Allah, Adem (as)'ı yarattığında inancımıza göre, Adem (as)'den de Havva validemizi yaratarak her ikisinden Ademoğlu'nun türetildiğini Kur'an'da beyan buyurmaktadır. Rum Suresi'nde Allah'ın ayetlerinden biri olarak vasfedilen kadın hakkında "Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için nefsinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet varetmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır." buyrulmuştur. (Rum,21)  Nisa Suresi'nde "O insandan eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının." (Nisa,1) buyuran Rabbim Adem (as) yalnızlığını onun nefsinden kendisine bir eş yarattığını belirtmiştir.  Araf Suresinde ise daha açık bir şekilde "Sizi bir tek nefisten yaratan, onunla sükunet bulsun diye eşini de ondan yaratan Allah'tır." (Araf,189) buyurarak kadının toplumdaki şerefli ve izzetli yerini, yani ANNELİK şerefini tescil etmiştir.  Bir başka ayette "Erkekler kadınların koruyup kollayıcılarıdır. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır." (Nisa,34) buyurmak suretiyle kocasının şefkat kanatlarına tevdi edilen kadının yedirilip içirilmesi, barındırılıp giydirilmesi, hasılı her türlü ihtiyacının karşılanması görevi de erkeğe verilmiştir. Erkek, hayatın bütün zorluklarını göğüsleyerek evine nafaka taşıyabilmeli. Kadın ise çocuklarının dünyaya getirilip yetiştirilmesi ve evin iç idaresi gibi çok ulvi ve şerefli mesleği icra etmelidir.  Ahzab Suresinde Peygamber (as) hanımlarının şahsında bütün kadınlara "Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Rasulü'ne itaat edin." Buyrularak, kadınlar için en faziletli davranışın, çocuklarının annesi olmak, evinin idaresini çekip çevirmek olduğu ifade edilmektedir.  Nisa Suresinde erkeklere "Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmasanız da, Allah onda pek çok hayır yaratmış olur." (Nisa,19) buyrularak kadınlarla maruf üzere yaşanılması emredilmektedir.  Ailede kadının yerini bu kadar açık şekilde şerefli bir yere oturtan dinimiz, Peygamberimiz'in diliyle de onların hukukunu teminat altına almıştır. İşte o hadis-i şeriflerden birkaçı: - "Sizin en hayırlınız, ehline (eş ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.  - "Ey insanlar, kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Sizin kadınlar üzerinde, kadınların da sizin üzerinizde haklarınız vardır."  - "Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye edin."  - "Mü'min bir erkek kadınına kızıp darılmasın. Eğer bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen hoşlanabilir."  - "Evlenin, çoğalın. Ben ümmetimin çokluğu ile övüneceğim."  - "Cennet annelerin ayakları altındadır."  - "Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar Allah'ın size emanetidir. Onlara iyilik edin, nazik davranın."  Selef-i Salihin, Sevgili Peygamberimiz'in bu tavsiyeleri ve ayet-i kerimelerin emirleri doğrultusunda hanımlarını mukaddes bir emanet olarak bilmiş, onların ANNELİK görevlerini en rahat bir şekilde yapabilmeleri için adeta taşa saplanmış, ekmeklerini taştan dahi olsa kazanıp evlerine getirmiş ve eşlerini evlerinde muhafaza etmişlerdir.  Hz.Ömer efendimizin halifeliği sırasında bir gün evinde hanımı ile aralarında küçük bir tartışma çıkar. Hanımı kızıp söylendikçe celadetli halife Hz.Ömer alttan almaktadır. Tam bu sırada hanımından şikayetlenmek için Halife'ye gelen bir sahabi bakar ki Hz.Ömer'in durumu kendisi gibi, dönüp gidecekken Hz.Ömer sahabiyi fark eder. Ona seslenir, "dön geri, ne istiyorsun" der. Sahabi mahcup "Efendim, eşimle ilgili sizinle görüşecektim ama baktım ki sizin durumunuz benden farklı değilmiş" deyince Hz.Ömer: "Kardeşim, kadınlarımız bizim eşlerimiz, çocuklarımızın annesi, aşçımız, çamaşırımızı yıkıyor, namusumuzu muhafaza ediyorlar. Onlar hakkında müşfik davranmalıyız." buyurur.  Tarih boyunca muhterem annelerimiz, Efendimiz'in çizdiği istikamette evinin idaresi, kocasının malının, namusunun bekçisi, çocuklarının annesi olmak şerefini muhafaza etmişlir ve cenneti hak etmişlerdir.  Kendisine peygamberlik geldiğinde heyecanlanan ve sorumluluğun altında bunalan Efendimiz'i teselli eden ve Peygamberliğe hazırlayan, çocuklarının annesi Hz.Hatice'dir ve o bir kadındır.  Efendimiz'in katıldığı bütün savaşlarda, ordunun gerisinde birçok hizmeti canla başla yerine getiren yine kadın sahabilerdir.  Yakın tarihimizde, Kuntuluş Savaşı'nda ordunun geri hizmetlerinin tümü kadınların omuzlarındadır.  Onlar annedir ve hiçbir meşguliyet annelik görevlerini gölgelememiştir. Erdem BAYAZIT'ın dediği gibi;  "Kadınlar bilirim ülkeme ait  Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak  Göğüsleri Çukurova gibi mümbit, dağ gibi otururlar evlerinde  Limanlar gemileri nasıl beklerse, öyle beklerler erkeklerini  Yaslandın mı çınar gibidir onlar, sardın mı umut gibi"  Evet, limanların gemileri beklediği gibi evlerini, çocuklarını, erkeklerini, namuslarını bekleyen şerefli annelerimizden bir kısmı nöbet yerlerini terk ettiler.  Sokağa döküldüler. Sokağa dökülmekle kalmadılar, bütün kutsal değerlerini de çiğneyerek evlerini terk ettiler. Meşru evliliklerini hafife aldılar, küçümsediler, dünyevileştiler. Kocalarının kazancının bereketiyle kanaat nimetini paylaşan anneler gitti. Karı-kocanın çalıştıkları halde iki yakası bir araya gelmeyen aileler türedi toplumumuzda.  Bir tanıdığım doktor eşi, banka memuresi iken bir çocukları oldu. Bir hayli zorlandılar. İkinci çocukları olunca hanımı ben çalışmak istemiyorum dedi ve evinin hanımı oldu. Şimdi tek maaşla çok daha bereketli ve huzurlu bir hayat yaşadıklarını, çocuklarının annesi, mürebbiyesi, ilk öğretmeni olmanın şerefinin kendisine yettiğini anlatıyor hanımefendi. Sokakta iş peşinde koşup çocuklarını bakıcıların insafına bırakan annelerin kulakları çınlasın.  Hanımlar sokağa çıkarsa ne olur diyenlere bir çift sözüm var. Şöyle ki:  Gayrimeşruluk yaygınlaşır, cinsellik haya ve iman perdesini yırtar, çocuk anneler çoğalır, kadını bir meta gibi kullanan istismarcıların ekmeğine yağ sürülür.  Şimdi çarşı pazarda mahremine ait bütün özelini yabancılarla paylaşmak zorunda bırakılan, istismar edilen, bekarım hamile kalırım doğurmam kimseye sormam diyebilecek kadar iffetinden sıyrılan kadınımızı yarım yamalak kanunlarla koruyabilir miyiz? Asla.  Kadınımızı asli makamına, en şerefli mevkileri evlerine, çocuklarının başına, kocasının kazanıp getirdiği rızkı en mükemmel bir biçimde idare edeceği görevine döndürmemiz asla gericilik değil, belki aslına dönüşün en şereflisidir.  Şimdi temelinden bozduğumuz, mensuplarını sokağa döktüğümüz, vazifelerini unutturduğumuz, alınır satılır bir meta haline getirdiğimiz aile yapısını kırık dökük birkaç kanuni düzenlemeyle koruyacağımızı düşünmek, en hafif tabirle ahmaklıktır.  Erkeğin eşine, eşinin erkeğine saygısı, sevgisi ve sadakatini şu misalde bulabilir:  Hanımın biri kadıya müracaatla kocasının, mihrini vermediğini iddia eder. Kadı efendi kocasını mahkemeye celbeder. Taraflar dinlenir, kadı efendi kocasının mihri ödemesi gerektiğine hükmeder. Lakin bir talebi vardır. Kadına der ki: "Gereği düşünüldü, kocanız size mihrinizi ödesin ama sizin gerçekten onun hanımı olduğunuzu anlayabilmemiz için peçenizi açmanızı istiyorum." Kocası hemen ileri atılır ve der ki: "Kadı efendi, hanımımın yüzünü bugüne kadar benden başkası görmedi. Ben teklifinizi kabul ediyorum, eşim yüzünü açmasın." Kadın şok olmuştur. Kendini toplar ve der ki: "Kadı efendi, eşimin beni bu kadar sevdiğini, bana bu kadar düşkün olduğunu bilmiyordum. Mihrimden vazgeçiyorum." Kadı efendi, el ele tutuşup evlerine dönmelerini gülümseyerek seyreder.  Ey bu aziz vatanın necip evlatları; evinize, eşinize, çocuklarınıza, iffetinize, hayanıza, sevginize, sadakatinize, geri dönün ne olur. Vallahi pişman olmazsınız.  Kalın sağlıcakla.