Kabul ediyoruz; küresel bir salgının tehdidi altındayız.

Tabi ki tedbir alacağız. Ama tedbir ile paniği birbirine karıştırmayalım.

İşte acı bir örnek: Market yağmacılığı…

Sanki korku filmi seyrediyoruz.

Neler oluyor demekten kendimi alamıyorum.

Sanki kıtlık var! Göz göre göre marketler yağmalanıyor.

Vatandaşlık, komşuluk, insanlık hakları yerlerde çiğneniyor.

Kul hakları bile bile gasp ediliyor.

İhtiyacımızın kat kat üstünde alışveriş yaparak, stok yapmak nereye kadar?

Kendimizi korurken, komşumuzu açlığa terk ediyoruz.

O anda ihtiyacı olan insanları kaderlerine terk ediyoruz.

Yazık, çok yazık!

Bu aykırı davranış, ne kültürümüzde ne dinimizde mevcut…

Gerçekten virüse değil korkuya yenik düşüyoruz.

Nasıl unuturuz?

Ülkemiz, dünyaya gıda ihracatı yapan bir devlet…"Bugün hiçbir şey üretmesek dahi en az 2-3 yıllık gıda stokumuz var.

İşte veriler: Tahıl ürünlerinde yeterlilik oranı yüzde yüz… Bakliyat grubunda yüzde 114’ü aşıyor.

Patates, turunçgiller ve sebze ürünlerinde, üretimin iç talebi karşılama oranı yüzde 100’ü aşıyor.

Ve Türkiye'de üretim devam ediyor.

Kaynaklarımız yerinde, fabrikalarımıza gelen üretim materyallerinde bir azalma yok.

Çiftçimiz tarlasında çalışıyor, fabrikalarımız üretim yapıyor, depolar de ağzına kadar dolu.

Daha ne olsun?

Ayrıca stoklanan ürünlerin uzun süre durması durumunda bozulması da israf değil mi?

Lütfen, biraz daha dikkat! Geride utanç manzaraları bırakmayalım.

İnşallah, bu günleri de atlatacağız.