Okuma, dil kurallarına uyarak, yazılı iletişimleri sözlü iletişim haline getirmek, kavramak, kıyaslama yapmak, yorumlamak, fikir yürütmek ve yargıya varmaktır. Belki en klasik tanımıdır bu. Yaşam içerisindeki ‘’okuma’’ ya gelince; insanı, toplumu, dünyayı, geçmişi, geleceği, günü, gündemi, iyi-kötüyü, varlığı, oluşu taa fıtratın özünden gelen bir ses, davet, dillendirme ve mücadeleyle yapılan bir okumadır. Nitekim Alak suresindeki ‘’İKRA’’ kelimesindeki anlam karşılar bu okumayı. Ruhsal, düşünsel, manada uyanıklık, sorgulama, algılama, üretme, farkına ve sonuca varma işidir. Allah resulü işte tam da bu okumayı yapmıştı. Yaşadığı toplumun adaletsizlikleri, her türlü çirkinlikleri kendinde müthiş bir kaygı ve tasaya yol açmış, vicdani bir uyanışa sebep olmuştu da Hira dağına kapanmıştı. Peki, bu okumada eksik olan neydi ki Cebrail kendinden yine bir okuma istedi? O akletmenin, bilimin ve ilimin şart koşulacağı bir dinin seçilecek öncüsü ve resulü olacağına göre, okuma yazması olan ve yukarıda belirttiğimiz gibi hayatın her formunu hakkıyla okuyan biri olarak Cebrail’in istediği okuma nasıl bir okumaydı? ‘’Oku’’ emrinden sonra gelen anlamın tamamlayıcısı ayete gelelim. ‘’Oku, yaratan Rabbi’nin adıyla oku.’’ İşte o geceyi ‘’Bin aydan daha hayırlı bir gece’’ yapan bu sure ve bu ayet oldu. Bundan böyle tüm okumaları ‘’Rabb’in adı’’yla olacaktı. Kodlarını ilahi kelamdan alacak, okumaları bu minvalde ve süreçte olacaktı. Formül buydu. Yoksa Allah Kur-an'ın tamamını bir gecede indirir, resulden de bir gece veya birkaç gecede okumasını isterdi. Ama öyle olmadı. Allah, peyderpey indirip yirmi üç yılda tamamladığı Kur-an'ı yaşamın içerisine sokup, her dönem, her forumda adeta gergef gergef işletti. Resul’ün öncülüğü ve önderliğinde insanlara icraatlerle okutmuş oldu. Amaç da buydu. Taksim taksim gelen Allah kelamı birey, aile, sosyal, siyasal, iktisadi yaşamda yerleşiyor ve yapılan okumalar, dünyayı, sonsuz hayatı kazanmanın yollarını öğretiyordu. Yaşamı okumak, adaleti görüp gözetmek, hikmeti görebilmek, mümeyyiz bir akla sahip olabilmekse; hiç şüphesiz olabilirliği yanında hiç de kolay ayıklanabilecek şeyler değildi. Ki, tam bu arada Allah, ‘’Bilmediğimizi öğretti.’’ (1/5) ve bu bilinmeyen şifrelerin elimize geçmesiyle hayatı okumamız ve tutunmamız istendi.