Hukuk nosyonu için bazı kaziyeleri kabul etmemiz şart. Bilgi manasına gelen kaziye kelimesinin akıl için sınırlayıcı bir durum olduğu düşünülmesin.

Kainat da var olan prensipler gibi insan varlığında hüküm süren kurallar olduğu ortada. Bilim alanının her geçen gün aydınlatarak yolu devam ettiği bilim bugün insan bilinmezleri için de rehber görevini görüyor.

Ezeli bir nizam var eğer bu nizam olmasaydı insan nesli kalmazdı.

Kadınla erkek arasındaki ülfet neslin bekasını, doğan çocuklara anne ve babalarının tabii sevgisi bakımlarını sağlıyor.

Suç işleyen kanunun kendisine verdiği haklı cezaya razı olup kabulleniyor bundan dolayı vicdanen huzura ulaşıyor yaptığının sonuçlarına katlanmakla insan kültür ve medeniyet yolunda ilerlemeye devam ediyor.

Vicdanlarda makes bulan bu olgu ileriki aşamalar da “devlet” otoritesini zorunlu kalıyor. Devlet insan tabiatında var mıdır? Devlet oluşumu ilahi bir düzenin sonucumudur? Kutsal olanın bu sosyal olgu karşısında ki durumu nedir? Bu ve benzeri soruları kendimize sormadan edemiyoruz.

Kötülük niye var?

Suç niye var?

İki farklı kelimeyle ifadelendirdiğimiz bu alanın zihinsel süreç içinde ele alınması varlığımızın bekası için önemli. Kötülük ve suç iki farklı oldu yalnız İslamiyet çoğu vakit kötülük ile suçu birlikte değerlendiren bir mantaliteye sahip işte modern zamanların mevcut kültüründe anlaşılmayan durumun eşiği.

Huzursuzluk kişilerin anormal, hasta tabiatlarından, bazı kötü huyları adet ve alışkanlıklarla ortaya çıkarmalarından bazen ta otoritenin keyfi müdahalelerinden, manasız ideallere sadakatten ileri geliyor.

Felaketler eşikte

Kainatı yaşayan bir organizma olarak görmekle insan fıtratını bekleyen suç ve kötülükleri ortadan kaldırabiliriz. Doğa yasalarından hukuki yasalar çıkartılabilir.

Çoğunlukla şahsi menfaatlerin ön plana çıkarıldığı toplumlar da sözüm ona alim adı verilen kişilerin temel insan haklarını göz ardı ettikleri bilinen bir gerçek.

Sosyal felaketler insanlık için tabii felaketlerden daha büyük tahribata yol açar bunun örnekleri için insanlık tarihine bakmak yeter.

Dinimiz hiçbir zorlamayı baskı aracı olarak kullanmaz. “Dinde ikrah yoktur” ilahi buyruğunun geniş bir rahmet alanı oluşturduğu ortada iken modern dünyanın İslam alemini tehdit altında tutmasının akli bir gerekçesi olabilir mi?