Yıllardır her ramazan ve her bayram duyduğumuz “nerede o eski bayramlar” ifadesiyle alakalı bir şeyler karalama ihtiyacı duydum bu hafta.

Zaman su gibi akıp geçiyor. Her yaş günümde(hala kutlarlar sağ olsunlar yaşıma bakmadan) aslında sevinecek bir şey olmadığını, ömrümden bir yıl daha eksildiğini, kim bilir daha kaç yıl ömrümün kaldığını düşünür, hüzünlenirim. Ama tıpkı doğum günlerim gibi, hayatımın da ne kadar farklılaştığını, çevremin ne kadar değiştiğini, ortamlarımdaki farklılıkları görüp sevinirim.

Şimdi kendi hayatımdan örnekle bana göre eski ve yeni ramazan ve bayramlarla alakalı bir kıyaslama yapmaya çalışayım. Yayın yaptığım zamanlarda ramazan ayı hem zor hem keyifli geçerdi. Koşuşturmalarım çok olmasına rağmen gece yayınları demli çaylarla çok daha keyifli olurdu. Gece yarısı eve gider, doğal olarak sahura kadar uyumazdım. Sahur yaklaştığında annemi uyandırmadan sessizce sahurlukları hazırlar, davullar çalmaya başladığında ev ahalisini uyandırırdım. Yani yayın yaptığım 6 yıl boyunca neredeyse bütün sahurları ben hazırlamışımdır babamın evinde. Tabi annecim bundan yıllarca çok memnun kalmıştır. İftarları da bazen ailemle bazen akrabalarla, bazen de arkadaşlarımla açmak nasip olmuştur. Derken bayram gelir. Bayram namazına erkek kardeşim ve babamla gideriz evimizin yanı başında ki Çarşıbaşı Camisine. Sonra el öpmeler, akraba ve kabir ziyaretleriyle geçerdi bayramlarımız.

Gelelim günümüze. Hızla akıp giden zaman çok şeyler alıp götürse de benden, götürdüklerinden çok daha fazlasını getirdi çoğu zaman hamdolsun. Artık bayramlarda koşa koşa gittiğimiz, “kuzucuklarım gelmiiş” diyen çok sevdiğim anneannem, her ramazan bayramını bize pişirdiği kebaplarla kurban bayramı gibi hissettiren büyükbabam da yok hayatta. Bu eski bayramlardan aradığım en büyük eksik. Ama dedim ya hayat almadan vermez. Götürdükleri özlenirken, getirdikleri aşkla seviliyor artık. Çok şükür ruh eşimi nasip etti rabbim ve evlendik. Meyvelerimiz oldu biri kız biri oğlan(herkesin hayalidir hani). Şimdi eşim enfes yemekleriyle hazırlıyor iftarları. Ya da sevdiğimiz insanlarla akrabalarla açıyoruz oruçlarımızı. İftar sofrasında dua ederken, amin diyen iki kuzucuma bakıp gözlerim dolarken şükrediyorum rabbime her türlü nimetleri için. Sahurları zaten uyumadığımız için eşimle birlikte hazırlıyoruz. Keyifli günler gecelere karışıyor bu sayede. Derken bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi geliyor. Oğlumla namaz kılarken, kızım seccadeye uzanmış “amin” deyip namazda bizi güldürüyor. Sonra yine bir bayram çalıyor kapımızı. Sabah bayram namazına gideceğiz diye erkenden uyuyor oğlum. Kalkıp abdest alıyor ve caminin yolunu tutuyoruz birlikte. Bir zamanlar babamla kardeşimle gittiğim bayram namazlarına oğlumla gidiyorum artık. O küçük ayaklarıyla yanımda olması bana anlatılamaz bir mutluluk veriyor. Eve döndüğümüzde kapıda bekleyen eşim ve kızım bayramımı kutlayıp elimi öpüyor. Bir zamanlar biz harçlık beklerken minik eller harçlık için uzanıyor. Oğlum bu bayram toplayacağı paralarla ne alacağının hesabını yaparken, bayram akraba ziyaretleriyle daha da keyifleniyor.

Velhasıl evet o eski bayramlar, ramazanlar yok. Adı üstünde eski. O anlar da zamanında yaşandı ve bitti. Eskiyi özlüyor muyum. Sadece ebediyete intikal eden sevdiklerimi. Çünkü anlattığım gibi her anın, her zamanın tadı ayrı.

O yüzden anın tadını çıkarın, eski zamanların eskide kaldığını, eski diye diye anın güzelliklerini kaçırdığınızı unutmayın…

Tüm Kahramanmaraş halkının ve İslam Aleminin Ramazan Bayramını en içten dileklerimle kutluyor. Herkese sağlık, mutluluk, huzur dolu bir bayram diliyorum.