredilerinizi öteleyebilirsiniz diyor lakin temeline baktığımızda öteleme sürecinde de yine vatandaşın sırtına bir ekstra faiz biniyor yani ciddi bir kolaylık yoktur.


 

EVDEKİ GEÇİM DERDİNİN BİRÇOK PROBLEMİ TETİKLEYECEKTİR”

Ekonomik noktadaki ciddi zorlanmanın 2-3 ay daha sürdüğünde bu durum işten çıkartmaları artıracaktır. İşten çıkartmaların aile ortamına yansımalarının çok ciddi sonuçlarının olacağını evdeki geçim derdinin birçok problemi tetikleyecektir. Ekonomik zorlukların bütün insanların bireysel ve sosyal etkileşimini olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Aile ilişkilerini çok ciddi etkileyecek asıl travmalar ve sorunların o zaman başlayacağını düşünüyorum. Şu an yaşlıları eleştiriyoruz, yaşlılar evde durmuyor diyoruz 3-5 ay sonra evde işten çıkarılmış bir eş, para girmeyen bir ortam ve bunun eşler arasındaki çatışması otomatik olarak çocukları da etkileyecektir. O zaman çocuklar, gençler ve anne-baba evde durmak istemeyecek, evden kaçmak isteyecekler. Evin beyi dışarı çıkmak isteyecek bugün yaşlıları eleştirirken 2-3 ay sonra ailenin bütün fertlerini ev ortamında tutmakta zorlanacağız. İnşallah süreç bu korktuğumuz şekilde 2-3 devam etmez. İşsizlik ve işyerlerinde paranın olmaması gibi sebeplerle evin içerisindeki huzursuzluk artacaktır. Buda ciddi maddi ve manevi problemlere sebep olacaktır. Bu tip süreçlerden sonra boşanmalar ve intiharlar ciddi şekilde arttığı gözlenmektedir.


 

ÇOK KUTSAL BİR GÖREV YERİNE GETİRMEKTEDİRLER”

Bu süreçte insanların olumsuz etkilenmesini azaltmak için neler yapılabilir?

Alpaslan Yurtsever: Salgın ve ekonomik sıkıntıların uzun sürmesi durumunda aile içi ve toplumsal ilişkiler ciddi şekilde zarar görecektir. Bu zararın giderilmesinin ekonomik boyutunda devletimizin ciddi sorumluluklar alması ve destek olması gerekmektedir. Yine bireysel ve toplumsal sorunları ortadan kaldırmak için psikologlar, psikolojik danışmanlar, sosyal hizmet uzmanları ve sosyologlar organize edilerek psiko-sosyal destek çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekir. Bu sürece sivil toplum kuruluşları da gönüllü olarak katkılar sağlamalıdır. Biz de Kişisel ve Sosyal Gelişim Akademisi Derneği olarak halkımızın yanında olacağız. Şu an başlatmış olduğumuz ücretsiz telefonla ve Online Terapi, Psikolojik Danışmanlık, Koçluk ve Destek hizmeti vermekteyiz. Bu süreç şu şekilde gerçekleşmektedir: Öncelikle hizmetimizden faydalanmak isteyen vatandaşlarımızla ön görüşme yapıyoruz. Ön görüşme sonrasında hangi hizmet türüne ihtiyacı var ise derneğimizin üyesi uzmanımızla eşleştireceğiz. İlk 4 görüşme sonrasında danışanın ihtiyacı belirlenerek yönlendirme ve takip sürecine devam edilecektir. Bu destek sürecinde üyelerimiz olan Psikiyatristler, Psikologlar, Psikolojik Danışmanlar, Profesyonel Koçlar, Sosyal Hizmet Uzmanları, Sosyolog ve Eğitim Danışmanları aktif şekilde görev yapmaktadır. Bu süreçte bize destek olan değerli üyelerimize huzurlarında teşekkür ediyorum. Çok kutsal bir görev yerine getirmektedirler. Sonuç olarak sorumluk bilinciyle, sabırla ve tevekkülle bu süreci yönetmemiz gerekmektedir. Rabbim yar ve yardımcımız olmazsa bu süreci bizim yönetmemiz imkansızdır. Biz inananlar olarak devlet yöneticilerimizin öneri ve tavsiyelerini önemseyerek tedbirimizi alacağız takdiri Allaha bırakacağız.


 

(Haber: Abdulsamet İspir)

Editör: Mahmut Beyaz