Asırlardır dedelerimiz ve nenelerimiz tarafından kullanılan kemik ve şimşir taraklar günümüzde de usta ellerin çabalarıyla geleceğe aktarılıyor. Kahramanmaraş’ta tarakçılık mesleğini, baba mesleği olarak nitelendiren Hacı Terzi yaşatıyor. Tarakçılık mesleğinin Kahramanmaraş’taki son temsilcisi olduğunu belirten Hacı Terzi, 70 yıldan bu yana kemik ve şimşir tarak ürettiklerini söyledi. Keratinden üretilen kemik tarakların ve şimşir ağacından üretilen şimşir taraklarının asırlardır kullanıldığını anlatan Terzi, tarakların birçok faydasının olduğu belirtti. Kemik ve şimşir tarakların vücuttaki stresi aldığını, saç köklerine masaj yaparak saç dökülmelerine ve kepeğe karşı da etkili olduğu dile getiren Terzi, tarakların tamamen el işçiliğinden üretildiği için kusursuz olmadığını söyledi. Şimşir tarağın tamamen el işçiliği ile şimşir ağacından üretildiğini dile getiren Terzi, kesinlikle vernik ve benzeri koruyucu malzeme kullanılmadığını ifade etti. Tarakların doğal yapısı gereği saç diplerine masaj yaparak kan akışını hızlandırdığını, elektriklenme yapmadığını ve saç diplerinde alerjik tepkilere neden olmadığını söyledi.

“BU TARAKLARIN OSMANLI’YA DAYANAN BİR TARİHİ VAR”

Kemik ve şimşir tarağın Osmanlı’ya dayandığını ve asırlardır kullanıldığını anlatan Terzi, “Kahramanmaraş’ta Tarihi Demirciler Çarşısı’nda faaliyette bulunmaktayız. Bir alt sokakta atölyemiz var, Tarihi Demirciler Çarşısı’ndaki yerimizi de satış mağazası yaptık. Dışarıdan gelen insanlara tanıtmak ve göstermek en büyük amacımız. Çünkü yeni nesil hiç bilmiyor, eski nesil biliyor. Eski nesle de bundan başka tarak kullandıramazsınız. Bu taraklar Osmanlı tarağı ya da hamam tarağı olarak geçer. Bu tarakların Osmanlı’ya dayanan bir tarihi var. Ben beş yaşında babamdan öğrenmiştim, yaklaşık 70 yıldan beri de bu işi yapıyoruz. Babamın Çarşıbaşı Camii’nin yanında küçük bir dükkanı vardı, o dükkanda başladık ve öğrendik. Babamla birlikte uzun yıllar çalıştım, hala da devam ediyoruz” dedi.

“KEPEKLENMEYİ VE KIRILMAYI ÖNLER, SİYATİK ELEKTRİĞİ VÜCUTTAN ALIR”

Vücut için en sağlıklı olanı kemik tarak olduğunu, ondan sonra ise şimşir tarağın geldiğini kaydeden Terzi, “Biz burada kemik tarak da yapıyoruz, önce kemik sonrada ahşap tarak vücudumuz için en sağlıklı olanıdır. Gerçekten de vücut için en sağlıklı olanı kemik taraktır, sonrasında da şimşir tarak gelir. Kullanımı en rahat olanı odur, gürgen ağacından yaparız daha çok hediyelik alınır. Saçta kepeklenmeyi önler, kırılmayı önler, saç diplerine masaj yapar. En büyük özelliği de siyatik elektriği vücuttan alır. Yani ne yaparsanız yapın başınıza siyatik elektrik yüklemesi yaparsınız, bunlarla da vücuttaki o elektriği alırsınız. Tarihte ‘Kel başa şimşir tarak’ atasözü vardır. Şimşir tarak kullanan kişilerin saç sorunu olmaz. Başınızda elektriklenme ve kepeklenme olmaz ve hatta bazı müşterilerimiz bu tarağın yeniden saç çıkardığını söyledi” ifadelerini kullandı.

“KEMİK TARAK TAMAMEN KERATİNDEN YAPILIR”

Kemik tarağın tamamen keratin malzemesinden yapıldığını ve saça her sürüldüğünde vitamin beslemesi yaptığını dile getiren terzi, sözlerine şu şekilde devam etti, “Kemik tarağın malzemesi de tamamen keratindir. Saçınıza her sürdüğünüzde keratinle saçınıza vitamin beslemesi yapmış olursunuz. Ahşap tarağın yine aynı özelliklerini taşır, üstüne bir de saçınıza her sürdüğünüzde saça vitamin yüklemesi yapar. Tarak çok zahmetli bir iş olduğu için başka işlerle çok fazla uğraşmanız mümkün olmuyor. Taraklarımızın yanında sebze bıçağı yapıyoruz, kapı takozları yapıyoruz.”

“GENÇLER NEYİN SAĞLIKLI OLDUĞUNU BİLMİYOR”

Yeni neslin kemik ve şimşir tarağı bilmediğini anlatan Terzi, “Geçmişte ilgi çok daha farklıydı, insanların ilgi göstermesine gerek yoktu, bir mecburiyet vardı. Şimdi ne kadar güzel diyerek alıyor insanları. Genellikle gelen gençler, ‘benim saçımı taramaz ki bu tarak’ diyorlar. Ben de, ‘senin nenen, deden saçını neyle tarıyordu’ diyorum. Taramaz diye bir şey yok, en kral fırçadan dahi daha iyi tarar ama insanlara anlatmak, tanıtımını yapmak önemli. Harbiden yeni nesil neyin sağlıklı olduğunu, neyin sağlıklı olmadığını bilmiyor. Eski insanlarımıza da başkasını kullandıramazsınız” şeklinde konuştu.

“ELEMAN YETİŞTİREMİYORUZ, HAM MADDE SIKINTISI VAR”

Tarakçılık mesleğin zor günler geçirdiğini de dile getiren Terzi, eleman yetiştiremediklerini ve ham madde bulmakta zorlandıklarını belirterek, “Bu mesleğin bizden sonrası yok zaten. Bizim yaptığımız bu kemik ya da şimşir taraklar koleksiyon gibi oluyor. Eleman yetiştiremiyoruz, bizden sonra bu meslek bitecek. Çocuklarımız da okul okudular, yapmıyorlar. Çırak da bulma şansımız yok, tozun toprağın içinde çalışıyoruz bir nevi. Zahmeti sevmezsen yapma şansın da zaten yok. Geleceği de maalesef yok. Halbuki devam etse, anlatılsa, bu meslek yaşatılsa çok iyi olur. Bizden sonrası maalesef yok, yeni eleman da yetiştiremiyoruz. Artı kereste bulma noktasında çok büyük sıkıntı var, Kahramanmaraş’ta kereste bulmakta çok sıkıntı yaşıyoruz. Şimşiri çok zor şartlarda buluyorduk, artık ondan vazgeçtik, gürgen ağacı da gelmiyor 6-7 aydan beri. Şuanda da kesilmiyor, o yüzden malzeme de bulamıyoruz. Her şeyde sıkıntı yaşıyoruz, hammaddede sıkıntı var, elemanda sıkıntı var, pazarda sıkıntı var” dedi.

“KEL BAŞA, ŞİMŞİR TARAK”

Kel başa şimşir tarak atasözünü de anlatan Terzi, “Eskiden zengin bir aile, kızlarını gelin ediyorlarmış. Oğlan evine, adet olduğu üzere, bohça bohça hediyeler  gitmiş . Kayınvalide, iki görümce ve eltilere, yaş ve aile içindeki durumlarına göre; altın, gümüş kaplamalı, fil dişi ve şimşir taraklar, diğer armağanlarla birlikte verilmiş. Küçük elti ağır ve ateşli bir hastalık geçirdiğinden saçları dökülmüş. Aile içindekilerden başka kimsenin, kadıncağızın kelliğinden haberi yokmuş. Kendisine verile verile şimşir tarak verilmesi, küçük eltinin çok canını sıkmış. Kelliğini unutup, armağanları getiren kadına sızlanmış, ‘Herkese altın,  gümüş  tarak, bana da şimşir öyle mi? Yeni gelin, daha bu eve adımını atmadan benimle uğraşmaya başladı...’ demiş. Oğlan anası gelininin bu hareketinden utanmış ve üzüntü duymuş. O kızgınlıkla çıkışmış, ‘Senin ki gibi kel başa, şimşir tarak çok bile’ demiş. Tabi bu atasözü, yoksul, ya da durumu kötü bir kişinin, vaziyetine uymayan, pahalı, gereksiz şeyler almaya kalkması gibi durumlarda kullanılır” ifadelerini kullandı.

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz