2015 yılının Nisan ayında çalışmalarına başlayan ve Şeyh Adil Mezarlığı içerisinde bulunan 60 bin mezarın taramasını yapan Tarihçi İbrahim Kanadıkırık, kent tarihinde önemli bir yer tutan şehitlerden, alimlere, yerel yöneticilerden birçok önemli ismin mezarlarına ulaştı. Aynı zamanda 19 Mayıs Anadolu Lisesi’nde Tarih Öğretmenliği görevini yapan Kanadıkırık, inceleme yaptığı 40 günü aşkın süre sonrasında 120 dönümlük alanda bulunan 60 bin mezar arasında titiz bir araştırma sonrası Osmanlıca yazılı 264 mezara ulaştı. Kanadıkırık’ın ulaştığı bu mezarlardan 29’u yazısız, 235’i tanesi de yazılı olurken, çalışmalar sonrasında kent tarihinde şuan da bile hafızalarda yer edinen birçok önemli ismin mezarını buldu. Osmanlıca yazılı olan mezar taşlarını günümüz Türkçesi’ne çeviren Kanadıkırık, ayrıca mezarına ulaştığı önemli isimlerin biyografilerini de çıkardı. Elde ettiği bütün bilgileri Bab-ı Ukba adlı kitabında bir araya getiren Kanadıkırık, ayrıca yaptığı kroki çalışmasıyla da kitabına önemli bir ek bilgiyi de ekledi. Araştırmalarının hemen ardından kitaplaştırma çalışmalarına başlayan Kanadıkırık, 13 aylık bir süre zarfında mezarlardan çektiği fotoğraflarla birlikte mezar taşlarının adalara göre dağılımlarını, krokilerini, çevirilerini ve istatistiki bilgileri bir kitapta toplamayı başardı. Kent tarihine hem gelecekte hem de şuan da ışık tutacak ciddi bir kaynak ortaya çıkaran Kanadıkırık’ın kitabının basımı ise kent kültürüne ait çok güzel eserlerin basımını gerçekleştiren Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi tarafından yapıldı. 

“360 BİN MEZARI TEK TEK İNCELEDİM”

Şeyh Adil Mezarlığı’nda bulunan 60 bin mezarı tek tek tabiri caizse cımbızlama yöntemiyle araştırdığını kaydeden İbrahim Kanadıkırık, “Daha önce de Manşet Gazetesi olarak kitabım basılmadan önce haber yapmıştınız, kitabımı ilk tanıtan siz olmuştunuz o açıdan Manşet Gazetesi’ne ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum. Bu eserin meydana gelme sürecinin başlangıcı 2015 yılının bahar aylarıyla başlıyor. Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’nden mezarlıklarda çalışma yapabilmek ve çeşitli fotoğraflar alabilmek için gerekli yasal izin için müracaat etmiştim, sağ olsunlar talebimizi kabul ettiler ve bu şekilde kitap çalışmasına başladık. Şeyh Adil Mezarlığı’ndaki çalışmamız düzenli olarak 40 gün sürdü, 40 gün içerisinde 120 dönümü bulan mezarlık içerisinde 60 bini aşkın tescilli mezar vardı. Bizim gayemiz bu mezarları tamamen tarihi, Osmanlı Türkçesi ile yazılmış mezar taşlarını ayıklayıp, bunların çalışmasını yapmaktı. Bu açıdan 60 bin mezar arasında tek tek tabiri caizse cımbızlama yöntemiyle araştırma yaptık. Araştırmamız içerisinde mezar taşlarının birçok açıdan fotoğraflaması şahsım tarafından yapıldı. Yine mezar taşlarının yerlerinin tespiti benim için çok önemliydi, mezar taşlarının çevresini yapıp, fotoğraflamanın yeterli olmadığını düşündüm. Çünkü mezarlığa giren bir şahıs araştırma yapmak istiyorsa yapacağımız çalışma bir krokiyi de barındırmalıydı ama kroki çizmek çok zordu. Tek tek mezarları tespit etmek çok meşakkatliydi, modern ölçü aletleri olmadan göz kararıyla yapılacak tespitler milimetrik tespitler olmayacaktı. Ancak buna rağmen hazırladığımız krokiler, kalem ve kağıtlarımızla mezar taşlarını göz kararıyla çeşitli faktörleri göz önünde bulundurarak bir kroki çalışmasını da gerçekleştirdik” dedi.

“OKUNMAZ HALE GELEN MEZAR TAŞLARI VARDI”

Çalışma yaparken yaşadığı zorlukları anlatan Kanadıkırık, 13 aylık bir sürede bütün çalışmalarını tamamladığını belirterek, “Zor bir çalışmaydı, toprağa yarı yarıya gömülmüş, yosundan, çamurdan, tozdan okunamaz hale gelen mezar taşları vardı. Bunların tek tek temizlenmesini yaptık, ince uçlu fırçayla temizledik. Çok zahmetli bir işti fakat hamdolsun mevlam yılmamıza müsaade etmedi, sabırla büyük bir azimle hareket ettik. Hem bu mezar taşlarının büyük çoğunluğunun bakımını yapmış olduk ve fotoğraflanabilir hale getirdik. Krokiyle yer tespitlerini yaptıktan sonra evimizde oturduk çevirileri yapmaya başladık. Zaman zaman fotoğraflardan okuyamadığımız harf ve kelimeler de oldu bu yüzden tekrar tekrar mezarlığa gidip taş üzerinde bire bir harf okuması yapmak durumunda kaldık. Bu arada gözümüzden kaçan bazı mezar taşları da devreye girdi, onları da çalışmamıza katmış olduk. Ben çalışmalara üç aylarda başlamıştım, kitabın oluşması, bütün dizaynının yapılması, fotoğrafların yerleştirilmesi, çevrelerinin yapılması, ilgili yazılarının yazılması, grafiklerinin çıkarılması toplamda 13 aylık bir süreyi aldı. Bu süre içerisinde başladığımız kitap çalışması ertesi yılın Ramazan’ı Şerif’inde tamamlandı. İlginç de bir tevafuk oldu, kitabın yayımlanması da yine bir üç ayların Şaban ayına denk  geldi. Mezarlığın kendi manevi havasına da uygun düştüğünü düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“ÖNEMLİ BİR KAYNAK ESERİ KAZANDIRDIK”

Akademik kaygıyı ön planda tutarak çalışmalarını yürüttüklerini ve tarihe ışık tutacak önemli bir kaynak eseri kente kazandırdıklarını anlatan Kanadıkırık, “Tabi ki eser ciddiyetle, manevi dünyamızın değerlerine göre hazırlandı. Akademik kaygı ön planda tutuldu, çünkü eğer hazırlamış olduğunuz eser bilimsel kaygı içerisinde hazırlanmamışsa bunun şehre ve tarihe vereceği çok da fazla bir katkısı olmaz. Bu açıdan titizlikle çalıştık, bazı harflerin ve kelimelerin çözümünde çeşitli kamuslar kullandık. Yeri geldi tenakuza düştüğümüz bir kısım okumalarda Osmanlıcası iyi olan tarihçi arkadaşlarımla istişareler de yaptık. Yeri geldi bazen bir kelimenin üzerinde günlerce uğraştığımız oldu. Çünkü bazen yazımdan bazen de boyadan kaynaklanan karışmalar var. Mezar taşlarını yazan kişiler de usta hattatlar değil, doğal olarak hat kurallarının da zaman zaman birbirine geçtiği mezar taşları oldu. Hamdolsun neticede hatasız denilebilecek ölçüde mezar taşlarımızın yeni yazıya geçirme işlerini tamamlayarak memleketimize bu konuda önemli bir temel kaynak noktasında eser kazandırdık” şeklinde konuştu.

“KİTAPTAKİ FOTOĞRAFLAR TARİHE GEÇTİ”

Mezarların kitapta bulunan fotoğraflarının ilerleyen dönemde çekilemeyeceğine dikkat çeken İbrahim Kanadıkırık, sözlerine şu şekilde devam etti, “Eserin içeriğinde sadece bu taşlar yok, şunu belirteyim ki bu fotoğrafların aynı şekilde çekilme imkanı yok çünkü geçen zaman bu taşları da yıpratıyor. Gözümün önünde harfleri düşen taşlar oldu, çatlamış, yüzeyi kabarmış taşlar vardı, onlardan da muhtemelen dökülenler oldu. Fotoğraflayıp kitabı çıkarmam noktasına geldikten sonra kırılıp yere yatmış mezar taşları da gördüm. Çünkü ben düzenli olarak Şeyh Adil Mezarlığı’nda haftada bir gün gezinti yaparım. Bu açıdan da kitabımdaki fotoğraflar tarihe geçen fotoğraflar oldu. İlim dünyamıza kazandırılması noktasında da çok önemli.”

“MEZARLAR TOPRAKLARIMIZIN TAPUSUDUR”

Mezar taşlarının Türk milletinin hafızası, toplumsal ve genetik kimliği olduğunu kaydeden Kanadıkırık, “Bu toprakların bize ait olduğunun, dedelerimizden bize geldiğinin en önemli belgesidir çünkü orada yatan bizim ecdadımız ve bu mezarlarda yatan şahısların bizim ecdadımız olduğunun en önemli kimlik belgeleri durumundadır. Bu açıdan toplum nazarında aslında hak ettiği yeri görmeyen mezarlıklarımız bizim genel olarak tapu belgelerimizdir. Bununla birlikte bizim siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, dil, inanç ve sanat gibi öğelerimizi de içerisinde barındırması hasebiyle çok çeşitli araştırmalara konu olan çok ciddi bir kaynak alanıdır mezarlıklar. Bir açıdan açık hava müzesidir ve korunması elzemdir. Açık alanda olması hasebiyle mevsimler şartlar veya daha farklı faktörler en fazla tahribe açık tarihi kaynaklarımızdandır. Bu sebeple tarihi kaynaklarımızın Türkiye’nin neresinde ya da Osmanlı’nın çekildiği coğrafyalarda nerede olursa olsun en kısa zamanda ciddi gayretler gösterilerek envantere kazandırılması, mümkünse koruma altına alınması ve fotoğraflanarak gelecek nesillere aktarılması milli ve tarihi bir sorumluluğumuzdur. Gücüm yettiğince bu sorumluluğumu yerine getirdiğime inanıyorum. Bu açıdan da huzurlu ve mutluyum” dedi.

“İÇİN TEMEL KAYNAK VE BAŞVURU ESERİ OLACAK”

Kitaptaki verilerin grafiklerle de desteklendiğini belirten Kanadıkırık, “Eserin içeriğinde krokilerin dışında özellikle istatistiki bilgiler çıkarmaya çalıştık. Grafikler şeklinde istatistikleri gösterdik. Araştırmacılar için temel kaynak ve başvuru eseri olacak yani Şeyh Adil Mezarlığı’nın tarihi mezarlarıyla alakalı sosyal, ekonomik, edebi, tarihi ve kültürel her türlü bilimsel araştırmayı yapacak bir araştırmacı için bu eser temel başvuru kaynağı olacak. O yüzden şahsım ölüp gittikten, kemiklerim bile çürüdükten sonra bu eser inşallah yaşamaya devam edecek, kıymeti artacak. Belki zaman içerisinde yeni ve daha güzel baskıları meydana gelecek, belki içeriği yeni bilgilerle daha da zenginleşecek” açıklamalarında bulundu.

“YAVUZ BÜLENT BAKİLER’İN DEDESİNİN MEZARINI BULDUK”

Çalışmayı yaparken çeşitli anılarının da olduğunu anlatan Kanadıkırık, Türkçe’nin duayenlerinden Yavuz Bülent Bakiler’e dedesinin mezarını gösterdiklerini dile getirerek, “Bu çalışmayı yaparken tabi ki çeşitli anılarımız da oldu. Ülkemizin yetiştirdiği dil uzmanlarımızdan, kültürümüz konusunda çok derin bir bilgiye sahip olan, konuşmasıyla insana ayrı bir lezzet veren, Türkçe’nin duayeni Yavuz Bülent Bakiler ile Şeyh Adil Mezarlığı’nın bir yakınlığı var. Kitap basım sürecine girmeden önce dönemin Mezarlıklar Şube Müdürü Emir Demir telefonla aradı, ‘Hocam Yavuz Bülent Bakiler Kahramanmaraş’a bir sempozyum için geldi, bizimle sohbeti sırasında dedelerinden birinin 1850’li yıllarda Maraş’a gelip yerleştiğini ve burada vefat ettikten sonda Şeyh Adil Mezarlığı’na gömüldüğünü bildiğini ancak nerede yatıyor, hangi mezar kendisinin bilmediklerini’ söyledi. Kendisinin zaman zaman Maraş’a geldiğinde mezarlığın kapısına gelip dedesine Fatiha okuyup, teessürle içi acı çekerek gitmesinden dolayı hüzünlü olduğunu anlattı. Bu şekilde bize dönüş oldu, ismini istedim. Mehemmet Sabih şeklinde bir isim söylendi. Mehemmet Sabih yok ama Mehmet Sabit var üç tane, bunlardan birisi olabilir dedik. Tahmini olarak dedesinin vefat ettiği 19’uncu asrın sonlarında vefat eden Müezzinzade Mehmet Sabit Efendi’nin mezar taşının olduğunu gördük. Kendisine haber ettik, bu şahıs olabilir dedik. Kendisi heyecanlanmış, hemen görelim demiş. Ertesi gün, buluştuk, kendisi bir heyetle birlikte geldi, ayaküstü güzel bir sohbet ettik. Çok duygulandı, mezar taşını okudu, gözleri doldu, fotoğraflarını çekti. Akşam da konferansında sitayişle anlatmış, duygulanmış. Türkçe’nin duayenini mutlu edebilmek, o hüznüne bir nebze olsun deva olabilmek bu eserin yayımlanma sürecinde yaşadığımız güzel bir anı oldu” ifadelerini kullandı.

“BİRÇOK MEZAR TAŞI YOK EDİLDİ”

Kahramanmaraş tarihinde iz bırakmış şahsiyetlerin bir kısmının mezar taşları ve mezarlarının Şeyh Adil Mezarlığı’nda mevcut olduğuna vurgu yapan Kanadıkırık, “Ama bir kısmı mevcut değil, onlarında Şeyh Adil’e defnedildiği muhakkaktır ama bunun iki sebebi vardır, zamanın yıpratmasıyla mezar taşlarının yok oluşudur. İkincisi ise 1940’lı yıllarda yol genişletme ve diğer çalışmalar sebebiyle Şeyh Adil Mezarlığı’nın bugünkü Tarım İl Müdürlüğü lojmanlarından neredeyse Trabzon Caddesi’ne kadar olan bölümü ve yine eski itfaiyenin olduğu bölümü maalesef dozerlerle yıkılıp yok ediliyor. Belki de Şeyh Adil’in en eski bölümü oralardı. O sebeple bu alanda herhangi bir mezar veya mezar taşı kalmamış. Hatta benim ailemin Kanıdırık aile mezarlığının bulunmuş olduğu lojmanların bulunduğu yer de bunun içerisinde. Zaten bulduğumuz mezar taşlarının yoğunluğu daha çok Abdülhamit Han döneminden, yani 1870’li yıllardan sonra, daha öncesine de gidiyor. Çünkü biz biliyoruz ki bu mezarlığın ilk kuruluşu 17’nci yüzyılın sonları, merhum Subaşı Şeyh Adil’in mezarlığı satın alıp vakfetmesi 17’nci yüzyılın sonlarına denk geliyor. 17’nci yüzyılın sonlarından 19’uncu yüzyıl son çeyreğine kadar geçen bir buçuk asırlık döneme ait mezar taşları yok edilen bölümde. Kahramanmaraş’ta şehir içinde veya camilerde bulunan mezarlıklara da ev sahipliği yapmıştır” dedi.

“6 TANE İSTİKLAL HARBİ ŞEHİDİMİZ VAR”

Çalışmalar esnasında 6 tane İstiklal Harbi şehidinin mezarına ulaştığını anlatan Kanadıkırık, “6 tane İstiklal Harbi şehidimiz var, bunların 3’ü Maraş Harbi şehidi, 2’si Medinelizade’lerden bugünkü Namlı soy ismini taşıyan birisi meşhur Medinelizade Abdullah Çavuş. Ailesi bile bilmiyordu mezarının yerini, elhamdülillah biz bulduk ve gösterdik. İkincisi Medinelizade’lerden Ali Efendi, üçüncüsü Eşbah Mehmet Efendi. Diğer üç şehidimiz yine Maraşlıların yakinen tanımış olduğu meşhur Zeki Karakız. Zeki Karakız, Maraş Milli Mücadelesi’nde bulunmuş, yaralanmış ve akabinde de Maraş kurtulduktan sonra Antep savunmasına giden Maraşlı mücahitlerdendir. Orada aldığı ağır yaralardan dolayı getirilirken şehit düşmüştür. Onun mezar yeri de bilinmiyordu, neredeyse kendi ailesi de bilmiyordu. Onu da gün yüzüne çıkarttık ama tanınır hale getirilmesi gerekiyor. Yine Eşbahzade Mehmet Efendi’nin oğlu Osman Nuri Efendi Antep harbinde şehit olmuş ve Darendelizade’lilerden Nuri Ağa’mız var, onun da şehadeti Maraş harbinden sonra Zeytun Ermenileri varlığını devam ettiriyorlar. Mart 1920’de İstiklal Harbi’nde Zeytun Ermenileri ile yapılan mücadelede şehit düşmüş. Maraş milli mücadelesinin manevi lideri, Maraşlının zaten yerini bildiği ama taşındaki Osmanlıca yazıların okunması gerektiği Ali Sezai Efendi ve yine Maraş’ın son nakibüleşrafı, kitabımızın kapağında da fotoğrafı bulunan Dayızade Muhammet Emin Efendi Maraş İstiklal Harbi’nde önemli bir rolü olmuş bir zat. Bunlarla birlikte bir kısım ulema, müftülerimiz, yine Maraş Harbi’nin mühim simalarında Fransızların alı koyduğu daha sonra Halep’e kadar götürülerek esir tutulan, Ankara Antlaşması’ndan sonra Maraş’a dönmüş olan Belediye Başkanı Bekir Sıtkı Bey, (Sezal ailesinin babası)’in mezarını görüyoruz. Dayızade Muhammet Emin Efendi’nin büyük edibimiz, Maraş’ın yetiştirdiği dev şahsiyetlerden Nuri Pakdil’in de öz dedesi olduğunu ifade etmem gerekiyor. Bu isimlerle ilgili tanıtıcı biyografi çalışması da kitabımızda mevcut” şeklinde konuştu.

“KAHRAMANMARAŞ BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM”

Kanadıkırık son olarak ise kitabının basımını gerçekleştiren Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkür ederek, “Kitabımın basımında Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi’ne, Cevdet Kabakcı’ya, değerli personellerine ve Belediye Başkanımıza teşekkürlerimi hassaten ifade etmeyi bir borç biliyorum. Kitabımızın başlangıcı Fatih Mehmet Erkoç döneminde olmuştu, kitabımızın basılması ise Hayrettin Güngör’ün zamanına denk geldi. Böylece halef-selef ilişkisi içerisindeki bir sürece denk geldi. Kitabın bitişiyle basılması arasında yaklaşık üç yıllık bir zaman dilimi var, uzun sürdü. Kitap biraz maliyetli bir kitaptı, basım kalitesini belli bir noktaya getirdiğimiz zaman maliyeti yükselmişti. Fakat nasip bugüneymiş, belediyemiz kent kültürüne ait çok güzel eserlerin basımını yapıyor. Bu da beni ayrıca mutlu etti. İnşallah şehrimizin istifadesine sunulacak bir eser” dedi.

(Haber: Ahmet Güneçıkan)

Editör: Mahmut Beyaz