İnsanoğlu yaşamında mutlu ve başarılı olmak ister. Mutluluğun ve başarının yolunu tam olarak bilmediğinden ya da yanlış bildiğinden istediği mutluluğa ulaşamaz. Bu yollar zannedildiği gibi çok çalışmak ya da mücadele etmekle ulaşılamaz. Tabi ki bunların etkisi yansınmamakla birlikte asıl önemli etki mücadelenin kişiye özgülüğü yani özgünlüğüdür.

Özgünlük, öz kökeninden türetilmiş bir kelime olup kişiye ait olan anlamında kullanılmaktadır. Yani bir mutluluk ve başarı gerçekleşecekse öncelikle kişinin özüne uygun olmalı o özü harekete geçirebilmelidir. Kişi özüne uygun olan durumlara ve olaylara yaklaşır. Bu yaklaşma devamında onun için mücadele etmeyi sağlayacak özgür bir ortamla birleşmesi gerekmektedir. Özgürlük ortamı içinde kişi kendine has özgünce mücadelesini yaparken süreçten haz almaya başlar. Bazı insanlar mücadele ederken süreçten zevk almıyorsa pes etmekte mücadeleden vazgeçmektedir. Başarı yolculuğuna aşkla başlayan ancak devamını getiremeyenlerin başarısızlığının temelinde bu pes etmeler yatmaktadır. Pes etmelerin temelinde ise kişiye özgü olmayan bir mücadele ve bu mücadeleyi özgürce ortaya koyamadığı şartlar yatmaktadır.

                Özgünlük ve Özgürlüktür, kişiyi mutlu eden ve başarı yolculuğunu haz verici hale getirendir. Haz ve huzur veren yolculuklar tamamlanır. Hatta tamamlanmasa bile sürecin verdiği haz, onlar için sonuçtan kıymetli haldir. Bu hal sonucuna ulaşamamanın kişi de oluşturacağı sarsıntı ve sıkıntıyı hissettirmez ya da az şekilde hissedilmesini sağlar. Bu da insana olumlu bir yaşam sağlar.

                Kendini özgürce ifade edemeyen kişilerde ise tam tersi huzursuzlu ve öfke hali gözlemlenmektedir. Bu durumlar ise kişide ileri düzey adı konmamış psikolojik sıkıntılara yol açmaktadır. Bu tip insanları özellikle son dönemde çevremizde sık sık karşılaşmaktayız. Bu haldeki insanların çok olması o toplumun da mutsuz ve öfkeli hale gelmesini sağlamaktadır. Çevremizde gördüğümüz bir anlık öfkenin patlaması sonucu cinayetler, kavgalar ve çatışmalar yaşanmaktadır. En iyi birbirini yanlış anlayan ya da anlamayan insanlar topluluğu oluşmaktadır. Kendini özgürce ifade edemeyen insanlar o an sadece içine kapanır. Çevresindekiler bazen bu durumdan hoşnut olabilirler. Bu şekilde engellemeler sonucu dolan anlaşılmayan insan sonrasında ani patlamalar sonrasında “iyi insandı bunu nasıl yaptı?” diye anlaşılmaya çalışılır. Lakin artık geç kalınmıştır. O patlaması onanmaz hasarlar bırakmıştır. Bu hasarlar sadece o andaki kişileri etkilemez sonraki nesillere de psikososyal olarak aktarılmaya devam eder. Bu durum yeni doğacak çocuklar hem genetik hem de korku ile özgürlüklerin kısıtlanmasıyla aktarılmaya devam eder.

                Atalarımız “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde odur.” diye belirtmiştir. Bu söz bize gelişim psikolojisindeki insanın ilk 7 yılının önemini vurgulamaktadır. İnsan beyni ilk oluşum sürecinden itibaren hem genden gelen özellikleri hem de çevresel etkenleri kayıt etmektedir. Bu kayıt ettiği bilgilerle sonraki yaşantısını şekillendirmektedir. Öfkeli ve mutsuz anne babalar hem genleri ile hem de öğrettikleri ile çocuklarını biçimlendirmektedirler. Dün eleştirdikleri özgürlükle ilgili kısıtlamaları kendi çocuklarına uygulamaktadırlar. Bu kısır döngü kuşaktan kuşağa aktarılarak devam etmektedir. Bu kısır döngüyü ilk anda kırıp özgürleşeme ve kendini özgün şekilde ifade etmesi sağlanmalıdır. Bu özgünlük ve özgürlüğü oluşturmak öyle kolay olmamaktadır. Bu özgürlüğü sağlamak için ciddi fedakârlık ve mücadele gerekmektedir. Hatta tedavi ve psikolojik profesyonel destekle sağlanmaktadır. Kendini özgür şekilde ortaya koyan bireyler yaşamda etkili ve mutlu olacaktır.

               

                Kişi özgün şekilde özgürlüğünü ortaya koyamadığı zaman mutsuz ve öfkeli olacaktır. Bu hal devamında öfke patlamalarına neden olacaktır. Tam tersi durumda kendini özgürce ifade eden insanlar özgür zihne sahip olurlar. Özgür zihinlere ve davranışlara sahip insanlar kalıcı şekilde huzurlu ve mutlu olacaktır.