Geçtiğimiz günlerde yine dış ticaret rakamları açıklandı ve yine yapı değişmedi. Dış ticaret açığı, ihracatta sektörlerin payı, en çok ihraç ve ithal edilen ülkelerin ismi verildi, baktık ve geçtik ve önümüzdeki rakamları görmek için bir ay kapattık defteri.

Sık sık dillendirdiğimiz, siyaset sahnesinde bir araç olarak kullandığımız ve “amaç edindiğimiz” 500 milyar dolar ihracat seviyesine ulaşmak fikri ne yazık ki askıda ve sahipsiz kaldı. Bu amaca ulaşmak için yapılması gerekenler yerine sadece hedefteki rakamlara göz dikerek, uluslararası ticaret yapımızı değiştirmek için programlar uygulamak yerine her şeyi serbest piyasaya bırakırsak, bölgesel ekonomik yapıyı yönlendirici dürtüler yerine siyasi söylemlerle yol aldık. Dolaysıyla 150 milyar dolarlık bir kısır döngüye takılıp kaldık. Aslında ekonomimizdeki bu teknolojik seviye ile farklı bir sonuç beklemek çok iyimser bir yaklaşım olurdu; farklı bir sonuçta olmadı zaten. 2006’larda yakaladığımız o aylık 10 küsur milyar dolarlık ihracat seviyesinde debelenip durduk. Diğer bir ifade ile orta gelirli bir ülke olmaktan kurtulamadık.

Orta gelir tuzağının en önemli göstergelerinden birisi teknolojik gelişmenin durağan ve dışa bağımlı yapısının varlığıdır. Dışa bağımlılık kendini en çok ihraç edilen ürünlerde gösterir. İthalatla elde edilmeye çalışan teknolojik ürünlere bağlı da olan bu yapılanma sizi eninde sonunda hareket edemez duruma getirir. Zaten ileri teknoloji içeren ürün ihracatımızın %3’lerde kalması bunun sanırım en açık göstergesidir.

Bu kısır yapıyı kırmanın uzun yol gerektiren birçok yöntemi de var. Bunlardan en etkilisi ve gelişen ekonomilere ışık tutanı Nobel ödüllü Paul Krugman’ın 1991’de ortaya koyduğu “Yeni Ekonomik Coğrafya Modeli”dir. Modelin zamanımıza kadar olan gelişimi 3 evreden oluştu (Çalışkan ve Kaya, Ege Stratejik Araştırmalar Dergisi Cilt 6, Sayı 1, 2015 (37-62):

  1. Krugman’ın ilk modeli ile Yeni Ekonomik Coğrafya Yaklaşımı’nın ortaya çıkması. Ölçeğe göre artan getiriler, coğrafya ve yeni ticaret teorilerinin bir araya gelmesi ile oluşan basit merkez-çevre modeli

  2. Krugman’ın ilk modelinin geliştirilmesi; bölgesel kalkınma teorilerinde uygulanması, endüstriyel kümelerin ortaya çıkışı ve uluslararası ticarette coğrafyanın öneminin artması

  3. Teknolojik gelişmelerin ve bilgi dışsallıklarının ve yayılımının modele eklenmesi, ampirik analizlerin başlaması ve politika önerilerinin geliştirilmesi.

Tüm bu evreler sonucunda oluşan teknolojik gelişme yaratan üretim yapısını Krugman “Artan Getiriler ve Ekonomik Coğrafya” başlığı ile sentezleyip şu sonuca bağlıyor: “bir ülkenin içsel olarak tarımsal bir “çevre” ve endüstriyel bir “merkez” haline dönüşmesi ile ilgili basit bir model geliştirmektedir. Üretim şirketleri, ölçek ekonomilerini gerçekleştirmek amacıyla ulaşım maliyetlerini minimize ederken daha yüksek talebin olduğu bölgeye yerleşme eğilimindedir. Ancak talebin konumu ise üretimin dağılımına bağlıdır. Bir merkez-çevre yapısının oluşması ise ulaşım maliyetlerine, ölçek ekonomilerine ve üretimin ulusal gelir içindeki payına bağlıdır (Ali Polat, Maliye Dergisi y Sayı 162y Ocak -Haziran 2012).

Şekil: Krugman’ın “Çevre ve Merkez Modeli”


 

Son cümleyi tekrarlayalım: Bir merkez-çevre yapısının oluşması ise ulaşım maliyetlerine, ölçek ekonomilerine ve üretimin ulusal gelir içindeki payına bağlıdır. Birileri cari açığı kapatmak, bütçe açığını fazlaya dönüştürmek, ekonomik büyümeyi işgücü ve sermaye verimliliği yanında teknolojik gelişmeye bağlamak, ücret seviyesini yükseltmek, karlılığı artırmak, kısacası adam olmak diyorsa buyurun size model!

Onu dışarıda aramaya gerek yok!


Verimli bir hafta dileğiyle!


Prof. Dr. Veysel Ulusoy

@ekonomikanaliz