Okulun ilk açıldığı gün iple çekilir ve neşe içinde okula gidilirdi. Kim hangi sınıfa gidiyorsa ona göre hazırlık yapılırdı. Okulun açılmasına bir hafta kala bütün hazırlıklar tamamlanırdı. Defterler, kitaplar kaplanır; diğer araç ve gereçlerimiz temin edilmiş vaziyette kendisine ait yerde dururdu. Okula yeni başlayacakların heyecanı bir başka olurdu. O zamanlarda anasınıfı veya anaokulu olmadığından çocuklar gerçek analarıyla bir sene daha beraber olurlardı. Bu yüzden okulun ilk günü onlar için daha da anlamlıydı. Şimdi okul öncesi eğitim ile okulun yolunu tutan öğrenci, ilkokula yeni başlamanın heyecanını taşıması mümkün değil. Çünkü yabancı olmadığı bir ortama başka bir eğitim almak için gidiyor. İlk zamanlarda okula yeni başlayacak olan minikler, önce kalemi nasıl tutması gerektiğini öğrenirdi. Kalem deyip geçmeyin. Sabır ister bir kalemi tutmak. Minicik ellerle kalemleri kavrayabilmek o kadar kolay bir iş değil. Kurşunkalemlerin “çıtçıtlı” denilen türü çıkmadan evvel sadece siyah renkli olanları vardı. Öğretmen ilk defa okula gelen öğrenciye belki günleri alan bir zaman içersinde, kalem tutmasını ve bazı basit çizgileri çizdirmesini talim ettirirdi. Bir gün kendi başına okuma ve yazması öğrenen minikler o siyah kalemlerle ne kadar renkli hayaller kuruyorlardı kim bilir? Zaman geçip sınıf atladıkça yeni şeyler giriyordu hayatımıza. Sahi sizin ilk renkli kalemleriniz ne zaman oldu? Soruyu başka türlü soracak olursak, ilk renkli kalemlere sahip olduğunuz zaman neler hissettiniz? Hani o bir kutunun içinde altı veya on iki tane olan kalemler. İlkokulda ekseriya altı renkli kalemler kullanılırdı. Sarı, mavi, kırmızı, yeşil, Kahverengi ve siyah renkten meydana gelen renkli bir dünya. Biz o zamanlarda kahverengi olarak bilenen kaleme “toprak rengi” derdik. Kahvenin ne olduğunu bilmediğimizden benzetme yoluyla verdiğimiz bir isimdi bu. Renkli kalemler bizim için renkli bir dünyanın anahtarıydı.