Geçtiğimiz günlerde bir sosyal medya platformunda lise yıllarından sonra irtibatımın kesildiği bir okul arkadaşımın kariyer bilgileri gözüme çarptı. Lise döneminde oldukça başarılı olan bu arkadaşım, üniversite sınavında Boğaziçi Üniversitesi elektrik-elektronik bölümünü kazanmıştı. Ardından kariyerine İstanbul’da bir telekomünikasyon şirketinde başlamış ve burada sadece 2 yıl kadar çalıştıktan sonra Amerika’da bir yazılım şirketinde işe başlamış. 10 yıldır burada çalışan arkadaşım, Amerika’da farklı iş teklifleri alıyor ve kariyerini çok güzel bir şekilde devam ettiriyor.

***

İlk bakışta çok “cool” bir şey gibi algılanan ülke dışında kariyer yapmak hali, aslına bakarsanız “içi beni dışı seni yakar” durumundan pek de farklı değildir. Yurtdışında 1 haftadan fazla durduğunuzda bile alışageldiğiniz insanlar, aileniz, damak tadı, kültür, derdini rahat anlatabilme hali, iklim şartları gibi yurdumuza ait onlarca şeyi özlüyorsunuz. Bir de yıllarca başka ülkelerde yaşama halini düşünün.. İnsan herşeye alışır diyenleri duyar gibiyim ve aslında haklılar ama eğer o ülkede doğmadıysanız ve eğer hala ana yurdunuz ile hafif de olsa bir bağınız varsa, alışmak hadisesi oldukça güçleşiyor.

***

Peki bu kadar güç şartlar olmasına rağmen, başarılı insanlarımız neden bu ülkeyi bırakıp da başka ülkelerde okumak/çalışmak isteği içerisindeler? Amaçlanan tek şey daha yüksek maddi kazanç mı?

***

2018’de genç nüfusumuzda %42 oranında artan yurtdışında kalıcı süre yaşama başvurularının temel sebebi, gençlerimizin ideallerini ülkelerinde gerçekleştiremeyecek olmaları inancından ileri gelmektedir. Özellikle de belirli kabiliyeti ve başarı seviyesi olan, yabancı dili çok iyi konuşabilen kesimden oluşan bu gidici kitle, tam da 3,5 yıl sonraki (2023) ülkemiz hedeflerini gerçekleştirebilmemiz için ihtiyacımız olan kitledir.

***

İdealleri yüksek olan insanların yaşayabileceği ortamların kriterleri bellidir. Başarılı ve ideali yüksek olan insanlar, ancak kendi gibi insanların yer aldığı başarı atmosferinin içinde yaşayabilirler. Kendilerine kattıkları yetenekler ile üniversiteden mezun olmuş gençler, 10 yıl sonra nerede olacaklarını hayal etmek isterler doğal olarak. Ayrıca bir rutinin içine sığdırılmış hayatı da reddederler. Bu yüzden bu türden kardeşlerimize büyük hedefler sunmak ve kendilerini de bu hedefin bir parçası olduklarını hissettirmek icap eder.

***

Gelişmekte olan bir ülke kategorisinde yer alan ülkemiz, yüksek teknolojili üretime yoğunlaşmaya başlamaz da hizmet sektörüne, inşaat sektörüne ağırlık verirse ve hala devlet memuru olabilmek en yüksek ideal olarak benimsenirse, korkarım ki başarılı kardeşlerimiz kendilerine başka bir çıkış yolu arayacaklardır. Neticesinde de kendilerine güzel şeyler vaad eden yabancı memleketlere göçmüş beyinler olarak aramızdan ayrılacaklardır.

***

“Türkiye’de eğitim kalitesi yeterli değil” şeklinde herkesin diline pelesenk etmiş birşey var ama ben bu kanaatte değilim. Bence iyi liselerimiz, iyi üniversitelerimiz, iyi hocalarımız var ve vermesi gereken temeli yeterince verebiliyorlar. Zaten insanın okulda değil de iş hayatında piştiği ve asıl okulun iş hayatı olduğuna inanıyorum. Bizim problemimiz, “asıl okul” olarak nitelendirdiğim iş hayatının kalitesinde yaşanan gerilemedir. Yerli savunma teknolojileri ile başlayan yüksek teknolojili üretim hedefinin, otomotiv, havacılık, makine, sağlık, finans, tarım gibi alanlarda da devam ettirilmesi ve başarılı, yetenekli kardeşlerimizin iyi maaş+yaşam paketleriyle bu hedeflerin birer parçası haline getirilmesi önem arz etmektedir.

***

Bundan 50 yıl önce esamesi okunmayan Güney Kore, Tayvan, Hindistan, Çin gibi ülkeler, başarılı bireylerini böylesi başarı atmosferleri ve yüksek milli hedefler ile ülkeleri içinde tutmuşlar ve kalkınmayı da büyümeyi de başarmışlar, başarmaya da devam etmektedirler. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.