Çoğu insan masalları sever. Yer ve zaman kavramı olmaksızın muhteşem bir hayal dünyası içinde dinlediğimiz ve okuduğumuz masallar ister eski ve klasikler olsun ister yeni yazılanlar her insanın bir hissine dokunur. Üstelik sanıldığının aksine sadece çocukları değildir masal müdavimleri, yetişkinlerden de masal sevenler azımsanamayacak kadar fazladır.

Olağanüstü güçlere sahip kahramanları, insanın yüzüne kocaman bir gülümseme ekleyen harika aşk hikâyeleri, yaşanan hayattan koparıp bambaşka bir âleme doğru sürükleyen kurgularıyla masallar insanoğlunun vazgeçilmezleri. Masalların bizi bu kadar çeken özellikleri acaba neler? Ben kendi nedenlerimi paylaşmak istiyorum. Kim bilir belki bir kısmı sizlere de yakın gelir…

“Bir kahraman bekliyorlardı yüz yıllardır. Kendileri gibi olmayan, gene de onları anlayan bir masal kahramanı.” Oğuz Atay

Masal battaniyesinin fedakârlığını seviyorum mesela. Masalcı ninenin çocukları üzerine oturtarak masal anlattığı battaniyesini, yün bulamadığı için adım adım sökerek ihtiyacı olan ve üşüyen herkese çorap, kazak ya da şapka örüşünü.Okurken battaniyenin yok oluşuna üzülüp bir yandan da yapılan fedakârlık karşısında içim ısınıyor. Sonunda köy halkı battaniyenin yok oluşunu fark ediyor. Kendi battaniyelerinden birer sıra söküp birleştirerek yeni bir battaniye ortaya çıkardığında anlıyor insan masalları neden sevdiğini… Masallar, insan kendisini başkaları için unuttuğunda, başkalarının onu hatırlayabileceğine inandırır.

Ağustos Böceği ve karınca masalındaki çalışmaya övgüyü seviyorum mesela. Herkesin ancak çalışarak ve emek vererek mutlu olacağı bir dünyayı çizer bize. Çalışmadan elde edilen her şeyin geçici olduğunu ve imrenerek baktığımız insanların talih ve yeteneğin ötesinde aslında çok da çalışkan olduklarını gösterir bize. Masallar mazeretler üretmekten vazgeçerek çalışmanın insanı mutlu edeceğine inandırır.

Çar Saltan’daki hoşgörüyü seviyorum mesela. Kıskançlık, yalan ve entrikalarla birbirinden koparılmış kral, kraliçe ve oğulları gerçeklerin su yüzüne çıkması ile birleşirler ve masal tam da masallara özgü bir akışla mutlu son ile biter. Belki de kral kız kardeşlerinin neden böyle bir yola başvurduklarınınsebebinin kendinde olduğunu düşünür ve kız kardeşlerini affeder. Kraliçe ve oğlu ise başkalarına inanıp kendilerini sürgün eden kralı affedip geri dönerler. Çok mu hayal?Belki masalda ama hayatta hoşgörü hayal değil. İnsan yaptığı iyilikleri ve gördüğü kötülükleri unutabilse; geçmişini değiştiremez ama yeni ve güzel bir gelecek için adım atabilir. İşte masallar hoşgörünün insanlığın geleceğini inşa edeceğine inandırır.

Her ne kadar son yıllarda gerçek hayata uygun olarak yeni şekilleri yazılmaya başlamış da olsa masalların en büyük özelliklerinden biri mutlu son ile bitiyor olmalarıdır. Bu kimi zaman sonsuza kadar mutluluk olarak karşımıza çıksa da kimi zaman küçük kibritçi kız masalındaki gibi hayattaki acıların sona ermesi ve buruk bir mutluluk olarak da çıkıyor karşımıza. Kimi zaman kalbimiz acıyarak, kimi zaman kanat çırpışlarının coşkusuyla okuruz sonlarını. Her ne şekilde olursa olsun masalı bitirmenin sonunda tebessüm mutlaka vardır. Masallar, hayatta her şeyi tebessümlerle karşılayabileceğimize inandırır…

Ve gökten üç elma düşer. Kime düşecekleri gönlünüze kalmış…