Dünyada gözlenen Covid-2 virüs salgını birçok tartışmaya da neden oldu. Bunlarda birisi de din konusunda yapılan tartışmalardır. Pandemi (salgı) ile insanların mabetlere değil hastanelere (bilimsel sonuçlara diye okuyabiliriz) koşmasının dinin modern dünyada yeri olmadığı şeklinde açıklayan çevreler oldu.

Aslında bu konu din sosyolojisi üzerine çalışma yapanların eskiden beri dikkatini çekmektedir. Nitekim sosyolog J.J. Macionis’in (2015, Nobel yayınları) şu açıklamalarını birlikte okuduğumuzda ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır: “Sanayi devrimi ile birlikte bilim giderek daha fazla vurgulanır olmuştur. Eskiden huzur ve bilgi edinmek için din adamlarına müracaat eden insanlar, devrimle birlikte daha çok doktor ve bilim adamlarına müracaat etmeye başlamıştır (S. 495).

Gerçekten bu salgında dini kurum ve kişilere çok az başvuru olmuştur. İtalya’da bulunan bir din devleti olan Vatikan’a İtalyanlar sığınmamış; diğer halkı Hıristiyan olan ülkelerde de kurumsal dine karşı benzer bir durum sergilenmiştir. Halkı Müslüman olan ülkelerde de benzer bir tutum gözlenmiştir: Mabetler kapatılmış; hatta kutsal beldelere (Mekke/Medine) karantina kapsamında giriş ve çıkış yasağı getirilmiştir.

Bu tabloya bakınca modern bilimin (tıp bu krizde bilimin en öndeki unsuru) bir zafer kazandığı iddia edilmektedir. Ancak, bu iddialarda sıkıntılı bir yön vardır. Şöyle ki yangın olunca itfaiyeye görev düşmektedir. Bir yerde yangın varsa okulu/öğretmeni veya imamı yardıma çağırmak ne kadar işlevseldir? Bir başka açıdan ise bir deprem sırasında (diğer felaketlerle ilgili örnekler geliştirilebilir) jeoloji ve inşaat mühendisleri binalardan kaçmıyor mu? Normal zamanlarda ve felaket anında insanlar ihtiyaçlarını karşılayacak meslek gruplarından çözüm beklemektedir. Sözü çok uzatmadan mesele toplumsal kurumların işlevlerinin karıştırılmasıdır.

Bilim Eğitim ve Yükselme kitabımda (Gece Kitaplığı yayınları 2019) bilimi ve işlevlerini şu şekilde paylaşmıştım:

Bilimin işlevi

Bilim “nicel ve nitel araştırma yöntemleri kullanılarak bilgi edinme ve temellendirilmiş bilgi üretme sürecidir” (S.17). Modern bilimin belli başlı işlevleri vardır. Bunlar anlamak,  tahminde (yordamak) bulunmak ve kontroldür (s.19).

Macionis’in (2015) şu açıklaması konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır: “Bilim insan hayatının en temel anlamını ortaya koyacak güç değildir. Dünyanın nasıl işlediği bilimin konusu iken, bizim ve evrendeki diğer varlıkların niçin var oldukları inancın konusudur (S.495)”

Din ve işlevi

Dîn (İng. religion), “görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama ve davranışlarla düzenleyen, evrensel olgu” diye tanımlanmaktadır (TDK). Bu tanımda da belirtildiği gibi, dinde önemli olan inanç ve inanmak kavramıdır. O halde bir bilgi veya nesne inanç olarak benimsendiğinde doğruluğu şartsız olarak kabul edilmektedir.

Uzun insanlık tarihinde din ve bilimin her zaman birbirini destekleyici veya engelleyici bir etki yaptığını söylemek zordur. Günümüzde bilimsel veriler dini bilginin anlaşılmasına katkı vermektedir.

Dinin işlevine geldiğimizde sosyolog J.J. Macionis şunları söylemektedir: Dinin işlevi; yapısal işlevcilere göre sosyal dayanışma, toplumsal kontrol, anlam ve gaye katmaktır. Sembolik etkileşimcilere göre ise yaşama kutsal anlamlar yükleme ve tehlike/belirsizlik zamanlarında kutsal sembollere yöneltmektir. Sosyal çatışmacılar göre din toplumsal eşitsizliğe katkı sağlayan bir kurumdur (s.489-493).

Aynı kitap da nakledilen şu diyalog bu tür karışıklığa dikkat çekmesi yönüyle ilginçtir (S. 508):

-Cihan: Bir gün bilim dinin yanlışlığını ortaya koyacaktır.

-Rasheed: Bence bilim ve din aynı şey hakkında konuşmamakta.

Özetle din ve bilimin işlevi karıştırılmamalıdır.