Her insanın geriye dönüp baktığında saygı duyduğu, hatırladıkça gözlerinin yaşardığı, anne babasına duyduğu hürmete eşdeğer hürmet duyduğu bir veya birkaç öğretmeni vardır. İlkokula başladığımızda en az annemiz babamız kadar bize emek veren fedakar öğretmenlerimizi hiç unutamayız. Nice yaramazlıklarımıza, akıl almaz taşkınlıklarımıza sabırla tahammül eden bilhassa ilkokul öğretmenlerimiz, adeta ömürlerini yetişmemiz uğruna feda eden büyüklerimizdir. Ben hep merak etmişimdir; en sabırlılarımız mı öğretmen oluyor, yoksa öğretmen olduktan sonra mı sabırları artıyor diye. Bence ikinci düşünce tarzı doğru. Mizaçları nasıl olursa olsun, öğretmenlik mesleğini seçmekle onların sabır dağarcıkları Allah tarafından genişletilip olgunlaştırılıyorlar. Çünkü Allah, ilk insan ve ilk peygamber Hz.Adem (as)'ı yarattığında O'na bütün esmayı öğrettiğini ve O'nu insanlığa peygamber olacak kıvamda bir olgunluğa ulaştırdığını ve daha sonra da bütün melaike-i kiramı O'nun üstünlüğünü kabulle emrettiğini Kur'an-ı Kerim'de bize bildiriyor. (Bakara,31) Sevgili Peygamberimiz (sav) de "Beni Rabbim terbiye etti ve ne güzel terbiye etti" buyurmak suretiyle Ahir Zaman Nebisinin hem Rabbinin hem de öğretmeninin Allah olduğunu bize bildirmektedir. Öğretmeni Allah olan bir Peygamberin eğittiği altın neslin takipçileri, Müslüman öğretmenler olarak bizlere düşen de müminlerin evlatlarını birer Müslüman bireyler olarak cemiyete kazandırmak olmalıdır.  Bizim inancımız "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum" (Hz.Ali) düsturunu benimsememizi isterken. Öğretmenliğin insanı kölelikten kurtardığını da Bedir Harbinde esir alınan müşriklerin her birinin 10 müslümana okuma yazma öğreterek serbest bırakılmalarını sağlayarak ortaya koymuştur. Peygamberimiz'in öğretmenliğine baktığımızda, insanlığın en güzel örneklerini görebiliriz. Efendimiz, her yaştaki talebeleri sahabelerini, müşrik bir düzenin insanları olarak ruhlarına ve bedenlerine sirayet eden kirlerden temizlemek ve onlara yeni ufuklar açmak için hayatını ortaya koymuş, gecesini gündüzüne katmıştır.  Kendi evlatlarını, eşlerinin önceki kocalarından olan evlatlarını büyük bir titizlikle eğiten Peygamberimiz, evlatlıkları vasıtasıyla da bizlere en güzel öğretmenliği miras bırakmıştır. Çocukluk yıllarını Efendimiz'in terbiyesinde, O'nun yanında geçiren Enes b. Malik'in hatıralarına bir göz atacak olursak, bir mürebbi olarak öğretmenlerin, talebelerinin şahsiyetlerinin gelişmesinde ne kadar etkili olduklarını görürüz. Efendimiz'in kendisine verdiği sırrı annesinden bile saklayacak kadar iyi yetişmiş bu sahabe 9-10 yaşlarında bir çocukken göstermişti bu hassasiyeti. Yeni Efendimiz'in terbiyesinde yetişen Kur'an Muallimi Mus'ab b.Umeyr, Medine'ye gittiğinde 18-19 yaşlarındaydı. Medine'nin müşrik reisi Sad b.Muaz hışımla huzuruna çağırıp tehdit ettiğinde "Efendim, beni birkaç dakika sabredip dinleyiniz, söylediklerim hoşunuza giderse ne ala. Hoşlanmazsanız çeker giderim." diyebilmiş ve okuduğu Kur'an ayetleriyle Sad b.Muaz'ın Müslüman olmasını sağlamıştı.  Asırlardır bu millet, Peygamberimiz'den aldığı güzel örnekliği gelecek kuşaklara taşıyarak öğretmenlik mesleğinin mukaddes bir vazife olduğunu dünyaya ispat etti. O öğretmenlerin yetiştirdiği talebeler, çağ açıp çağ kapadı. Anadolu'yu, İstanbul'u, Mısır'ı fethedip Endülüs Medeniyetini kurdu. Osmanlı İmparatorluğu dünyaya 600 yıl adalet ve insanlık erdemini yaydı durdu.  Benim çocukluğumda unutamadığım iki öğretmenimi buradan hürmetle ve saygıyla anmak isterim. İstiklal İlkokulu'nda öğretmenlerim olun Fitnat Orçan ve kocası Vahit Orçan'ın, şahsiyet oluşmasında unutulmaz hatıralarını içimde saklıyor ve kendilerini saygıyla ve minnetle anıyorum.  Rehabilitasyon merkezlerinin olmadığı 1960'lı yıllarda konuşamayan çocuklar ilkokul öğretmenlerine emanet edilirdi. Baba diyemeyen bir spastik özürlü çocuğa günlerce sabırla ba ba ba ba diyerek baba demeyi öğreten Vahit Orçan hocamı unutamam. Fitnat Orçan hocamın erkek çocuğuyla aynı sınıftaydım. Teneffüste çarpıştık, çamura düştük, kasıtlı bir şey yoktu ikimiz de düşmüştük ama benim kaşım açılmış kanıyordu. Fitnat hocamın kendi çocuğundan evvel beni kucaklayıp yaramı tedavi etmesini hiç unutamam. Benim babam da beni okula teslim ederken Vahit Hocama "Eti sizin kemiği benim hocam. Ölürse yer beğensin, kalırsa el beğensin. Ona göre yetiştirin benim çocuğumu" demişti.  Bugünlerde çocuğu intihar eden bir babanın, kızımın katili öğretmenidir diye televizyonlarda bağırdığını görünce biraz araştırdım. Meğer uygunsuz davranışından dolayı ilkokuldan uzaklaştırma cezası alan bir çocuğun babası imiş. Ne demeli bu babaya şimdi? Önce yapman gerekenleri ihmal et, sonra öğretmene katil de, oldu mu şimdi? Bugün okullarımızda öğretmenlerimiz çocukların ders esnasında telefonlarını bile kapattıramıyorlarsa, TV dizilerinde öğrenciler birbirleriyle flörtten başka bir şey düşünemeyen varlıklar olarak tanıtılıyorsa. Biz geçmişin en güzel hasletlerini nereye koymuşuz, bir düşünmeliyiz.  Öğretmenlerimiz, toplumlarımızın hamurunu temiz su ile yoğuran fedakar emektarlarımız olarak hak ettikleri mümtaz mevkiye yerleştirilmeli. Eğitim fakültelerimiz öğretmenlerimizi milli hasletlerle donanımlı olarak yetiştirmeye özen göstermeli. Her meslekte olduğu gibi kendini mesleğine vakfetmiş öğretmenlerimiz göreve geldikten sonra da kendilerini yenilemeli. Müslüman öğretmenler olarak Peygamberimiz'in eğitim metodlarını çok iyi incelemeliyiz. Devletimiz, öğretmenimizin gözünü dışarıdan alacak sosyal desteklerle öğretmenimizi kollamalı. Öğrencilerine en faydalı olabilecekleri müfredatı ve fiziki şartları temin etmeli. Öğretmenlerimiz de kanaat ehli müminler olarak ikinci üçüncü mesleklerden vazgeçmelidirler.  Bu duygularla 24 Kasım Öğretmenler Günümüzün tüm öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve milletimize hayırlı olmasını diler, vazifeleri başında şehid edilmiş öğretmenlerimizi rahmet ve minnetle anarım. İyi ki varsınız fedakar, vefakar öğretmenlerim. Kalın sağlıcakla.