Hala öylemdir bilmem ya, bizim okul yıllarımızda, ülkeler tanıtılırken gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler ve geri kalmış ülkeler diye üç sınıfa ayrılırdı. Bizim ülkemiz gelişmekte olan ülkeler sınıfındaydı. Acaba hala gelişmekte olan bir ülke miyiz? Bu gelişme süreci ne zaman bitecek ve ne zaman gelişmiş bir ülke olacağız.

Gelişmenin kıstası nedir peki? Gelişmek ile zengin olmak aynı şeyler mi? Bunun kıstası nedir? Örneğin 1960 sonrası insanlarımız akın akın Almanya’ya işçi olarak gidiyordu. Şimdi Suriye’den Afrika’dan, Gürcistan’dan insanlar akın akın ülkemize çalışmaya geliyor. Çevremizdeki ülkelere bakarsan gelişmiş/zengin, Avrupa ülkelerine bakarsan hala gelişmekte/fakir bir ülkeyiz.

Yok ve yoksulluk düşüncesi genlerimizde var maalesef, atalarımızın yoksunluk hikayelerini, kıtlık günlerini duymayan, dinlemeyenimiz yoktur. Daima kulaklarımıza küpe niyetine verdikleri nasihatlerin başında israf etmemek ve tutumlu olmak gelir.

Ülke olarak bu günlerde sıkça duyduğumuz kelimelerden birisi de tasarruf. Tasarruf genelgeleri açıklanıyor. Plan program açıklanıyor. Kamu araçlarından tasarruf edilecek. Lüks araçlar kullanılmayacak vb.Peki bu önlemler için ekonomik krizlerin gelip kapımıza dayanması mı gerekiyor. Tasarruf, israf, tutumlu olmak ancak bu günlerde mi hatırlanır?

Ne kadar gerçekçi bilmiyoruz ya, gelişmiş ülkeler olarak nitelenen pek çok Avrupa ülkesinde Bakanlar, Başbakanlar hatta Cumhurbaşkanları kişisel ulaşım ihtiyaçlarını kendi imkanları ile karşılıyor. Toplu taşıma araçlarına binen, hatta bisiklet ile alışverişe giden devlet yöneticileri var.

Tamam, bizim Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız yada Bakanlarımızdan bunları beklemek abesle iştigal. Çokta gerçekçi değil. Ancak dağınıklık, makam araç tutkusu, her yere her zaman makam araçları ile gitmek, devlet imkanlarını sonuna kadar kullanmak bizim kurumlarımıza öyle bir sirayet etmiş ki!

Tüm şehirler aynı ya, doğal olarak biz kendi şehrimizden örnekler verelim. Valilik, Kaymakamlıklar, Belediyeler, Milli Eğitim Müdürlükleri, Vergi Dairesi Müdürlükleri, Emniyet Müdürlükleri, Nüfus Müdürlüğü, Orman ve Su İşleri Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, Tapu Sicil Müdürlüğü, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ve aklımıza gelmeyen daha onlarca resmi daire. Bu dairelerde bağlı olarak çalışan toplamda yüzlerce Şube Müdürlükleri. Bu daire hizmetlerine tahsis edilmiş yüzlerce araba. Yüzlerce şoför, Onlarca koruma memuru. Bu araçların yakıtları. Masrafları.

Başınız döndü değil mi? Evet başımız döndü.

Nerden başlamalı peki. Kime ne kadar makam aracı tahsis etmeli. Hangi hizmetlerde ne şekilde kullanılacağını nasıl tespit etmeli. Mutlaka vardır kanunlarla çizilmiş kullanım şekli. Hani hep görürüz araçların üzerinde ya, “Resmi hizmete mahsustur” diye. Acaba hangisi ne kadar resmi hizmete mahsus?

Ha , birde kiralık resmi binalar var. Örneğin benim hergün önünden geçtiğim bir apartmanın tamamı 5 yıldır devlet kurumuna kiralanmış. Araştırmalarıma göre, beş yıldır verilen kira ile, kiralanan bina gibi iki tane yapılırmış. Varın siz düşünün. Yada ayarlarınızın sağlığı için fazlaca da düşünmeyin!