Restorasyon çalışmaları dolayısıyla yaklaşık 3 yıldır ziyarete kapalı tutulan kalemiz nihayet halka açıldı. Hititlerden beri en az 3000 yıldır şehrin yaşadığı her şeye bizzat tanıklık eden bu yaşlı ve sembolik değeri yüksek kalemiz belki de şehrin 1 numaralı simgesidir.

Geçtiğimiz hafta kıymetli tarihçi dostum Dr. Yasin KOZAK Beyle birlikte kalemizin son durumunu bir tarihçi gözüyle incelemek için ziyarete gittik. Kale araç girişine kapalı hale getirildiğinden taş yokuşu adımlayarak çıktık. İyi de yapılmış. Zaten küçük bir alanı kaplayan kaleye bir de araçlar girdiği zaman iyice daralıyordu. Bu uygulamanın devam etmesi gerekiyor.

Şehrin çocuğu olduğumuz için yaklaşık kırk yıldır kalemizin her noktasını tanırız. Surlarının içinde ve üzerinde adım atmadığımız yer yoktur. Çocukken kale berduş-meşreb kişiliklerin eksik olmadığı bir yer olduğundan yalnız da gitmezdik. Hele akşamları hiç gidilmezdi.

En çok uzun demir kaydırağında oynardık. Bir de aslan ve geyik heykellerinin sırtına binmek heyecan vericiydi. Gençlik yıllarında da kalede, Pınarbaşı-Kayabaşı-Divanlı tarafını gören banklara oturur sohbet ederdik. Bir de evlendirme dairesi vardı. O binada düğünler de olurdu.

Bugün geldiğimiz durum itibarıyla aslında kalede ciddi bir değişiklik yapılmamış. Sadece surlar tamir görmüş. Ayrıca surların üzerine sonradan takılan tel örgüler vardı. Onlar da kaldırılmış.

Evlendirme dairesi dışı taş kaplamayla yenilenerek küçük bir restoran-çay bahçesine dönüştürülmüş. Çocukların baş eğlencelerinden olan kaydırak da kaldırılmış. Yerler tesviye edilerek çimlendirilmiş. Son olarak da kale surlarının kuzey cephesine Türk bayrağına sarılı avuç içinde madalya tasvirli bir anıt yapılmış. Meşhur Ramazan Topu da yerinde duruyor.

Kalenin girişindeki tarihi demir kapılar ise eski haliyle kalmış durumda.

Bunlar kaleyi çocukluğundan beri tanıyan iki tarihçinin gözlemleri… Beklentimizi karşıladı mı diye sorarsanız, bu kadar tadilatın böyle uzun sürmesi açıkça biraz kafamızı karıştırdı. Neyse, şu aşamadan sonra kale için ne yapılmalı sorusuna cevap bulmaya çalışalım.

Aslında Maraş kalesi son asra kadar içinde küçük bir mahallesi ve camisiyle (Sultan Süleyman Camii) aynı zamanda bir iskân bölgesiydi. Surların dışında etrafını çevreleyen evler ise 1980’li yıllara kadar varlığını devam ettirdi. Siyah beyaz fotoğraflarda görürsünüz. Ama kale içindeki mahalle ve cami ne zaman ortadan kalktı tam bilemiyoruz.

Kaynaklara göre 1795 depremi Maraş’ta büyük tahribat yapmış, bundan kale surları ve içindeki mahalle de nasibini almıştı. Muhtemelen cami de büyük hasar görmüştü. Şehir ilmîye tarihinin dev isimlerinden olan ve “Kalalı Osman Efendi” diye meşhur bulunan Kale İmamı Osman Efendi 1895’te vefat ettiğine göre kaledeki cami 20.yy.ı görmüş olmalıdır. Cumhuriyetin ilk yıllarında tamamen ortadan kaldırılmış olma ihtimâli kuvvetlidir. Yine de belgesini görmeden kesin hüküm veremeyiz.

Kalede bir de küçük boyutlu bir sarayın varlığından bahsediliyorsa da, onun da ne zamana kadar varlığını devam ettirdiği meçhuldür. Kaledeki meşhur Hitit Aslanı ise geçtiğimiz yıl İstanbul Arkeoloji Müzesinden, Kahramanmaraş Müzesine getirildi. Üzerindeki Hitit Çivi yazısında, Maraş’taki Geç Hitit Şehir Devleti olan Gurkum’un kraliyet hanedanının isminin bulunuyor olmasıyla ayrı bir paha biçilmezlik özelliği taşıyor.

Şimdi bütün bunlardan sonra şehrimizin yöneticilerine, ilim ve sanat camiasına, büyüklerine, siyasetçi ve mütefekkirlerine ve hassaten bu şehri her şeyiyle benimsemiş tüm ahalisine derim ki;

  • Kale içindeki caminin mutlaka bir yerlerde ya fotoğrafı, ya mimarî planı, ya da şeklinin tarifi vardır. Bu cami biliniyorsa aslına uygun olarak, yoksa tarihi Maraş mimarîsine uygun olarak kale içinde yeniden inşa edilip, başta Cuma ve bayram namazları olmak üzere ibadete açılmalıdır.

  • Kale içerisinde “Panorama-1920 Müzesi” inşa edilmeli ve İstanbul’daki Panorama-1453 Müzesi kalitesinde tablolarla Maraş İstiklâl Mücadelesinin tüm mühim anları resmedilerek ziyarete hazır hâle getirilmelidir.

  • Kalenin bahçesinde özel bir peyzaj düzenlemesi yapılarak tarihi taş eserlerin sergilendiği sosyo-kültürel bir açık hava müzesi de oluşturulmalıdır.

Bunlar sadece gerçekleşmesi mümkün olan birkaç fikir kırıntısından ibaret. Tabi ki çok daha farklı adımlar atılabilir. Bize düşen bu fikirlerimizi paylaşmak. Bundan ötesi kentin kaderini ellerinde tutan ricâlimize aittir.

Selam Hidayete tabi olanların üzerine olsun.

İbrahim KANADIKIRIK