Yazmayayım, bulaşmayayım şunlara diyorum, ama iman hala koymuyor. Ya ben rahat duramıyorum, ya onlar kaşınıyor! İllaki bizi yaz, bizi eleştir diye çır çır çırpınan zihniyet, inadımızı kırmış olmalı ki, bugün eleştirel bir yazı ile çıktım karşınıza.

Eleştiri dediysem, her zamanki gibi kırıcı değil, yapıcı, uyarıcı…

Anlayana, bilene tabi.

*

Haftada iki kez yazdığım MANŞET Gazetesindeki haberi okuyunca kanım dondu. Daha dün bir, bugün iki derken, özellikle basın mensuplarına kapatıldığı iddia edilen Kale için gelen yorumları doğrusunu isterseniz içime sindiremedim.

Haber okur okumaz Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri sayın Rüstem Keleş’i aradım. WhatsApp’tan da yazmıştım. Sonradan kendisi döndü. Haberi, yaşananları anlattım, samimi bir ifadeyle; “Mümkün değil, hiç öyle şey olur mu üstadım!?” deyince, bu kez de basından sorumlu genel sekreter yardımcısı Nihat Yıldız’a yazdım. “Kale basına kapalı imiş, ne derece doğru?” şeklindeki soruma, 4 kelimeden oluşan kısa bir cümle ile böyle biri uygulamanın olmadığı şeklinde cevap verince, çatışmanın boyutunun büyük olduğunu düşündüm.

Kim kime karşı, o da meçhul ya, neyse… Ve, CHP Milletvekili sayın Ali Öztunç da Kale’ye gezmeye, ziyarete çıkmak istese eşiyle dostuyla, mani olacak, müdahale edecek misiniz, onu merak ediyorum!

Malum, muhalefet milletvekili… Kale için o da az mücadele vermemişti de…

*

Sadece korona ile değil, basın ile de arasına mesafe koyduğu düşünülen Büyükşehir Belediyesi, haber için giden gazetecileri neden içeri almazlar. Neden görüntü almasına izin vermezler? Biz bu kaleyi Fransızlardan alırken kimseden icazet almadık, kimsenin fikrini sormadık. Milli şahlanış, inanç, yürek ve cesaretle düşmanlardan alınan Kale’ye izinle girileceğini hazmedemedim.

Ama sayın Keleş ve Yıldız bunu yalanladılar. İnşallah öyledir diyeceğim de, arkadaşlarımıza yapılan bu çirkin muameleyi, yok dediğiniz uygulamayı nereye koyacaksınız?

Kale’yi düşmandan alırken bu kadar zorlanmamış bir neslin evladları, bırakın gezmek için, haber amaçlı olarak gitmiş olsalar bile, böyle bir muameleye maruz kalmaları yakışmamış!

Çünkü…

Kale sadece Büyükşehir’in değil, bir milyon 200 kişinin. Kişilerin gezme ve haber alma özgürlüğüne mani olunması, çok ciddi bir ayıp!

Bu ayıbı da kime yazarsanız artık! Ya da, yerel yönetim ile basın arasındaki mesafe daralacağı yerde genişliyor mu?

*

Sonra, geçtiğimiz hafta çıkan gazetede, yazı işleri müdürü, sevgili Mahmut Beyaz’ın yazısını okudum. Edebince, adabınca yazılmış bir yazı olarak yorumladım.

Bilenler var, bilmeyenler var, şimdi kalkıp kalenin tarihçesini, geçmişini anlatacak değilim de, bu Kale yığma… Hatta, padişahın fermanını dinlemeyen bir köy halkı, tüm yöre insanlarının toprak getirip, yığmaya katkı vermesine rağmen, E… köyü halkı her nedense Kale’ye toprak getirmezler, yığmanın oluşmasına katkı sunmazlar. Doğu tarafımızda bir köy işte.

Bu bir iddia, şehir efsanesi aslında.

*

Neyse…. Evet, sevgili Mahmut Beyaz’ın yazısında da değindiği üzere, gecikmeli de olsa kalenin ziyarete açılması sevindirici. Ki insanlar tarihi, geçmişi ile yüzleşmeli. Sonra, bu kale kimsenin babasının malı değil. Kimsenin uhdesinde hiç değil. Bir misafirimizi, dışarıdan gelen bir yabancıyı gezdirmek istediğimizde, kimden izin alınacaksa, ya da görüntü alınmasına kim onay verecekse, onun ismini kale girişindeki görevliye yazdırın, ya da giriş kapısı üzerine-önüne isimler koyun.  Kimler girecek, kimler giremeyecek, kimlere ambargo uygulanacak, kimlere kapılara kapanacak bilelim açıkçası. Boşu boyuna rampa yürütmeyin insanlara!

En önemlisi de muhatabımızı bilelim yani.

Ve yormayın insanları…

Ve aslında en önemlisi, bu ayıba, bu yeriz ve çirkin uygulamaya son verin. Kendisine düşman yaratmak yerine, dostluk elini uzatın insanlara, basına! Unutmayın, basın camiası bu şehirde hep vardı, var olacak, ama sizler yolcusunuz. Gününüz geldiğinde, vaktinizi dolduğunda, görevinize nokta konduğunda basın mensupları hancı olarak hizmetlerini sürdüreceklerdir.

*

Şevket Bozdoğan bu şehirde etkili bir isim. Diyanet Sen Şube Başkanı. Adliye’de, O’na yapılan saldırıyı şiddetle ve nefretle kınıyorum.

Kuyruk acısı olan FETÖ artıkları, şehrin marka değeri yüksek insanına nasıl saldırır?

Sevgili hocama geçmiş olsun dileklerimle…

*

DEVA Partisi şehirde teşkilatlanmanın son aşamalara gelindi. Hem Güneydoğu’dan, hem de Ankara’dan gelen (ve işin içinde Kayseri de var) telefonla arayan partinin kurucuları, herkesin yakından tanıdığı isimleri arayarak, partilerine daveti sürdürüyorlar.

İçlerinde avukat var, doktor var, eski AK Partili siyasetçiler var, esnaf var. Var oğlu var işte.

Bakalım, yarınlar neler getirecek. Bekle gör!