Dünya ahiretin tarlasıdır. Yüz yıllar içerisinde çok zengin bir anlam alanına ulaşan bu hikmetli sözün hayatımızdaki yeri acaba nasıl?

Modern hayat alanları, kentler, toprakla aramıza giren onlarca engel. Büyük şehirlerde toprağın ne olduğunun ondaki canlılığın farkında olmayan binlerce insan var. Dilimizdeki hikmetli sözlerin zaman içinde manaları değişebiliyor bazan da tam zıt manalar ortaya çıkabiliyor.

Kur’ân-ı Kerim hayatın geçtiği mekana atfen “Arz” kelimesini kullanır bununla hayat manasına gelen “dünya”yı kastetmez! Coğrafi olarak dünyamız esmanın tecellisidir, incelenmesi, ihyası, korunması, güzelleştirilmesi istenen Allah’ın bir emanetidir.

Kötülenen bir dünya var!

Yüz çevrilmesi istenen, sineğin kanadından değersiz, küçük kulaklı ölü bir oğlaktan daha kıymetsiz olan dünyayı hep duyar şaşırıp kalırız.

Zıtlar arasındaki ahenk hikmeti burada kendini gösteriyor.

Dünyevileşme ve uhrevileşme İslam açısından arzu edilen bir şey değildir, bu noktada denge çok önemlidir. “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas suresi, 28/77)

Sıkça dünyanın bir oyun ve eğlence, süs, insanlar arasında bir övünme vesilesi, mal ve evlat sahibi olma isteği ve aldatıcı bir meta olduğunu duyarız da ne yapmamız gerektiği hususunda ezilip büzülürüz.

Sünneti seniyye yüreğimize su serperek bu ayetlerin dünya hayatından başka hayata inanmayan ve dünyaya adeta taparcasına bağlı olan kimselere hitap ettiğini belirtince derin bir nefes alıp görevimizin ne olduğunu araştırırız.

Dünya müminler için yaratılmıştır.

İnsanlar dünyayı imar etmekle sorumludur, dinimiz dünyamız içindir!

Olup bitenleri anlamak feraset işidir.

Varlık ve yaratılış arasında salınıp duran insan ezel, ebed sorularla muhatapken bunları yok sayarak yaşamak hurafelerle bizleri karşı karşıya getirecek çoğu insan bocalayıp kalacaktır.

Peki çözüm ne?

İnsana uzatılan vahiy bilgisine sarılmak, metafiziği bir yanılgı olarak görmemek. Allah’ı ve insanı özellikleriyle tanıyıp kimin hayat kaynağı olduğunu bilmek. Aceleci, hırslı ve kendinî isteklerine hakim olamayacak bir tabiatı, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökebilecek bir potansiyeli olan insana Yüce Allah değer verip, kendi ruhundan üfler ve onu yeryüzünün halifesi kılar ve yaratılışın hikmeti olan kulluk imtihanı ile onu baş başa bırakır.

Hal böyle iken dünyayı kötülemek ne oluyor diye düşünmek her insanın çözmesi gereken bir problem olmasın mı erenler?