AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, CNN Türk’te Ankara temsilcisi Dicle Canova'nın gündeme ve seçim sürecine dair sorularını yanıtladı. Yerel seçim manifestosundan, Cumhur İttifakı’na kadar birçok konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulunan Ünal, kampanyalarının insan odaklı olduğunu söyledi.

İşte Mahir Ünal’ın konuşmalarından satır başları;

“GÖNÜLDEN GÖNLE BİR YOL VARDIR”
Gönül belediyeciliğini başlatan 1994 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması. Orada bir şey oldu. 1994 krizini hatırlayalım! 1994 krizinde hükümet zaten belediyelere ödenek göndermiyor, belediyelerde zaten kendi imkânsızlıklarıyla o günün İstanbul’unu hatırlarsak, çöp, çukur ve çamurla hatırlanan hava kirliliğinin ve su kuyruklarının olduğu bir İstanbul vardı. İstanbul ile bir gönül birliği oluşturarak belediyenin imkânlarıyla halkın imkânları bir araya gelerek yeni bir belediyecilik anlayışı ortaya çıktı ve 2004’ten sonra bu belediyecilik anlayışı AK Parti belediyeciliğine dönüştü. Bizde bu kampanyamıza başlarken gönlü biraz öne çıkardık, çünkü biz Hz. Mevlana’nın dediği gibi aynı dile konuşanlar değil, aynı gönlü paylaşanlar anlaşır, gönülden çıkan ses gönle ulaşır. Gönülden gönle bir yol vardır. Bunlar bizim hep kültürümüzde olan ögelerdir. Tam da Anadolu kültürünün irfanını ifade eden bir kelimedir gönül. Bu yüzden kampanyamızı sadece insan odaklı değil.

“KAMPANYAMIZ SON DERECE GÜZEL BİR ŞEKİLDE BAŞLADI”
Kampanyamızı başlatırken kuşa, ağaca, böceğe şehirde yaşayan bütün canlılara duyarlılık gösteren, çevreye duyarlılık gösteren ve her şehir kendi sesiyle güzeldir diyerek başladık. Daha sonra da aslında gönlü anlattık. Sonra da gönülden yapılan işlerin sonuçlarıyla ilgili güzel örnekler verdik. Mesela Zeytinburnu Belediyesi’nin 5 tane madde bağımlısı gençle başlattığı bir buz hokeyi takımının Türkiye’de şampiyon olması ve daha sonra Avrupa’da bayrağımızı göndere çekmesiyle devam eden ve bu konuda gönlünü veren bir antrenörün gençlerle birlikte başardığı bir hikâye. Kampanyamız son derece güzel bir şekilde başladı. Duyarlılığın ön planda olduğu, çevreye duyarlılığın bütün canlılara duyarlılığın insana duyarlılığın ön planda olduğu bir kampanya başlattık.

“ADANA’DA 46 BİN KİŞİNİN KATILIMIYLA BİR MİTİNG GERÇEKLEŞTİRDİK”
Biz Adana’da 46 bin kişinin katılımıyla bir miting gerçekleştirdik. Orada da aslında düşündüklerimizin bir uygulaması oldu. Ortak mitinglerde sadece Türk bayrağı kullandık. Cumhur İttifakı müzikleri kullanıldı. Her siyasi parti kendi kimliği ile katıldı ama üzerinde mutabakat sağladığı değerler üzerinden dilini söylemini görselini planladı. Sayın Mehmet Özhaseki ile Sayın Sadi Durmaz Beylerin yürüttüğü bir süreç var. Tabii karşılıklı istişareler sonuçlanmadan il sayısı ile ilgili bir şey söylemek doğru olmaz. Ama karşılıklı olarak böyle bir noktada bir mutabakat ve bunların görüşülmesine ilişkin bir çalışma devam ediyor. Önümüzdeki günlerde bu sonuçlanacak ve kaç ilde buna gerek görüldüyse o illerde bilgi kamuoyu ile paylaşılır.

“CUMHUR İTTİFAKI BİR PAZARLIK İTTİFAKI HİÇ OLMADI”
Cumhur İttifakı bir masa başı ittifakı değil. Cumhur İttifakı bir pazarlık ittifakı da hiç olmadı. Çünkü Cumhur İttifakı 15 Temmuz gecesi bu milletin oluşturduğu devletin, milletin, bayrağın bekasının temel alındığı Yenikapı ruhu ile de perçinlenmiş bir ittifaktır. Bunun siyasi tarafı MHP ve AK Parti. Dolayısıyla biz burada hiçbir zaman ne MHP ne de AK Parti şurayı biz kazanalım, burayı onlara verelim motivasyonu ile hareket etmedik. Biz şu motivasyonla hareket ettik; milletin bekasına dönük tehdit oluşturan bir yerde FETÖ işbirliği yâda FETÖ’cülerin bir kumpası varsa biz bunu bozmaya dönük hareket ettik. Özellikle Güneydoğu’da devletin vatandaşa hizmet etmesi için yerel yönetimlere aktardığı paranın şehirlere harcanması gerekirken terör örgütlerine aktarılmasının sandıkta önünün kesilmesini istiyoruz. Belediyenin iş makineleriyle asfaltın kazılıp oraya el yapımı patlayıcıların yerleştirilip oradan geçen askeri aracımızın patlatıldığı oldu. Hendek olaylarında o hendekleri kim kazdı? O belediyelerin iş makineleri kazdı. Şimdi biz diyoruz ki ne PKK’nın ne FETÖ’nün herhangi bir kumpasının birilerinin seçimi kazanma hırsına eşlik edip böyle bir izin vermeyelim. Ne Devlet Bahçeli ne Recep Tayyip Erdoğan bu süreçte hiçbir zaman hiçbir siyasi pazarlığın içerisinde olmadılar. Tam tersine Cumhur İttifakının ve Türkiye’nin bekasının yanında durdular her zaman.

“KENDİ İSTİKBALİMİZİ DEĞİL, TÜRKİYE’NİN İSTİKRARINI DÜŞÜNÜYORUZ”
Hem AK Parti teşkilatları hem de MHP teşkilatları ne yapıldığının hangi gaye ile bunların yapıldığının bilincindeler. Şimdi bizde siyasetçi arkadaşlarımız bir istikbal kaygısıyla bir hırsla hareket etmezler. Çünkü gönül azimdir. Dolayısıyla şimdi CHP’ye baktığımızda CHP’de kimlerin hangi motivasyonla istifa ettiğine baktığımızda CHP’nin iç krizlerinde kimlerin ne gerçekleşmediği için partisine nasıl rest çektiğine baktığımızda buna da parti içi demokrasi diyorlar. CHP önce kendi pazarlıklarını kendi hesaplarını HDP ile herhangi bir ittifak içerisinde değilim görüntüsü verirken arkadan hangi görüşmeleri yaptığını, HDP’li siyasetçilerin bunu nasıl ifşa ettiğini konuşsun. Biz bu aziz milletin geleceği için kendi şahsi istikballerimiz için değil, Türkiye’nin istikrarı, bekası muhalefetin her gün ortaya attığı saçma sapan meşruiyet krizleri muhalefet etmek adı altında ortaya koyduğu anlamsız adeta nefret suçu niteliğindeki argümanlarını konuşsun.

“CHP’DE ÇELİŞKİLER VAR”
CHP’ye baktığımda 2 şey görüyorum; bir CHP’nin söylem olarak ortaya koyduğu bir vitrin var. Birde CHP’nin kulisi var. Şimdi ben manifestolarına baktım. Manifestolarında ortaya koydukları şeyle kendi uyguladıkları siyaset arasında uçurum var. Kendi parti içi krizini yönetemeyen kendi partisinin elinde olan belediyelerde halkça paylaşımı gerçekleştirememiş, ilkeli belediyeciliği gerçekleştirememiş ve yine kendi belediyesinin meclis üyelerinin televizyonlarda adeta isyan ettiği CHP genel sekreterinin istifa etmek durumda kaldığı bir taraftan şeffaf hesap verebilir kentler derken bir belediyesinde ortaya çıkan yolsuzlukları kapatmaya çalıştığı görülüyor. Bütün bunlara baktığınızda ortaya çok ciddi bir çelişkiler yumağı çıkıyor. DSP konusunda da kaçınılmaz olarak şimdiye kadar hep şu yaşandı; biliyorsunuz merhum Bülent Ecevit CHP’nin içerisinde varlığını sürdüremediği için DSP’yi kurdu. Bülent Ecevit’in vefatından sonra da DSP CHP içerisindeki kavgaların krizlerin istifaların siyasetteki bir diğer durağı haline geldi.

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz