‘Nur Topu’ dilimizdeki çok güzel deyimlerden biridir. Çocukların, sevimli ve gürbüz olduklarını ifade etmek için kullanılır. Yeni doğmuş bebekler, anne ve babalarına ‘nur topu gibi maşallah’ sözleriyle müjdelenir.
 
Deyimlerin gerçek anlamları yanında bir de mecaz anlamları vardır. Hatta asıl verilmek istenilen mesaj, mecazi anlamla verilir. Mecazi anlamıyla ‘bizim nur topu bebek de dolaşım sisteminde sorunlarla erken doğdu’. Bu sebepten bebeğimiz sevimli ama yeterince gürbüz değil. Beklediğimiz geldi müjdeler olsun ancak bebeğin sağlığı için anne-baba doktor kapılarında biraz zahmet çekecek gibi gözüküyor.
 
Sözü Salı akşamı dağılan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na getirmek istiyorum. 1 Kasım Seçimleri TBMM’de yer alan tüm partiler, eşit sayıda üye ile bu komisyonda yer almışlardı. Komisyonun başkanlığını bizzat TBMM Başkanı yürütüyordu.
 
Komisyonda ‘öncelikle gündeme gelecek konu başlıklarının oy birliğiyle gündeme alınması’ kararlaştırılmıştı. Salı günü de ‘usül yönünden neler yapılacağı ve hedefin belirlenmesi için bir çerçeve çizilmesi’ amaçlanıyordu. Ancak ‘Nur Topu Bebek’ erken doğum sebebiyle dolaşım sisteminde yaşanan sorunlarla boğuşmaya başladı...
 
Ve beklentilerin aksine veya beklenildiği gibi demek daha mı doğru olur bilemiyoruz, bütün çabalara rağmen ‘nur topu bebek’ yaşatılamadı. Üçüncü toplantısını bitiremeden bizzat TBMM Başkanı İsmail KAHRAMAN tarafından "görüşmelere kırmızı çizgilerle (sınırlamalarla) başlanılamayacağı, ön sorunların çözülmesi konusunda bir mutabakat olmadığından komisyonun bundan sonra çalışamayacağı’ kararı ile fiilen dağıtıldı.
 
Peki kıyamet nereden koptu? CHP ‘Komisyonun adı (Türkiye'yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu) ve sürecin Parlamenter Sistem üzerinden yürümesi noktasında ısrarcı oldu. İktidar Partisi üyeleri de Başkanlık Sistemi önerisini tartışmaya açmak isteyince komisyon önce kilitlendi ve sonra da TBMM Başkanı tarafından yukarıdaki gerekçeyle dağıtıldı.
 
CHP ve Ak Parti sözcüleri komisyonun dağılması üzerine birbirlerini suçladılar. Ömer ÇELİK, ‘parlamenter sistem ne kadar meşruysa, başkanlık sistemi de o kadar meşrudur’ sözleriyle Ak Partinin Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki asıl hedefini de açıkça belirtmiş oldu. Bülent TEZCAN’da ‘masadan kalkma filan yok. Belirlediğimiz ilkelerde görüşmelere devam edebiliriz’ dedi.
 
Şimdi ne olacak?
 
Ne olduğu belli oldu. Ne olacağını da bilmek için kâhin olmaya gerek yok bize göre. Ak Parti sözcüsü ‘Komisyonun MHP ve HDP’ ile devam edebileceğini söyledi. Ancak bu düşünce teknik olarak imkan dahilinde olsa da fiilen mümkün bulunmamaktadır. MHP’de tıpkı CHP gibi ‘parlamenter sistem’ konusunda ısrarlıdır.
 
Ak Parti, Başkanlık Sistemi ısrarından vaz geçmeyeceğine göre burada HDP’nin tavrı önem kazanmaktadır. Seçimlerden önce ‘Seni Başkan Seçtirmeyeceğiz’ aforizması ‘Seni Başkan Yapacağız’a dönüşecek mi bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.
 
HDP’nin Başkanlık Sistemine açık veya örtülü bir şekilde destek vereceğini bir an düşünsek bile bunu Ak Partinin ne kadar kabul ede-bile-ceği de muammadır.
 
Anayasa Değişikliklerinin halk oyuna sunulabilmesi için TBMM’de en az 330 oy alması gerekmektedir. İktidar Partisinin bu durumda TBMM Başkanı hariç 14 oya daha ihtiyacı vardır. Bu eksik; bir veya birden çok siyasi partiyle uzlaşılarak veya transferlerle mi tamamlanmaya çalışılacaktır, bu konu şimdilik cevabı belirsiz bir bilmecedir.
 
Ve ‘Üçüncü Çözüm’
 
Şurası kesindir ki, Sayın Cumhurbaşkanı BAŞKANLIK SİSTEMİ’ni istemektedir. Ancak bu isteğini nasıl ve şekilde gerçekleştirme cihetine gidecektir, bu konuda partisinin tavrı ne olacaktır, önümüzdeki günlerde bu konular kamuoyunca çokça tartışılacaktır.
 
Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanının önerisiyle Ak Parti ‘Üçüncü Çözüm’ yolunu deneyebilir. Üçüncü Çözüm nedir mi diyorsunuz? Ben de bilmiyorum ama Türkiye önümüzdeki aylarda hem dış, hem de iç politikada ciddi sınavlarla karşı karşıya diyebilirim. Gelişmeleri hep birlikte izleyip değerlendirmeye devam edeceğiz.
 
Son Söz: “Dereyi görmeden, paçaları sıvama”