1970’li yıllarda henüz küçücük bir çocukken Serintepe Mahallesi’nde saz çalan bir arkadaşını gören ve gördüğü o saza o günden bu yana aşkla bakan Kahramanmaraş’ın yetiştirdiği ender müzik adamlarından İsmail Topal, müzikle geçirdiği yaklaşık 50 yılın derin öyküsünü Mehmet Bağlar’a anlattı. 13 yaşında başladığı müzik yaşantısına 50 yıldır aynı şevk ve heyecanla devam eden Topal, hayatında dönüm noktası olarak Mehmet Bağlar’la tanıştığı o günü gösterdi. Kaleminin inceliği, zarifliği, içtenliği, ebediliği ile bugüne kadar 150’yi aşkın eser yazan ve yazdığı eserler başta Cemile Sönmez, Sevilay Genç, Halil Arıkcan, Recep Ergül, Yılmaz Akgül ve Gönül Maraşlı olmak üzere daha birçok ünlü sanatçıya ilham olan Topal, son olarak 2016 yılında Mehmet Bağlar’la birlikte Deka Müzik adı altında çıkardığı “Başım Gözüm Üstün” albümüyle adından sıkça söz ettirdiği gibi dinleyenleri de derinden etkiledi. ‘İnsanlık Ağlıyor’, ‘Ben ölmeye razıyım’, ‘İnanabilsem’, ‘Gel gayrı’ ve ‘Ben divana garip kulum’ gibi ünlü eserleriyle sevenlerini uzaklara götüren Topal, maceralar, güzellikler, olumsuzluklar ile sevinçlerle dolu 50 yıllık müzik hayatının bütün renklerini tüm içtenliğiyle Manşet Gazetesi okuyucuları için anlattı. Ayrıca Topal, en büyük arzusunun insanlığa kalıcı bir eser bırakmak olduğunu da sözlerine ekledi.
İşte Kahramanmaraş’ın saklı kalmış değeri İsmail Topal’ın 50 yıllık müzik hayatının bilinen ve bilinmeyenleri;
SAZLA TANIŞMA DÖNEMİ
1959 yılında Köşürge Köyü yeni adıyla Çınarpınar Mahallesi’nde doğdum. İlkokulu mahallemde okudum. Ortaokulu ise Kahramanmaraş’ta okudum ve bitirmeden maddi nedenlerden ötürü ayrılmak zorunda kaldım. Daha sonra inşaat işçiliği ve boyacılık yapmaya başladım. Bunun akabinde 1973 yılında sazla tanıştım. Serintepe Mahallesi’nde saz çalan bir arkadaşımla karşılaştım. O arkadaşıma rica ettim ve bana saz çalmayı gösterdi. Sonra ben kendime bir saz aldım. Çünkü saz çalan arkadaşımdan çok etkilenmiştim ve ben de saz çalmak istiyordum. Aldığım sazı kendi kendime çalıp, söylüyordum. Bu arada da ozanları ve aşıkları sürekli dinliyordum. Daha sonra neden olmasın? Dedim ve kendim söz yazmaya başladım. Tabii bu şarkıları da uzun süre kimseye göstermedim. Belli bir zaman sonra kendime özgüvenimi buldum ve artık kendi eserlerimi çalmaya başladım.
MEHMET BAĞLAR FAKTÖRÜ
Sonraları Kahramanmaraş’ta Muşlu bir arkadaşla tanıştım. O arkadaşımın çok güzel bir sesi vardı. Müzik çalışmak için bir yer tuttuk. Baktık ki gelen giden çok oluyor. Biz bunu kaldırmayacağımızı anladık ve orada benim için yeni bir dönem başladı. Çünkü Mehmet Bağlar ismini duymuştum ve gittim onu buldum. Bağlar’a bizim böyle bir hocaya ihtiyacımız var gelir misin dedim ve hiçbir şart koşmadan geldi. Gelmesinin akabinde 15 gün geçmeden bizim bir odalık yerimiz neredeyse bir dershaneye döndü. Bir anda kendimi bir müzik deryasının içinde buldum. Yani Mehmet Bağlar bir derya idi. Öyle bir saz çalıyordu ki ben kendi kendime bu sazı benim bir daha öğrenme şansım hiç yok. Çünkü artık bildiklerimi de unutmaya başlamıştım. Sürekli deniyordum ama olmuyordu. Dershane bir koro halinde çalışmaya başladık. Biz artık ikinci planda kaldık. O saatten sonra Maraş’ta bir Mehmet Bağlar rüzgârı esmeye başladı.
ÜNLÜ SANATÇILARA İLHAM OLAN KALEMİ
Tabii daha sonra ben müzik yaşantımı bazı sebeplerden ötürü Maraş’ta devam ettiremedim. Ancak şunu söylemek istiyorum; o dönemde yani 1980’li yıllarda kalan Maraş’taki bütün sanatçılar ilk adımı orada atmıştı. Mehmet Bağlar’la 22 yaşında tanıştım. Daha sonra bir müzik adamı olmak bir sanatçı olmak için buradan İstanbul’a gittim. İstanbul’da gece kulüplerinde çalıştım. Gündüz boya işi yapıyordum gece de gece kulüplerinde çalışıyordum. Bu uzun yıllar bu şekilde devam etti. Fakat hiçbir zaman iyi saz çalamadım. Yazıyordum herkes yazdıklarımı beğeniyordu ama çalamıyordum. Sonra bir albüm denemem oldu. Yaptım ancak onu da bazı sebeplerden dolayı yarıda bıraktım. Aradan yıllar geçti ve bazı sanatçılar tarafından eserlerimiz okundu. O zamanlar Gönül Maraşlı, Cemile Sönmez, Sevilay Genç, Halil Arıkcan, Recep Ergül, Yılmaz Akgül gibi isimler okudu.
150’Yİ AŞKIN İÇİ DUYGU VE ANLAM YÜKLÜ ESER
Müzik yaşantımda hiçbir zaman istediğim çıkışı yakalayamadım. Ama istediğim şeyi kader arkadaşım Mehmet Bağlar’la yaptım ve bir albüm çıkardık. Bağlar’la bu eserlerimizi bir toparlayalım istedik. Daha sonra da çalışmalara başladık. Baktık ki çok güzel bir gelişme oluyor ve dedik ki bu albümü resmi bir hale getirelim dedik. Böylece “Başım Gözüm Üstüne” adlı albümümüzü de çıkarmış olduk. Yaklaşık 50 yıllık müzik hayatımda 150 civarında eserim var.
KAHRAMANMARAŞ’A VE MÜZİĞE OLAN AŞKI
Bundan sonra tek bir hedefim var. Bu hedefim de ölene kadar müzikle yaşamaya devam etmek. Bundan sonraki süreçte şarkı söylemesem de yazmaya devam edeceğim. İnsanlığa kalıcı bir eser bırakmak istiyorum. Ben öldükten sonra güzel bir eser bırakabilirsem ne mutlu bana. Kahramanmaraş’ta sanata ve sanat adamlarına sahip çıkılmıyor. Ben Mehmet Bey’in de gayretiyle albümüm de 4-5 parçamda Kahramanmaraş’ın ismi geçen eserimiz var. Ama hiç kimsenin umurunda değil. Türkülerimizde bir Antep ya da bir Urfa deseydik belki daha çok ses çıkarırdı.
İsmail Topal’ın bazı ünlü türküleri;
ACILARI İÇTİM HAYAT TASINDAN
Acıları içtim hayat tasından
Benim sarhoşluğum ondan arkadaş
Yıllar aktı gitti ben arkasından
Benim yorgunluğum ondan arkadaş
Çok bekledim gecelerde sabahı
haram ettim ben kendime mubahı
aradım ya bulamadım dergâhı
Benim garipliğim ondan arkadaş
Bir yangın içimde yıllarca yandı
Alevler tükendi kor oldu kaldı
Dayandı ya gönlüm nasıl dayandı
Benim susuzluğum ondan arkadaş
İNSANLIK AĞLIYOR
İnsanda muhabbet ne sevgi kalmış
İnsanlık ağlıyor vay halimize
Dostluklar uzaktan merhaba olmuş
İnsanlık ağlıyor vay halimize
Gidip gelmez oldu komşu komşuya
ya düğün ya bayram o da sıraya
Hiç saygı kalmadı ana babaya
İnsanlık ağlıyor vay halimize
Kimse toz kondurmaz söz başı gelse
kimsenin halini sormuyor kimse
biri öbüründen kaçıyor görse
insanlık ağlıyor vay halimize
Zevk sefa derken gaflete daldık
Kültür ülkesinde kültürsüz kaldık
babamız bey idi ya biz ne olduk?
İnsanlık ağlıyor vay halimize
GURBET
Ben gurbeti hasret çekmek sanırdım
Meğerse bitmeyen çilesi varmış
Yalnızlık başlıyor akşam olunca
sabahı olmayan gecesi varmış
Sıla bana hayal gibi düş gibi
Yollarımı kar kaplamış kış gibi
Gönül kafesteki kuş gibi
Daha tükenmeyen nicesi varmış
ANAM
Alacakaranlık bir akşamüstü
gidişin aklımdan çıkmıyor anam
Mutluluklar bize darıldı küstü
Artık yüzümüze bakmıyor anam
Arayıp sormadın haber salmadın
gelip derdimize çare bulmadın
hiç mi özlemedin hiç mi yanmadın
kimse halimizi sormuyor anam
NASIL MET EDEYİM
Nasıl met edeyim size Maraş’ı
ilkbaharda çiçek açılsın da gör
mor menekşe sümbül dağların başı
buram buram koku saçılsın da gör
Doyulmaz seyrine ahır dağından
her bir tarafından dört bir yanından
şafak sökümünden gün batımından
hele yükseğine çıkılsın da gör
Varıp yaylalara konup göçende
soğuk sulardan bade içinde
Köşürge köyünü görüp geçende
kar boran eriyip çekilsin de gör
BEN DİVANE GARİP KULUM
Sabah seher yeli olsam
essem o yana bu yana
Dost bağının gülü olsam
koksam o yana bu yana
Ben divane garip kulum
atlastır hasırım çulum
incimiz bedenim kolum
yatsam o yana bu yana
Varsam yârin mahlesine
elini alsam elime
bedenini bedenime
sarsam o yana bu yana
İsmail’im düştüm dara
feleğin elinden zara
derdimi döksem pazara
satsam o yana bu yana
Haber: Emre Akkış