Dünyanın irili ufaklı bütün kafirlerinin üzerimize üzerimize geldikleri şu günde hepimizin zaman zaman olaylar karşısında bunaldığımızı, geçmiş milletlerin peygamberlerine “Allah’ın yardımı ne zaman?” dedikleri gibi Allah’ın yardımı ne zaman dediğinizi duyar gibiyim. Gerçekten çok büyük bir kuşatma altında olan ülkemiz, cepheden cepheye koşan güvenlik güçlerimiz, dünya dengelerini gözeterek bütün cephelerde her gün yeni kararlar almak zorunda kalan idarecilerimiz, pirince benzeyen taşlar gibi hainlerce içeriden ihanete uğrayan milletimiz, her ailenin hainler tarafından çıkarılan fitnelerle parçalanmak istendiği şu günde büyük bir baskı altındadır. Hak davanın gönüllü erlerinin ilk sınanması değil bu saydıklarımız. Adem (as)’den beri milyonlarca sınanmışlığımız var bizim. Hepsinde de Allah’ın izniyle sabretmiş ve kazanmışız. Bu günlerde bütün Müslümanların, Ümmet-i Muhammed’in tüm yükünü sayın Cumhurbaşkanımız’ın omuzlarına yükleyerek Allah O’na sağlık sıhhat versin,O’na bir şey olursa biz çil yavrusu gibi dağılırız dediklerine şahit oluyoruz. Halbuki İslam tarihinde birçok örneğini yaşadığımız bu tip kuşatmalardan zaferle çıkmış bu milletin evlatları Enes bin Nadr’a (ra) dönüp bir bakmalıdırlar. Uhud harbinin en kritik anında Peygamberimiz’in öldürüldüğü şayası yayıldığında büyük bir panik yaşanmıştı. Enes bin Nadr tam bu sırada ortaya çıkmış ve “Ya Rab! Şu müminlerin halinden ve dağınıklığından ötürü senden af diliyorum” demiş ve müminlere şöyle haykırmıştı: “Allah Rasulü öldüyse Allah Baki’dir. Haydi Allah yolunda savaşalım ve biz de şehid olalım” Enes bin Nadr’ın tarihe geçen bu sözleri ordunun toparlanmasına sebep olmuş ve Uhud harbinin seyri değişmiştir. Bu memlekette 15 Temmuz sonrası ümmetin birliği adına fevkalade gelişmeler olmuşken zihinler berraklaşmış ve uhuvvet sağlanmışken, 79 milyon Recep Tayyip Erdoğan’ın göreve hazır olduğunu unutmamalıyız. Yine Uhud Harbinin en kritik döneminde Efendimiz’in etrafında çok az bir mücahid kalmışken ortaya çıkan Nesibe Hatun da kadınlarımız için unutulmaz bir örnektir. Nesibe Hatun orduya su dağıtmak, yaralıları tedavi etmek için katılmıştı. Kılıcını yanına almıştı, savaşın en kritik anında dağılan askerlerin atlarının yularından tutarak “Nereye kaçıyorsunuz” diye haykırmış, Efendimiz’i öldürmek için hamle yapan kafiri öldürüp, ikincisini yaralayıp öldürülmesini sağlamış bu arada kendisi de 11 yerinden yaralanmıştı. Şimdi ülkemizde Nesibe annelerinin yolundan yürüyen, dağılan ittihadımızı toparlayıp bizi iman salâbetine sevk edecek milyonlarca Nesibe Hatunlar yetişiyor elhamdülillah. Bizler tarihe bakarak geleceğimizi planlayan bir ecdadın torunlarıyız. Uhud Harbinden bir örnek daha vermek istiyorum. Uhud harbi sonrası Müslümanlar 70 şehid verip zayiata uğrayınca Ebu Süfyan bu kolu kanadı kırılmış İslam ordusunu yeniden kılıçtan geçirmek için hazırlık yaparken durumdan haberdar olan Efendimiz Uhud Harbinin ertesinde Pazar günü mücahidlere düşmanı takip görevi vermişti. Ne var ki, birçoğu yaralı olan ashab-ı kiram birbirlerine destek olarak yaralı halleriyle müşrik ordusunu 10 km takip ederek üç gün bu takibi sürdürmüşlerdir. O zaman henüz Müslüman olmamış olan Mabed-i Hüzai isimli Medineli birisi Ebu Süfyan’a mücahidlerin bu takibini haber vermiş, Ebu Süfyan da Medine’ye baskın yapmaya cesaret edemeyerek Mekke’nin yolunu tutmuştur. Şimdi her şehid cenazesinden sonra ne oluyoruz diyen kardeşlerim şunu unutmasınlar ki, Uhud harbinde her biri birçok yerinden yaralı mücahidler sırf Allah Rasulü emretti diye yaralarından kanlar akarken düşmanı takipten geri durmamışlardır. Şimdi teskeresine 4 gün kala hala siperi terk etmeyen, yaralanıp tedavisinden sonra mecbur olmadığı halde cepheyi bırakmayan, son nefesinde dahi kendisine yardıma gelen kardeşine “yere yat, sana kurşun değmesin” diyebilen yiğit Fethi Selkinler, kocasının kullandığı kamyonu kullanıp mahalleliyi köprü nöbetine götüren hanımlar, belediyenin havuzundan abdest alıp şehadete koşanlar, öleceğini çok iyi bildiği halde düşmanı alnının ortasından vuran Ömer Halisdemirler, şehid kardeşini düşmana bırakmayıp omuzlayarak cephe gerisine taşıyan yiğitler bu cesareti, bu civanmertliği Efendimiz (sav) ve O’nun sadık arkadaşlarından öğrenmişlerdir. Suikastlerin konuşulduğu şu günlerde “Rasulullah öldüyse Allah Baki’dir. O hangi gaye uğrunda öldüyse biz de aynı gaye uğrunda ölmeye hazırız” diyebilen ashab-ı kiramın torunları bu ülkenin yılmaz savunucuları olarak vazife başındadırlar. Bu kuşatma yarılacak, bu cepheler fethedilecek, bu sınırlar kaldırılacak, mazlumların intikamları alınacak, kafirlere hak ettikleri cevap verilecektir. Hain işbirlikçilere gelince, adaletin kılıcı keskindir, acımadan cezaları verilecektir. Mesele istiklal ve istikbalimiz ise, mesele din, vatan ve millet ise gerisi teferruattır. Gazamız mübarek olsun. Kalın sağlıcakla.