Finansal piyasalardaki oynaklığın gelişmekte olan ülkelere verdiği zararın analizi oldukça ayrıntılıdır. Üretimle yarattığınız değerin birkaç ay içinde yok olması veya erimesinin nedenlerini hem içsel hem de dışsal sorunlarda aramak gerekir. Bu gereklilik aynı zamanda her bir ekonomik döngüden öğrenmeyi ve bir daha böyle zararların oluşmasını engellemeyi de kapsar. Diğer bir deyişle, “başımıza gelenden olumsuzluklardan öğrenme” bir dahaki ağrıları daha hafif atlatmamıza neden olacaktır.

Birinci kısmını sunduğumuz dünkü yazının devamında bugün, bu çalkantılara neden olan kısa ve uzun dönem etkenleri tartışmaya devam edeceğiz.

**

Parasal ve üretim kaynaklı oynaklığa neden olan üç faktörü fazla ayrıntıya girmeden inceleyip bunların neden finansal piyasalarda oynaklığa neden olacağını/olduğunu tartışalım… Bunların ilki birim olarak ihraç ettiğimiz mallara karşılık ne kadar ithal edebildiğimiz belirten ihracatın ithalatı karşılama oranı:

Teknoloji transferinin en önemli kaynağı olan ihracat ve ithalat hm salt oran hem de içerik olarak ekonomistlerin üzerinde çok tartıştığı konulardır.

Kaynak: TÜİK


 

Rakamsal olarak bakıldığında bu oran 1 birim ithalata karşılık yaklaşık 0,60-0,70 birimlik ihracat yaptığımız anlamına gelir. Ama içerik olarak incelediğimizde, ithal kalemlerindeki ara malları ithalatındaki oransal fazlalığının döviz piyasasında küçük oynamalar ile beraber gelir/gider dengesini oldukça fazla bozduğunu görmekteyiz. Kısacası ticaret açığı olarak karşımıza çıkan ve döviz gereksinimi doğuran bu durum, teknolojik bağımlılık ile de uzun dönemli cari açık sorunu yaratmaktadır. En ufak bir tersine sermaye akımı nedeniyle de kırılganlığı artırmaktadır.

Finansal ve özellikle de döviz piyasasını uzun dönemde etkileyen ve üretimin ana kaynağı olan çalışan sayısına ülkemizde değişik bir bakış açısı ile incelemeli. Geniş anlamıyla istihdam, işgücünde olup çalışanların oranını gösteriyor. Kişi sayısı yapısı ile böyle olmasına rağmen, yıllar itibariyle çalışılan saate baktığımızda sorunun kaynağına inmiş oluruz: Tembellik, ekonomik anlamıyla da verimsizlik.

Grafik 2007 ile 2016 arası Türkiye’de toplam çalışılan saatin seviyesini bir endeks şeklinde vermektedir. 2008 sonrası daha fazla çalıştığımızı ve son dönemde bunun azalma eğilimi gösterdiğini söylemekle beraber ortada garip bir çelişkinin varlığı gözükmektedir.



Kaynak: Kalkınma Bakanlığı verilerinden hazırlanmıştır.


 

Özellikle son 2 yılda istihdam seferberliği projesiyle olumlu adımların atıldığı emek piyasasında, 2007 yılından günümüze yaklaşık 10 milyon kişiye iş olanağı sağlandı (TÜİK). Bu yönüyle olumlu gözüken piyasanın detaylı analizi sonucunda, grafikte görülen saat sayısı durgunluğu, hatta azalma eğilimi, hem verimsizliği hem de tam zamanlı çalışma olanağının azaldığını gösteriyor bize. Diğer anlamıyla, kişi sayısı çoğalan istihdamın saat sayısı olarak ya sabit kaldığı ya da azaldığı görülmektedir. Bu farklılık, uzun dönemde finansal piyasaları verimlilik, firma değerleri ve ihracat kanalıyla etkileyerek özellikle döviz piyasasında dalgalanmalara neden olabilmektedir.

Gelelim günümüzdeki dalgalanmaların temel nedeni olan özel sektör dış borç stokuna…

Vade itibariyle verilen özel sektör dış borcu günümüzde sadece Türkiye’de değil tüm gelişmekte olan ülkelerdeki dalgalanmaların kalbinde yatmaktadır. Ana neden olarak yatırımların geri dönüş oranındaki azalışlar (sonuç itibariyle karlılık) ve ABD faiz oranlarının da yükselme eğilimi göstermesi, gelişmekte olan ülkelerin bazılarında “ani duruş” yani tersine sermaye akımı akımını doğurmuştur. Yapı itibariyle dışsal etki olarak gözükse de, iç makro dengelerdeki yetersizlikler ana sebepler olarak algılanmalıdır. Geri ödeme riski ve borç yükünün artmasından kaynaklanan ödeme güçlükleri finansal piyasaları özellikle de döviz fiyatını doğrudan etkilemektedir.

Kamu borçlarının devamlı azaldığı, özel sektör borç oranının devamlı arttığı ülkemizde borcun kaynağına bakılmaksızın iç sorun olarak algılanması doğru olacaktır. Bunu yönetmek zor mu? Evet kolay değil ama olanaklar içinde olduğunu da kabul etmek gerekir.

Özetle, finans piyasalarda oynaklığın kaynağı iç ve dış olabilmekte, ama ekonomik sağlığın kaynağının yaratılan iç katma değer olduğu tartışmasız bir gerçektir.


 

Verimli Günler Dileğiyle!


 

Prof. Dr. Veysel ULUSOY

veyselulusoy.com