Kahramanmaraşlı müzik adamı, araştırmacı ve Bağlama Üstadı Mehmet Bağlar, Afşin’li Âşık Hacı Yener’in dedesi için yazdığı Telli Senem şiirini kaleme alarak, gazetemizle paylaştı.

Mehmet Bağlar, Kahramanmaraş’ın tarihini, kültürünü, değerlerini, insanlarını ve bugüne kadar gelmiş geçmiş sanatçılarını anlatan arşivini sadece Manşet Gazetesi ile paylaştı. Bağlar, Arşivinde 7’den 70’e Maraş ile ilgili bilgiler olduğunu söyleyerek, bu özel arşivini sadece bizimle paylaştı. Kahramanmaraş’ın tarihi dokusunu ve kültürünü ele aldığımız bu özel arşivde, şehrin geçmişten bu güne gelen ozanlarını, bestekârlarını ve sanatçılarını ele alıp bu özel kişilikleri tek tek sayfa sütunlarımıza taşımaya devam ediyoruz. Her hafta Pazartesi günü gazetemizde siz değerli okuyucularımız için yazılar yazan ve arşivinde ki tarih kokan notları bizimle paylaşan Bağlar, bu hafta Afşin’li Âşık Hacı Yener’in dedesi için yazdığı Telli Senem şiiri kaleme aldı.

Volkan Müzik Galerisi Yöneticisi, araştırmacı ve bağlama üstadı Mehmet Bağlar ’ın kaleminden Afşin’li Âşık Hacı Yener’in dedesine yazdığı Telli Senem;

TELLİ SENEM

Bu şiirin hikâyesi Âşık Hacı YENER'in büyük dedesi Şerefli beylerinden Osman Ağa'ya aittir. Âşık Hacı YENER'in dilinden: Osman Ağa dedemin 20-25 yaşlarında olduğu bir dönem. Köyümüz Tanır kasabasında ki mezar taşında ölüm tarihi Rumi 1210 yazdığına göre, bundan 220 yıl kadar önceleri bir zaman tarihi olduğunu tahmin etmekteyiz. O zamanlar Göçer Yörük aşiretleri Çukurova yörelerinden bahar-yaz aylarında hareketle yayla yaylamak için Elbistan-Afşin bölgesinin meşhur dağları Nurhak, Berit ve Binboğa çevrelerine konar, üç dört ay buralarda kalırlar. Bu aşiretlerin Murat ağa isminde bir reisleri var. Murat Ağa'nın daTelli Senem isminde dünyalar güzeli bir kızı var. Osman ağa bu kıza, Telli Senem'e delicesine âşık olur ve zamanla fırsat buldukça birbiriyle görüşerek anlaşıp kaçarak evlenmeye aralarında karar verirler. Ne var ki; bu durumu öğrenen Osman Ağa'nın feodal derebeyi babası Ali Ağa kesin tavır ve kararlılıkla, bir göçebenin kızını oğluma alıp gelin mi edeyim diye şiddet ve öfke ile oğlunu azarlar ve göçebe Yörük aşiretini de bu yörelere gelmemek üzere, bir daha ayak basmamak üzere kovar. Ve haliyle de iki âşık genç kalpleri kan ağlayarak birbirinden kopar. Zamanın iletişim ve ulaşım imkânsızlığı yüzünden birbirlerinden hiç haber alamadan zaman su gibi akıp giderek ilerler. Aradan 65-70 yıl kadar bir zaman geçer. Bu arada Osman Ağa yaşlanmış, gözlerine perde dediğimiz katarak iner, bu haliyle zamanını konağında ailesi ve gelen konuklarıyla geçirmektedir. Bir gün o zamanlar bizim oralarda ve hatta Çukurova yörelerine de inerek çerçilik ( seyyar satıcılık) yapan AGOP isminde bir ermeni tenha bir zamanda Osman Ağa'nın yanına gelerek, Ağam sana bir selam getirdim der ve ekler: Ben Çukurova yörelerinde iken bir gün bir ağa evine konuk olmuştum. Benim Elbistan'ın TANIR köyünde oturduğumu bir konuşma esnasında söylediğimi duyan evin en yaşlı ve saygın hanımı tenha bir zamanda bana: ( Oğlum sizin köyde, köyün ağası Osman Ağa vardı, o yaşıyor mu? Yaşıyorsa ne halde, nasıl) diye sordu. Bende hayattalar, yaşıyor ama gözlerine perde indi o haliyle konağında zamanını geçirmekte dedim. O zaman bana {sana bir emanetim var, bunu yerine getir. TANIR'a döndüğünde doğruca Osman Ağa'nın yanına var ve tenha bir zamanda sana Telli Senem'in selamı var) de diye tembihte bulundu. Bunu dediği an Osman Ağa'nın perde inmiş gözlerinden yaşlar boşanırken elini de kulağına atan ve irticalen ( doğaçlama ) olarak asırlardır dillerden düşmeyen ve efsaneleşen bu türküyü söyler.

TELLİ SENEM

Bir haber geldi de Telli Senem'den Deli gönlüm şad olmaya başladı.
Gözlerimden damla bile çıkmazken Coşa coşa çağlamaya başladı

Aşkın cezvesi de ocakta kaynar Durmaz deli gönlüm meydan da oynar Ermeni
, dillerin şekerler çiğner Tatlı tatlı söz olmaya başladı.

Senem'in giydiği Frengi sarı Ölmeden yüzünü göreydim bari
Yıkık değirmenin bozuk çarkevi Suyu geldi düzelmeye başladı.

Güller takıp Senem bülbül saçına Karışıp da gitt
i kendi göçüne Alev düştü şu kalbimin içine Yanıp yanıp köz olmaya başladı.

Atımı getirin binek taşına Binip gidem şu dağların başına
Senem değmiş yetmiş seksen yaşına Benimki de yüz olmaya başladı.

Şu görünen Binboğa'nın dağları Gıcı, boran aşılmıyor belleri
Yazıcıoğlu Şereflenin Beyleri Koca Tanır yaz olmaya başladı.

KIZ SEN İSTANBUL'UN NERESİNDENSİN

Ne gezip durursun hep garip garip

Soyun buralı mı başka yerden mi

Kız sen İstanbul'un neresindensin.

Huyun aşığına küsenlerden mi

Gel söyle derdine olayım tabip

Ayvalıdere'den, Esenler' den mi

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Esirge sen seni yabandan, kurttan

Kolla etrafını gitme ırağa

Başın ağrımasın beladan, dertten

Çalım satıp durma hep sola hep sağa

Çekmece, Florya, ya Yeşilyurt'tan

Eyüp, Taşlı tarla, Silah tarağa

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Güzellik sana has yoksa soydan mı

Entarin ipekmi başka şeyden mi

Merih'ten mi geldin bilmem Ay'dan mı

Haliç boyundan mı, Ali Bey'den mi

Zeytinburnu'ndan mı, Bakırköy'den mi

Beşyüz evler 'den mi, Küçük köy 'den

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kurtar güzelliğin dile düşmeden

Seni bir kez gören gitmez yanından

Bana dök derdini ele deşmeden

Gözünü kırpmadan geçer canından

Yenimahalle'den, Kazlı Çeşme'den

Balat'tan, Fener'den, Unkapanı'nda

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

İhanet mi gördün yardan, ağyardan

Her tavrı halinle yamansın yaman

Döndür yönüne kurtar zarardan

Yaradan sana çok ayırmış zaman

Bahçeli, Topkapı, Sağmalcılardan

Fatih, Yavuz selim, Malta, Dırama'n

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Kız sen İstanbul'un neresindensin...

Bir tek tebessümün makbul sefadan

Gönüller haz duyar güzelden, hoştan

Güzel haz mı alır çevri cefadan

Gülüşün insanı çıkarır baştan

Şehzadebaşı'ndan, semti Vefa'dan

Laleli, Beyazıt, Çemberlitaş'tan

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Gel söyle doğruyu kurtar zahmetten

Gerilmiş kem gözler sana her yerden

Şad olsun ecdadın nurdan, rahmetten

Alma nasibini beladan, şerden

Kadırga, Kumpası, Sultanahmet'ten mi

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kirpiklerin ok ok, kaşların bir yay

Kiraz dudakların pembe etlice

Acep gelir misin bu semte her ay

Konuşman işveli, dilin tatlıca

Tekmil Yedikule, Langa, Aksaray

Hasköy, Halıcıoğlu, yada sütlüce

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Yanlış mı görürüm, yanılan ben mi

Değmesin sana yabancı bir eli

Melekler mi güzel, yoksa kız sen mi

Gerdanda benlerin inci taneli

Cerrahpaşa'dan mı, Haseki'den mi

Kasımpaşa, ya da Kâğıthane'n

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Sanki beyaz mermer o süütun beden

Ozanın sazı mı, ya dilimisin

Durup sana bakar yoluna giden

Aşağı uzanan dost eli misin

Şehrimin, Çapa, Fındıkzade'den

Acıçeşme'li mi, Rami'li misin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Annen de sen gibi böyle şanlı mı

Merhametin bahar, yoksa kıştan mı

Yoksa cana kıyan eli kanlı mı

Kalbin de sen gibi güzel, hoştan mı

Hacıhüsrev'li mi, Okmeydan'lı mı

Esentepe, Yıldız Beşiktaş'tan mı

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kalbinin fetheden aşkın seli mi

Böyle tek dururda gezmezsen eşli

Gönlündeki esen sevda yeli mi

Avına çıkarlar takıpda beşli

Sarıyer, Tarabya, İstinye'li mi

Çağlayan, Gültepe, Bomonti, Şişli

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Bilmem sözlü müsün, ya nişanlı

Bir gonca gül müsün, bir içim su mu

Sevgilin yaşlı mı, delikanlı mı

Göreni yakarsın meramın bu mu

Emigan, Bebekli, Aşiyanlı mı

Pangaltı, Feriköy, Kurtuluş'lu mu

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Duruşun andırır ail soylumu

Ceylan bakışlısın, bir kalem kaşlı

Hisar, Kuruçeşme, Sahil boylumu

Ağladın mı yoksa gözlerin yaşlı

Arnavutköylü mü, Ortaköylü mü

Maçka, Teşvikiye, ya Nişantaş'lı

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Bu ne biçim bakış, bu ne biçim şey

Sevda gamze gamze alyanağından

Bakıpta insanı öldürürsün hey

Yanında durayım yer ver sağından

Leventler, Etiler, Mecidiye köy

Ayazpaşa, Taksim, Elmadağ'ından

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin


 

Öyle melül melül duruşun neden

0 pamuk ellerin bir asma dalı

Gül güzel gözlerle, gül açsın beden

Başka biçimlisin, başka Modalı

Cihangir, Beyoğlu, Talimhane'den

Kınalı, Heybeli, Büyük Ada'lı

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Senin tek yönüne yoktur bahane

Seni gören geçer olan şeyinden

Mevla özenmişte yapmış bir tane

Göster endamını Beylerbeyinden

Karaköy, Galata, yada Şişhane

Kuzguncuk, Kandilli, Çengelköy'ünden

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Ruha neşe verir o güzel senin

Yüzünün görenler çıkıyor karlı

Huri mi, Melek mi söyle sen nesin

Duruşun, bakışın edepli, Arlı

Karta, Maltepe'li, Pendik'li misin

Kanlıca, Küçüksu, yoksa Hisarlı

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Güzeller hep böyle sitem kârlı mı

Bir ahu bakışlı, suna boylusun

Büyük Çamlıca'nın başı karlı mı

Gözlerinin rengi hep yosun yosun

Erenköy, Kadıköy, Üsküdarlı mısın

Paşabahçeli mi, Beykozlu musun

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Varıp konuk olma aleme, yada

AŞIK YENER aşksız bade içmiyor

Sana benim gönlüm döşenmiş oda

Senin kıymetine paha biçmiyor

Göztepe, Bostancı, Kalamış, Moda

Yaş kırkı geçse de, gönül geçmiyor

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kız sen İstanbul'un neresindensin

Kaynak = Tanırlı Âşık Hacı YENER 1982 DEYİŞLER DEMETİ Kitabı


Derleyen: Emre Akkış