Mehmet Bağlar, Kahramanmaraş’ın tarihini, kültürünü, değerlerini, insanlarını ve bugüne kadar gelmiş geçmiş sanatçılarını anlatan arşivini sadece Manşet Gazetesi ile paylaştı. Bağlar, Arşivinde 7’den 70’e Maraş ile ilgili bilgiler olduğunu söyleyerek, bu özel arşivini sadece bizimle paylaştı. Kahramanmaraş’ın tarihi dokusunu ve kültürünü ele aldığımız bu özel arşivde, şehrin geçmişten bu güne gelen ozanlarını, bestekârlarını ve sanatçılarını ele alıp bu özel kişilikleri tek tek sayfa sütunlarımıza taşımaya devam ediyoruz. Her hafta Pazartesi günü gazetemizde siz değerli okuyucularımız için yazılar yazan ve arşivinde ki tarih kokan notları bizimle paylaşan Bağlar, bu hafta ünlü ozan Âşık Meluli’yi kaleme aldı.

Volkan Müzik Galerisi Yöneticisi, araştırmacı ve bağlama üstadı Mehmet Bağlar ’ın yakın dostu Âşık Meluli;

ÂŞIK MELULİ

1892-1989. Afşin’in Kötüre köyünde doğdu. Asıl adı Karaca EVM’dir. 7-8 yaşlarında köyündeki bir hocadan Arapça okuma yazma öğrendi. 10 yaşlarında Afşin’de Ermeni aile dostlarının yanma gönderildi. 20 yaşlarına dek Ermeni okulunda eğitim gördü. Arapça, Ermenice, matematik ve edebiyat dersleri aldı. Şiir ve edebiyata ilgisi okul döneminde gelişti. Yöresindeki birçok aşığın yanı sıra, kaynaklara geçmiş başka âşıkların da şiirlerini öğrenerek kendini geliştirdi. Varlıklı bir insan olan babasının haksızlıklarına dayanamayarak eşiyle birlikte köyünü terk eden Meluli dayısıyla birlikte ticaret yapmaya başladı. Bu dönemde Ortadoğu’nun çeşitli yerlerini dolaştı, değişik insanlarla ve âşıklarla tanıştı. 25 yaşında Bektaşi tarikatına giren Meluli, birçok konuya eleştirel yaklaştığından bazı çevrelerce yadırgandı. Ancak öte yandan da birçok yeni çevreyle ilişki kurdu ve kendini geliştirdi. Aynı zamanda başkalarının gelişmelerine yardımcı oldu. Meluli, ilk dönemlerde Seyfeti ve Heybeti mahlaslarını kullandı. Ancak eşinin ölmesinden sonraki duygu boşluğu nedeniyle Meluli mahlasında karar kıldı. Meluli, şiirlerinde insan ve sevgi öğesini öne çıkardı. Ancak politik taşlamalardan tasavvufa dek her konuyu ele aldı. Kötüreli Meluli, 1958 yılında büyük oğlu Hüseyin'in öldürülmesi sonrasında çıkan gerginlikler nedeniyle birkaç ay hapiste kaldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ise politik tutumu nedeniyle sorgulandı ve işkence gördü. Birçok sanatçı tarafından bestelenen şiirlerinin bir bölümünü Latife mahlasıyla yazan Meluli'nin eserleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yer aldı. Kötüreli Meluli Afşin’de öldü ve orada toprağa verildi. Meluli'nin yaşamı ve şiirlerine ilişkin bir araştırma, torunları Latife Özpolat ve Hamdullah Erbil tarafından Meluli Divanı ve Aleviliğin, Tasavvufun, Bektaşîliğin Tarihçesi (1992) adıyla yayınlandı. Ayrıca asıl adı Levon olan Diyarbakır’da yaşayan Melul mahlastı bir âşık daha bulunmaktadır.

Söyle dilber suçum nedir
Seni candan sevdiğim mi
Seni Allah gibi bilip
Sana gönül verdiğim mi

Aşık oldum mah yüzüne
Mailim ela gözüne
Söylenen herbir sözüne
Kanıp ta inandığım mı

Bu sevda gele başına
Kanlar karışa yaşına
Gece gündüz ateşine
Hiç durmayıp yandığım mı

Va'dına vefavar gibi
Safi lekesiz nur gibi
Allah'a güvenir gibi
Ben sana güvendiğim mi

Me/u//yem bahtım kara
Ben düştüm garip diyarda
Sen gibi gonca nigara
Bu kadar bağlandığım mı

Güldürmedim nazlım bir gün ben seni
Bundan sonra yürü gül yavaş yavaş
Ya görürsün ya görmezsin sen beni
Artık defterinden sil yavaş yavaş

Yaprağım kurudu güllerim soldu
Senin de ikbalin yüzüne güldü
Kurtuldun kışımdan baharın geldi
Açılsın bahçende gül yavaş yavaş

Ümit yok görmeye bu gözler ile
Gönlüme teselli bu sözler ile
Tara zülüflerin mah yüzlerine
Dökülsün gerdana tel yavaş yavaş

Çoktan sönmüş idi sevgin aşikâr
Bunu bilmez mi sandın yoksa hoş nigar
Beni böyle süründüren bir ikrar
Bilmiyorsan sen de bil yavaş yavaş

Yaptığın binayı yıkıp devirdin
Şeytanlara uydun plan çevirdin
Destan ettin ilden ile duyurdun
Sevinip gülüyor el bana bana

Zehirle yoğrulmuş vurduğun hançer
Bundan kurtulmaya ne çarem mi var
Çekerim bu derdi ölene kadar
Bilmek istiyorsan gel yavaş yavaş

Meluli kapında bendedir bende
Gönlüm ayrılmıyor sendedir sende
Meğerki bu ruhum çıka bedende
O zaman ayrılır yol yavaş yavaş

Çok göresim geldi nazlı nigarım
Niçin söylemiyor bilmem dillerin
Bülbül gibi arttı ah-u figanım
Niçin açılmıyor bilmem güllerin

Ne hacıyız ne hocayız
Ne falcı ne muskacıyız
Bizler güruh-u naci'yiz
Mahşer günü pevramız yok

Kamil sözü kur'anımız
Hikmet söyler irfanımız
hakikattir erkânımız
Yalan yanlış foyamız yok

Yasak bize buğz-i hasret
Gönlümüz bir ilelebet
Aramıza fitne fesat
Sokan şeytan havamız yok

Övünmeyiz aslımızla
Sevişiriz dostumuzla
Uğraşırız nefsimizle
Kimse ile davamız yok

Me/u//'yim sözümüz bir
Dostumuzla özümüz bir
Yer içeriz nazımız bir
Sen ben diye kavgamız yok

Mey İçtim sarhoşum bugün
Tutamam dilim vallahi
Pirimle çok hoşum bugün
Unuttum ölüm vallahi

Dünya tümden boş geliyor
Pirim bana hoş geliyor
Her sevdikçe cüş geliyor
Severim Pirim vallahi

Helal bana Pir lokması
Hac'c-ı kabem meyhanesi
Kelb rakibin ürümesi
Kesemez yolum vallahi

Varsın bana Pir darılsın
Kolum boynuna sarılsın
Çözülen Kollar kırılsın
Çözemem kolum vallahi

Girsem koynuna gömleksiz
Uyuşa da sevsem sessiz
Uyansa dese edepsiz
Çekemem elim vallahi

Latife'm çok hayasızım
Çok severim çok yüzsüzüm
Ar namus yok habersizim
Çalarım gülüm vallahi

Çok şükür açıldı bize bugün meydan-ı Gerbela
Biz imamlar varisiyiz mirasımızdır bu bela
Anın için başımıza yezitler açtı bin bela
Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı
Çıktı göklere dayandı yetim mazlumların ahi

Çevirdi her yanımız tükenmez yaralandı ciğerimiz kalmadı sabır ve takat Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı Çıktı göklere dayandı yetim mazlumların ahi

Bu ah u figanımıza yatan şehitler uyandı Ağladı gökte melekler ye's-i matem bağladı Bir biz değil bunu duyan tüm insanlar ağladı Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı Çıktı göklere dayandı yetim mazlumlann ahi

Meluli'yim bu ateşin dumanını gören yoktur Allahın rızası için bir teselli veren yoktur Acınıp halimize yetimleri soran yoktur Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı Çıktı göklere dayandı yetim mazlumların ahi

Talihim bozuktur ne deyim sana
Tazeleme derdim yazıktır bana
Yolun mu uğradı yoksa yabana
Niçin tebdil olmuş bilmem hallerin

Muhabbet neşesi gitmiş yüzünden
Doyulmazken şive ile nazından
Aşk pınarı sel olurken gözünden
Niçin akmaz olmuş bilmem sellerin

Aldanma bu güzel fani cihana
Ecel camın içirirler her cana

Sarılırken beyaz kollar gerdana
Niçin kalkmaz olmuş bilmem kolların

Bu fakir Meluli sana duacı
Hayır görmem bundan ey başım tacı
O güleç yüzlerin ne kadar acı
Niçin zehir olmuş bilmem balların

O ahd-ü peymanımızı
Unutma dilber unutma
Geçen tatlı günümüzü
Unutma dilber unutma

Yüzün acise ölürüm
Şaşırır deli olurdum
Bu can şenindir bilirdim
Unutma dilber unutma

İncittimse her ne kadar
Aramızda bir ikrar var
Görüp sevinmesin ağ yar
Unutma dilber unutma

İki gözüm ağlıyor kan
Suçum çoktur bağışla sen
Ecel gelir ölürsem ben
Unutma dilber unutma

Melulin adına kurban
Zikri fikri sensin her han
Senin için bu da bir şan
Unutma dilber unutma

Şekmetti işte felek göründü bize akıbet

Çevirdi her yanımız tükenmez Yaralandı
ciğerimiz kalmadı sabır ve takat Acısın
halimize o güzel mazlumlar şahı
Çıktı göklere dayandı yetim mazlumların ahi

Bu ah u figanımıza yatan şehitler uyandı
Ağladı gökte melekler ye's-i matem bağladı
Bir biz değil bunu duyan tüm insanlar ağladı
Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı Çıktı
göklere dayandı yetim mazlumlann ahi

Meluli'yim bu ateşin dumanını gören yoktur
Allahın rızası için bir teselli veren yoktur
Acınıp halimize yetimleri soran yoktur
Acısın halimize o güzel mazlumlar şahı

Çıktı göklere dayandı yetim mazlumların ahi

DİLBER
O ahtı peyamızı
Unutma dilber unutma
Geçen tatlı günümüzü
unutma dilber unutma

Yüzün acısına ölürüm
Şaşırır deli olurum
Bu can senindir bilirim
Unutma dilber unutma

Meluli canına kurban
Zikri fikri sensin her an
Senin için burda bir şan
Unutma dilber unutma

Haber: Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz