Pandemi, bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır. Bugünlerde COVID-19 nedeniyle bir salgın yaşamaktayız. Korona virüsünün pandemi yapması ile sağlık alanında uzmanların konuşmalarını dinlediğimde iki şeyi hatırladım: Birincisi gerçek anlamda virüsleri ikincisi ise virüslü zihniyeti. Bu yazımda ikisine de dikkat çekeceğim.

Virüsle mücadele

Öğrencilik yıllarımızda bitki hastalıkları dersine gelen hocamız “herhangi bir virüs hastalığı bir bitkiye bulaşmış ise etkili bir tedavi yöntemi yoktur” şeklinde öğretmişti. Daha doğrusu kimyasal yollarla virüs hastalıklarını önlemek zordu. Bunun yerine “koruyucu tedbirler” daha fazla önemlidir. Bugünde öğrencilere “koruyucu tedbirlere özen gösterilmez ise virüs hastalıklarının kontrolünün zor olacağını” öğretiriz.

O yıllarda virüs hastalıkları ile mücadelede kültürel tedbirler arasında ellerin/aletleri bol sabun ve su ile yıkanması önerilmişti. Elleri bol su ile yıkama hastalığın yayılmasının engellemek içindi. Virüsler ve bakteriler bitki dokularına ya yaralardan ya da doğal açıklıklardan (insanda ağız, burun, göz vs) girerler. El temizliği ile bu yayılma engellenmeye/azaltılmaya çalışılır.  Daha fazla ayrıntıya girmeyeyim, bitki patolojisi konusunda biz bunları öğrenmiş ve halen öğretmeye çalışıyoruz. Aradan 35-40 yıl geçti bu tür hastalıklarla mücadele konusunda etkili bir ilacın (kimyasalın) bulunmadığını görmekteyiz.

Virüs hastalıkları ile ilgili bu çözümsüzlük bende birçok çözülemeyen sorun ile karşılaştığımda virüs mü bulaştı algısını doğuruyor.

O halde virüs hastalığı dediğimizde “çözülemeyen sorunlar” akla gelmekte.

Kronik sorunlar

Uzun süredir bir çözüm getirilmemiş (kronik) sorunlarımızın var olduğu bir gerçek. İnsan hangi birini saysam diye düşününce şaşırıyor. Listemde olan bir kaçı:

Hala 200 yıldır devam eden bir muasırlaşma (çağdaşlaşma) cabamız var. AB’ye girme serüvenimiz bile çoktan yarım asrı geçti.

Hala bir kimlik sorunumuz var. Ne tam doğuluyuz ne tam batılı.

Hala bir görgü ve açgözlülük sorunu var. Marketlerden diğer insanları düşünmeden gıda stoklayan, lüks arabalar/evler içerinde kibirle oturan ancak çöpünü kırmızı ışıkta/balkonda atan görgüsüz ve açgözlüleri görünce derin derin düşünüyor insan.

Ya komplocu zihniyet (Anlayış) meselesine ne demeli! Buna değinmeden önce 2019-nCoV Hastalığı ile ilgili bilimsel bir bilgiye göz atalım:

Virüslü zihniyet

Koronavirüsler (CoV) ilk olarak 1960’lı yıllarda görülmeye başlanmış. 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs formunda ortaya çıkmış ve pandemi yapmıştır.  Son olarak ise 7 Ocak 2020’de yeni bir CoV (2019-nCoV) tanımlanmıştır. Bu son hastalığının adı COVID-19 (2019-nCoV Hastalığı) olarak kabul edilmiştir. (Gözüküçük, R. 2020 Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı; bk. https://hisarhospital.com/corona-virusu-kendisi-kucuk-ama-tahribati-buyuk/. ET: 17.03.2020).

Özetle şu günlerde bilinen bir virüs yeni bir forma dönüşerek salgın yapmakta. Önceden yazılmış bir kitaptan, filmden korona kelimesini görüp komplo teorisi üretmek bilgisiz kanat sahibi olmaktır.

Sanki böylelerinin zihinlerine bilişim sektöründeki gibi virüs bulaşmış. Bilişim sektöründe veri girişi yoluyla bilgisayarlara yüklenen, sistemin veya programların bozulmasına, veri kaybına veya olağan dışı çalışmasına neden olan yazılıma virüs denmekte. Bu tiplerde normal düşünememektedir. Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme yolu (düşünüş biçimi) zihniyet olarak açıklanmaktadır.

Bu zor günleri Milletimizin Sağlık Bakanlığını açıklamalarına kulak vererek (tevessül) ve sabırla tevekkül içerisinde geçirmeyi dilerim.

Son söz: Bozuk zihniyet bulaşıcı ve tedavisi zor bir hastalıktır.