Suriye meselesi gündemimizdeki bir numaralı yerini koruyor. Ancak bu kez daha sıcak. Fırat’ın doğusuna harekat başladı başlayacak.

İlginç şeyler yaşanıyor. Kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği, aklın tezahürde zorlandığı bir durumla karşı karşıyayız.

Daha düne kadar (ki düne kadar ifadesi en fazla on beş günlük bir süreyi kapsıyor) tırlar dolusu mühimmatı PYD/PKK terör örgüne teslim eden, birkaç orduyu donatacak ağır silahları terör örgütüne veren ABD, bir anda o bölgeden çekiliyor, Türkiye’nin olası harekatına yeşil ışık yakıyor.

Yok, aslında bu tam olarak yeşil ışıkta sayılmaz. Bay Trump “bu aptalca savaşta yerimiz yok, çekiliyoruz” derken ABD Dışişleri Bakanı Türkiye’ye tehditler savuruyor. Bugün Türkiye ve Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile olumlu ilişkilerini ifade eden Bay Trump, birkaç sat sonra Türkiye’yi ekonomik olarak felç etmekle tehdit ediyor.

Türkiye, Rusya ve İran mutabakatı masada iken, bugün İran, Türkiye’nin olası harekatına karşı olduğunu açıklıyor.Yine Birleşmiş Milletler harekata karşı olduğunu açıklıyor.

Evet garip şeyler yaşanıyor. Hepsi bir yana, özellikle Amerika’nın tutarsızlığı, gelgitleri Türkiye önündeki en büyük problem. Düne kadar büyük bir cephanelik haline getirdiği, kendi menşei silah ve  mühimmatların Türkiye tarafından darmaduman edildiğini izleyecek. Operasyona ses çıkarmayacaksa o kadar ağır silahı neden o bölgeye yığdı, neden yıllardır PYD/PKK terör örgütüne her türlü lojistik imkanı sundu. Aklındaki büyük projelerden vazmı geçti. Amerika, birkaç orduyu donatacak kadar yapmış olduğu silah yardımı ile, Türkiye ile PYD/PKK arasındaki bu sıcak çatışmayı keyifle izleyecek midir?

ABD’nin Suriye’den çıkmasının sebebi yalnızca Türkiye’nin kararlı tutumu mudur?

Şeytani planları ile, uzun soluklu projeleri ile bilinen Amerika’nın bu projelerinden bir anda vazgeçmesi pek akla yatkın görünmüyor.

Çözüm süreci  döneminde sınırlarımızı açıp, Kobani’ye PYD güçlerinin geçmesine izin veren bizdik. Fırat’ın batısı, Fırat’ın doğusu parsel parsel PYD/PKK tarafından yerleşke haline getirilirken bunu izleyen, ses çıkarmayan, göz yuman bizdik. Şimdi bir nevi kaybedilen, güvensiz bölge haline getirilen yerleri yeniden kontrol altına almaya çalışan yine biziz. Tüm bunlar uluslar arası plan ve projelerin uzun vadeli olması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sunuyor.

Mevcut iktidarın şu anki kararlı tutumunu takdir ile karşılasak ta, Suriye konusunda geçmiş siyasetimiz hatalarla dolu. Ancak geçmişe takılmanın anlamı yok. şöyle yada böyle, artık ABD ne der, Birleşmiş Milletler ne der, İran ne der endişelerini bırakıp bir an önce Suriye’ye girilip sınırlarımız güven altına alınmalıdır. Ne pahasına olursa olsun.