Hâlihazırda Türkiye’de 207 tane yükseköğretim kurumu vardır. Bu kurumların 129’u devlet üniversi, 74’ü vakıf üniversitesi ve 4’ü vakıf MYO statüsündedir. Yükseköğretimde -YÖK’ün son verilerine göre- ülkemizde 7.8 milyon yükseköğretim öğrencisi mevcuttur. Bunun yıllara göre az çok değişmekle birlikte % 34,2’i ön lisans, % 58,3’ü lisans, % 7,5’i lisansüstü öğrencilerden oluşmaktadır. Son yıllarda üniversiteler unsurları, işleyişi ve çıktıları yönünden tartışılmaktadır.

Sorun

Akademinin Değersizleşmesi başlıklı yazımda konunun bazı yönlerine dikkat çekmiştim: Ülkemizde çok sayıda yeni üniversitenin açılmasının önemli bazı sorunları da ortaya çıkarttığı gerçektir. Bunlarda en önemli 2 tanesi nitelik ve istihdamdır.  

-Nitelik: Günümüzde kitle eğitimine geçilmiştir. Kitle eğitimi ile değer kaybı olduğu iddiası irdelenmesi gereken bir durumdur. Dünya sıralamasına giren 8-10 üniversitenin olduğu hatırlanmalıdır. Nitelik sorunu her üniversite/bölüm için geçerli değildir. Bazı bölümler yeterlilikleri iyi mezunlar vermektedir. Hatta vasat bir üniversiteden mezunu olup yurt dışında oldukça başarılı olan mezunlar vardır. Ülkemizde köprüler yapan, SİHA uçuran, organ nakli yapan emekçiler bu üniversitelerde okumadı mı?

O zaman sorun nedir?

Kanaatimce değersizlik (değer düşümü) ile işsizlik karıştırılmaktadır. Değer; bir şeyin değdiği karşılıktır. İyi eğitim gördüğü halde işsiz olan birinin değersiz veya kalitesiz olduğunu iddia etmek mümkün mü?

Türkiye’de üniversitelerden ortalama olarak yılda 1.5 milyon bin öğrenci mezun olmaktadır.

İstihdam sorunu

Türkiye’nin iş üretme kapasitesi ise 1 milyondan daha azdır. Ülkemizde ekonominin iyi olduğu yıllarda bile yıllık istihdam imkânı 700-800 bin kadardı. Buna göre üniversite mezunlarının %40-60’ının işsiz kalması mukadderdir.

TBMM tarafından yayımlanan “Türkiye'de Üniversite Mezunu Nüfusun İşgücü Durumu” başlıklı raporda, 2000 yılında 143 bin olan üniversite mezunu işsiz sayısının 2015'te 774 bin olduğu açıklanmıştır.

Ülkemizin 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 4,5 oranında büyüme kaydetmiştir. 2020 yılı büyüme oranları için hiçte iyi tahminler yapılmamaktadır. İstihdam yaratacak iktisadi büyüme

oranının % 5’ler civarında olması gerektiği belirtilmektedir (bk. Aksu L. 2017. Türkiye’de İstihdam, Verimlilik Ve İktisadi Büyüme İlişkilerinin Analizi; https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/271600).

Şu bilgilere dikkat edelim: Ekonomik büyümenin faydalarından biri istihdamda artışı yaratmasıdır. Korona salgını nedeniyle dünya ekonomilerinin istihdam yaratma kapasitesi düşmektedir. Üretimin artması genelde üretim sürecinde kullanılan emek talebinde de artışa yol açar. Bu durum işsizlerin iş bulmasını ve işsizliği azaltır. Diğer yandan teknoloji kullanımının artması emeğe olan talebi de azaltmaktadır.

Bu verilere göre üniversite mezunlarının iş bulma imkânı bazı bölümler için oldukça zordur. Kaldığı T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafında “eğitim istihdam ilişkisinin güçlendirilmesi” amacıyla hazırlanan raporda alınacak tedbirler arasında “Yükseköğretimde okullaşma oranının yükseltilmesi” temel bir politik araç olarak planlanmıştır. Aynı raporda Türkiye işgücü piyasasının talepleri ile ilgili olarak “Mevcut eğitim sisteminin işgücü piyasası ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılayamadığı da…” ifade edilmektedir (bk. http://www.uis.gov.tr/uis/UisHakkinda). Daha önce yazdığım bir yazında şu ifadelere yer vermiştim: “Uygulamanın özeti; Yükseköğretim mezunu birey sayısını artırmak ve mezunların niteliğinin önemli bir sorun olduğundan yakınmaktır…”

Bu tabloda eğitimcilerin (YÖK’ün/Üniversitelerin) kaliteli mezunlar konusunda çabaları inkâr edilemez. Ancak pandemi ve dünyadaki ekonomik şartlar her kesim gibi üniversite mezunlarını da etkilemektedir. Bundan çıkış için iş birliği içinde yeni politikalar üretilmelidir.