Allah'ın bu en son ve mütekamil dinini insanlığın idrakine sunmakla görevli Hz.Muhammed Mustafa'nın hüzün yılları dediğimiz bunalımlı dönemleriydi. Mekke, Efendimizi daraltıyor ve bunaltıyordu. Dedesini, amcasını, hayat arkadaşı Hz.Hatice validemizi kaybeden, Taif'ten kovulan, Ukaz panayırlarında amcası Ebu Leheb'in taşlı saldırılarıyla artık dayanılmaz acılarla boğuşan Hz.Muhammed Mustafa'yı önce Mekke'den Kudüs'e, oradan huzuruna yükselten ve teselli eden Mevlamız, aslında bütün çağlara sesleniyor ve "Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz O da size yardım eder. Ayaklarınızı sabit kılar." (Muhammed Suresi, 7.ayet) diyordu bütün insanlığa. 
Dün gece idrak edip sene-i devriyesini kutladığımız MİRAÇ hadisesi, Allah'a dayanan ve güvenen insanoğlunun yalnız olmadığını, endişelerine gerek olmadığını, en onulmaz vakalarda Allah'ın yardımının kendisine ulaşacağını müjdelemektedir bizlere.
O günün şartlarında inanılması ancak güçlü bir imanla izah edilebilen MİRAÇ hadisesi, Efendimiz'i ve bir avuç sahabesini müthiş bir moral motivasyonla yeniden davanın ipine sımsıkı sarılmaya sevketmiş, Hak davanın neferleri olarak ne büyük bir ilahi yardımla desteklendiklerini aynel yakin görmelerini sağlamıştı. Onun içindir ki Miraç'tan sonra gerçekleşen Hicret Hadisesinde Sevr Mağarasında yalnızca iki kişi olan Hz.Peygamber (sas) ve Hz.Ebubekir (ra) Efendimiz "La tahzen innallahe meana – Korkma, Allah bizimledir." müjdesine nail olmuşlardır. 
Tıpkı MİRAÇ hadisesinin gerçekleştiği günler gibi bu günlerde de ülkemiz ve milletimiz müşriklerin, münafıkların, hainlerin, emperyalistlerin toptan kuşatmasına maruz kalmış ve milletimiz bunalımdan bunalıma sevk edilmeye çalışılmaktadır. Birbirimize en çok ihtiyaç duyduğumuz bu kuşatma günlerinde bizler "İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmak" durumundayız.
Ülkemiz bir referandum sürecinden geçmiştir. Bu bir seçim değildir. Anayasa gereği halka müracaat edilerek fikri sorulmuş ve yine anayasanın öngördüğü çoğunluğa ulaşılarak sistem değişikliği kabul edilmiştir. Bizim için referandum sonuçlanmış lakin kuşatma yarılmamıştır. Daha yapılacak birçok şey vardır. Hemen vakit geçirilmeden 2019 yılında yapılacak seçimlere kadar zamanı azami tasarruflu kullanarak yapılacak yapısal değişikliklere, terörle mücadeleye, fetönün devlet kurumlarından ayıklanmasına, Suriye'ye, Irak'a, Rusya ABD ve AB üçlüsünün hilelerini bertaraf etmeye odaklanmamız icap etmektedir. Yani birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardır.
Ne var ki, insanımız saflarını sıklaştırmak yerine suçlu arama telaşına düşmüştür. Bir suçlu varsa o da biziz. Sosyal medyada yaptığımız klavye kahramanlığı ile sonuç almaya çalışan biziz. Reis'in kapı kapı dolaşacak mısınız sözüne koro halinde evet dediğimi halde eşimizle bile bu konuyu müzakere etmeyen, kapı komşusunu ziyaret etmeyen biziz. Kılıçdaroğlu'na ne gerek var. "Reis iyi de ondan sonra hadi bir kötüsü gelirse" diye ümmete ve onun basiretine güvenmeyen biziz. 21 Yaşında İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmed Han'la iftihar ettiğimiz halde, onunla aynı yaştaki gençlerimize güvenemeyen biziz.
Bizim geçmişimizde hatalı davranış sergileyenlerin adı anılmaz, "birisi" diye bahsedilir. Mesela siyer kitaplarında Mescid-i Nebevi'ye küçük abdestini bozan adamdan "bir bedevi" diye bahsedilir. Adı söylenmez. Şimdi bize ne oldu ki, herkes cadı avına çıkmış ta suçlu arıyor. 
İHH'nın yetim çadırlarında köşe bucak dolaştığı hiçbir faaliyetine katılmayı akledemeyen, TV'lerde her gün aldıkları ücret hatırına hükümetler yıkıp kuran tüccarlar bugün ümmete hakareti marifet sayıyorlar.
Kabine revizyonunun konuşulduğu şu günlerde parti teşkilatlarından bakanlıklara kadar korku dağları sarmış, herkes bu sorgulamadan en hafif sıyrıkla kurtulmanın peşinde. Ümmetin birliği bütünlüğü, parti içi hesaplaşmalara ve dengelere kurban edilemeyecek kadar ulvidir, mukaddestir.
Siz Siyer-i Nebi okumuyor musunuz? Uhud Harbinden sonra 70 şehidin verildiği, müthiş bir bozgunun yaşandığı günlerde Peygamberimiz'in dışladığı, cezalandırdığı, ötekileştirdiği bir sahabesine rastladınız mı hiç? Nedir bu fitne, herkes kılıcı çekmiş kesmek için kardeşini arıyor, bunca kafir varken. Sokun kılıçlarınızı kınına, çenenizi tutun, söz ağzınızdan çıkmadan 3 kere düşünün. Gün çekişme, suç ve suçlu arama günü değil.
AYM ve AİHM'den umudunu kesenlerin durup dururken neden DANIŞTAY'a müracaat ettiklerini bir kere daha düşünün. Demek ki hala temizlenemeyen kurumlara umut bağlayanlar var. 
STK'lar kendi aralarında müthiş bir dayanışma sergileyerek, devletimiz de kendisine sadakat gösteren STK ve cemaatleri kucaklayarak 2019 yılındaki gerçek başkanlık seçiminden alnımızın akıyla çıkıncaya kadar uyku bize haram olsun.
Eski Cumhurbaşkanlarının oy kullandıkları sandıkların tutanaklarını araştırmak bize bir şey kazandırmaz. Olsa olsa fitne ateşini körükler.
Maraş Harbinden bir hatırayı paylaşarak bitirmek istiyorum sözlerimi. Fransızların Maraş'ı işgal ettikleri günlerde cehalet, iman zafiyeti, korku vs. ile az da olsa bazı aileler kiliselere giderek vaftiz olurlar. Lakin harp, Müslümanların zaferiyle sonuçlanır. Düşman kovulur, Ermeniler tehcire uğrarlar. Vaftiz olan ailelere ne mi oldu? Onları hatalarıyla baş başa bırakan bu şehrin şerefli Müslümanları asla ayıplarını yüzlerine vurmamışlar. Ben bunu babamdan dinledim. Bazen kızdığında "Sizi gidi vaftizliler" derdi. Ne demek, diye sorduğumda bu hadiseyi anlatmıştı. Bütün ısrarlarıma rağmen ölünceye kadar da ailelerin isimlerini söylemedi, sırlarıyla birlikte ahirete göçtü gitti. Mekanı cennet olsun. 
Demek ki neymiş, suçlu aramanın günü değilmiş. Suçlu biziz "Kol kırılır, yen içinde." Şimdi toparlanın, daha çok işimiz var. 
Bilmem kaçıncı haçlı kuşatmasını yaracağımız günler için pusatınız keskin, gazanız mübarek olsun.