Kudüs Şehri, Sultan Murad döneminde Sayda ve Akka eyaletine bağlı bir sancak bölgesiydi. Napolyon Gazze, Yafa ve Ramla şehirlerini işgal ettikten sonra Kudüs halkına yazı yazarak emirlerine uymalarını istedi ama Kudüs halkı cevap olarak Akka eyaletine bağlı olduklarını ve akadan bir emir gelirse size uyarız dediler. Napolyon bunun üzerine Akka şehrine saldırdı fakat Ahmet Paşa şehri surlarla çevirmişti ve Napolyon başarısız oldu. Kudüs 1820 yılında Şam eyaletine bağlandı. 1831 de Mısır Prensi İbrahim paşa Kudüs ve Şam bölgesini işgal etti ve o dönemde bölgede çok sayıda çatışma oldu çünkü Osmanlı 1841 tarihinde bölgeye tekrar hâkim oldu.

Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı Kudüs’e tekrar hâkim oldu. Sultan Abdülmecid Sultan Abdülmecid Mescidi Aksanın restoresini yaptırmıştır ve 20000 altın harcamıştır. Bu dönemde Kudüs şehrinin nüfusu artmıştır ve 1858 de insanlar Kudüs surları dışına yerleşmeye başlamıştır.

Sultan Abdülaziz döneminde 1867 tarihinde, Kudüs çok gelişmeye başladı ve birçok yol ve çarşı inşa edildi.(Kudüs-yafa ve Kudüs-Nablüs şehri arasındaki yol) Kudüs’ün yolları mermerlerle döşendi, bu döşemeler günümüze kadar bölgede mevcuttur. Sultan Abdülaziz mescidi aksanın süslemesi ve restoresine 30000 Osmanlı akçesi harcadı ve Umeri camisini inşa ettirdi. 1892’de Kudüs-Yafa şehri arasında tren yolu inşa edildi 1909 yılında El-Halil kapısının yanına büyük kale inşa edildi ve yanına çeşme yaptırıldı.

Ve Türklerin Kudüs Destanı...İngilizler 24 Ekim 1917’de 138 bin askerle taarruza başladılar. Birusseba ve Gazze savaşını kazandılar. 9 Kasım 1917’de Kudüs düştü. Türk ordusu Kudüs’ten savaşarak çekilmişti. Bu çekiliş sırasında tarihin kaydettiği birçok kahramanlık öyküsü yaşandı. Bu öykülerden biri kanal harekâtı sırasında yaşanır...

Cepheye koşan türk askerlerinin yollarına Filistinli kadınlar çıkmakta onlara yiyecek vermektedir. Bir askerin günlüğünde şöyle yazılıdır;“Müfreze tam bir sürat ve mükemmeliyetle toplanıp yola düzülmüştü. Filistin’in kahraman anaları Zedud köyünden geçen yolun iki tarafına dizilmiş, ellerinde bakır bakraçlarla askerlerimize su süt ve yoğurt ikram ediyorlardı. Bu fakir Arap köyünün asil evlatları, ana vatan uğruna kurban giden Türk çocuklarına yaprakları üzerinde taze koparılmış portakallar ikram ettiler. Ve müfreze köyden ayrılırken ateşin bir mahfaza içinde saklanmış inciler gibi gözüken beyaz dişlere ve derinliklerinde zeka kaynayan güzel koyu siyah gözlere sahip cevval Arap kadınları eski bir geleneğe uyarak arkamızdan bağırıyorlardı; geriye dönmeyin, bizi düşmana çiğnetmeyin. Ve sonu gelmeyen zılgıtlar..”

9 Kasım 1917’de İngilizler’e terketmek zorunda kalmıştık.En önemli sebebi ise, Kudüs’ün top mermilerinden zarar görmemesi... Kudüs’ün son idarecisi olan İzzet Bey, İstanbul’a, İçişleri Bakanlığı’na gönderdiği şifreli telgrafında “Kutsal mekânlara top mermileri düşüyor, tahribata engel olmak için şehri boşaltıyoruz” diyor.

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’da aynı gerçeği dile getiriyor,‘Biz yüz yıl önce oradan çıktık. Çıkarken teslim olmadık. Avusturya ve Alman müttefiklerimiz, 'Buralar bombalanıyor ne mezar kaldı ne kilise ne Müslümanlara ait bir şey. Burayı terk edelim' dediler. Bizler de oradan çekildik’.

Yüz yıl önce Türkler Kudüs'ten çekildi ve yüz yıldır Kudüs'te barış yok!Kudüs'te göz yaşı dinmiyor!...